Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Genetik özellik gibi, Türkiye ne zaman büyük bir eser yapsa, siyasetin ortak sevinçte buluşması olanaksızlaşır.

        Hatta ilk temelini kendisi atmış, yapımındaki tüm emeği üstlenmiş olsa da…

        En iyi örneği de daha sonra 15 Temmuz Şehitler Köprüsü adını alan Boğaziçi Köprüsü…

        Köprünün açılışından üç yıl önce, “Artık tahta köprü devirlerini geride bıraktık” diyerek ilk harcını direklerine koyan kişi olmasına karşın merhum Süleyman Demirel açılışta yoktu.

        Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından yapılan köprü açılışını Demirel, eşi Nazmiye Demirel ile evinde TV’den izledi.

        Açılışta ilginç bir gelişme de yaşandı…

        UNICEF Büyükelçisi de olan ABD’li komedyen Danny Kaye, palyaço kıyafetleri içinde arkasına çocukları takıp köprüde yürümeye başlayınca, kalabalık da ardına takıldı…

        Köprü sallanmaya başlayınca, yapımından bu yana dillendirilen, “Ayağında yatır var” dedikodusu nedeniyle halkta büyük panik yaşandı; herkes kaçışmaya başladı.

        “HAYDİ BİR KASET KOY”

        Benzer durum Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün açılışında da yaşandı.

        Merhum Turgut Özal, 3 Temmuz 1988’de açılışını yapıp, eşi Semra Özal ile kullandığı otomobille köprüden geçerken, “Haydi bir kaset koy da şöyle bir neşelenelim Semra Hanım…” sözü hafızalarda yer etti.

        Özal ve ANAP’lı bakanların katılımı ile yapılan açılışta muhalefet yer almadı…

        Sonrasında da durum değişmedi…

        Orhan Gazi, Yavuz Sultan Selim köprülerinin açılışında da muhalefet yoktu…

        Haydi köprüler buluşturamadı, İstanbul Havalimanı buluşturur mu diye bekledik; o da Cumhuriyet Resepsiyonu’nun İstanbul’a alınması ve adının ne olacağı tartışmasına kurban gitti…

        Kural değişmedi; Cumhur İttifakı bileşenlerinden MHP’nin lideri Devlet Bahçeli de dahil muhalefetten hiçbir lider açılışa gitmedi.

        Oysa açılan bütün eserlerin hepsinde muhalefete de oy veren vatandaştan alınan vergilerin de payı vardı; ona da aitti…

        Başta da belirttiğim gibi genetik bir hastalık gibi, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin ortak referans noktası 29 Ekim Bayramı dahi tarafları buluşturmaya yetmiyor.

        REZERVSİZ BAYRAM

        Oysa 29 Ekim, dün olduğu gibi bugün de herkesin herhangi bir rezerv koymadan ulus olarak ortaklaşa kutlanılan tek bayramdır.

        Herkesin dinsel, etnik, düşünsel veya hayvan sevgisi nedeniyle her bir bayrama dönük bir rezervi olabilir; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hariç…

        Ama o bile tarafları bir araya getirmenin aracı olmaktan çıktı; köprüler gibi dünyanın en görkemli havalimanı açılışında da buluşturamadı.

        Havalimanı hayırlı, Bayramımız kutlu olsun…

        ***

        Dörtlü Zirve’nin getirisi…

        İstanbul'da Suriye’de ortak çözüme kavuşmak için yapılan dörtlü zirve, konjonktüre teslim oldu.

        Bir yandan yerel seçim tartışması, diğer yanda 29 Ekim’in İstanbul’a alınması ve yeni havalimanının açılması nedeniyle konu hak ettiği tartışmayı bulmadı.

        Oysa İstanbul Zirvesi, bölgede yeni bir aşamaya geçildiğinin, tarafların makas değişimine girdiğinin en önemli göstergesiydi.

        Belki, başta Fransa olmak üzere ülkelerin yapılması konusunda baştan koydukları isteksizlik nedeniyle ilk başta algısı tam oturmadı.

        Ancak yapıldıktan sonra Türkiye için önemli getirilerle noktalandı; bunu sağlayan da kabul edelim İdlib’de muhaliflere