Doğu Akdeniz'in sıkışan gazı…
LEFKOŞA
Suriye savaşı üçüncü aşaması olan Doğu Akdeniz’e ulaşmasıyla, sorunun denize yayılmasına yönelik ilk veriler de gelmeye başladı…
Sıralarsak, ilk aşama DAEŞ’in bitirilmesi; ikinci aşama aşırı örgütlerden temizlenmiş alanların yerel güçler eliyle ele geçirilmesi; üçüncü aşama da Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon paylaşımıydı…
Son aşamaya gelindi…
Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi’nin Güzelyurt sahasında gaz aramak için başlattığı faaliyeti, Yunan fırkateyni tarafından engellenme çabası da bunun ilk verilerden biri…
Kısa süre önce de İtalyan ENİ şirketinin arama gemisi, üç numaralı alanda Deniz Kuvvetleri’nin çok zekice planladığı tatbikat ile engellenmişti.
Barbaros Gemisi ile ilgili son olayda da Deniz Kuvvetleri yine aktif davrandı ve 2 fırkateyn, bir denizaltıyı yollayıp Yunan fırkateyninin faaliyetini sonlandırdı.
İşin bu noktaya varacağı Ankara’da hem askeri hem de diplomatik kadrolar tarafından aylar önceden öngörülüyordu.
Hatta daha ileri adımlara ilişkin beklentilerin de hesaplandığı anlaşılıyor.
Hepsi de Suriye sahasındaki ilk adımda yapılan hataların Doğu Akdeniz sahasında tekrar edilmemesi ilkesine dayanıyor.
Hatta 2001’de kararlaştırılan, “Adım atmak için Rumların hareketini beklemeden harekete geçmek” kararının en aktif uygulamasına tanık edileceği görülüyor.
İLK KEZ YAŞANDI
Burada dikkat çeken en önemli nokta ise ilk kez bir Yunan fırketeyni tarafından Türk sismik araştırma gemisinin engellenmek istenmesi.
Oysa yakın zamanda bu yöndeki engelleme eylemleri hep Türkiye tarafından gerçekleştirilir, karşının atak davranışından yakınan ve savunmada kalan Türk tarafı olurdu…
Buna neden de “Türkiye veya KKTC atacağı adımla Ada’daki müzakere sürecinin kesilmesine neden olabilir” kaygısıydı.
Oysa gelinen noktada Ankara’nın bu yönde endişesi tükenmiş…
Hatta, “On yıllardır müzakereden sonuç alınmamış, şimdi alınmasa ne olur?” yaklaşımında.
KAZIYA BAŞLARSA
Ankara’nın şu andaki planı daha önce ruhsatlandırdığı, Rum kesimiyle kesişen 1,2,3,8,9, 12 ve 13 numaralı sahalar da, bütün alanlarda arama yapmak ve kazıya başlamakta kararlı.
Bunun ilk adımının, Rumların ruhsatlandırması ile gelen ve engellenen İtalyan ENİ şirketinin kazı yapmak istediği 3 numaralı sahada olması da muhtemel.
Hatta arkasına 6. Filoyu takıp gelen Exxon Mobil gemisinin yakında kazıya başlayacağı 10 numaralı sahada da TPAO aynı davranışı gösterirse kimse şaşırmasın.
Bunu dile getirenler şu soruya yanıt arıyor; TPAO bu iki sahada kazıya başlarsa kim ne diyebilir?
GKYR engelleyebilir mi?
Yunanistan deniz kuvvetlerini yollayıp, bu alanda her şeyi göze almış Türkiye ile çatışmaya girebilir mi?
NE DİYEBİLİR?
Haydi bir adım daha atalım, ABD ve İtalya bu sahaya geldiğinde karşısında TPAO’nun KKTC’den aldığı ruhsat ile kazıya başlamış olduğunu belgelerse ne diyebilir?
Çünkü GKRY de her uluslararası platformda kayda geçirdi ki “Bu kuyularda doğalgaz ve petrol araması yapılıyor, çıktığı anda ise anında iki toplumun ortak kullanımına sunulacak…”
Bunun TPAO ile birlikte Exxon-Mobil veya ENI ile gerçekleşmesi halinde ne fark eder ki?
Ya da daha önce Türkiye’nin ruhsatlandırdığı üç nolu sahada TPAO tarafından tek başına gerçekleştirilse ne olur?
Olacağı belli, ENI ve İtalya Türkiye ile çatışacak değil.
GKRY’ne gidip, “Senin bana gösterdiğin alanda başka biri kazı yapıyor, çıkmasını sağla veya sözleşmeni iptal et” der o kadar…
Arkasına 6. Filo da olsa Exxon Mobil’in de böyle bir durumda yapacağı da bundan farklı olmaz.
DENİZ SAVAŞINA DÖNÜŞMEZ
Bunun Ege ve Doğu Akdeniz’de yeni bir gerilim yaratması muhtemeldir ama hiçbir zaman deniz savaşına dönüşmez...
Hiçbir süper güç, alandaki aktörleri yanına çekme çabasına girdiği bu dönemde ötekini kaybetmek istemez…
Hatta ABD, çıkacak doğalgaz ve petrolün Avrupa’ya ulaştırılması, böylece Rusya’nın kıtadaki hakimiyetinin azaltılması konusunda görüş birliğinde olduğu bir zeminde…
Ege’de yaratacağı gerilime gelirsek, ne zaman değildi ki!
Ayrıca gerile gerile, taraflar gerilimi de içselleştirdi. Gerilecek veya esneyecek hali de kalmadı…
***
Üniversitenin gücü…
Nüfusunun üçte birinin, farklı ülkelerden gelenler de dahil, üniversitelerden oluştuğunu bilmiyordum…
Madem KKTC’nin 300 bini biraz aşan nüfusunun 100 bini ülkede kurulu 17 üniversite yaşam süren öğrencilerden oluşmaya başlamış.
Ayrıca 10’a yakın üniversite de sıraya girmiş…
Bu verileri KKTC’nin yüksek öğretim kurulu işlevini gören Yüksek Öğretim Denetleme Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu’nun katılımı, Üniversiteler Arası Kurul’un kararı ile düzenlenen “Türkiye-KKTC İlişkilerinin Dünü Bugünü Yarını” konulu toplantısında edindim.
YILDA 766 MİLYON DOLAR
KKTC ve Türkiye ile birlikte 138 ülkeden gelen öğrenci sayısı 101 bin 11’e ulaşmış, gelecek yıl için planlanan öğrenci sayı 120 bin…
Öğrencilerden gelen gelir ise 2017’de 766 milyon dolara varmış; öğrencilerden gelen paranın yıllık artışı ise %10’a ulaşmış.
Yani, bu gelirden 100 bin öğrenci çıkılsa, KKTC’nin geriye kalan 200 bin nüfusun kişi başına düşen miktarı 3 bin 829 dolar…
Öğrencilerin çarşı pazar harcamaları da eklenirse 4 bin dolar…
Daha önemlisi, üçüncü ülkelerden gelen 31 bin 749 öğrencinin dağılımı ile dikkat çekici, Afrika ve Ortadoğu ile birlikte batı ülkelerinden gelenler de var…
Üniversitelerin hepsi, uluslararası akademik üst kurullar veya akreditasyon kurumları tarafından kabul edilmiş…
KKTC'yi tanımayan, üniversitesini tanımış…
Bu da akademinin gücünü göstermesi açısından önemli…
Örneğin toplantının yapıldığı Yakın Doğu Üniversitesi…
Binalarının görünümü, amblemiyle benzediği ODTÜ’ye yakın derecede verdiği eğitim ile yetiştirdiği öğrencileri son dönemde ülkelerinin yönetimlerinde de yer almaya başlamış.
Belki KKTC ve Türkiye açısından çok önemli görünmeyebilir ancak üçüncü ülkenin devlet adamının bu ülkedeki üniversitelerden birinden mezun olması çok daha etkili ve önemlidir…
Algısı da daha yüksektir…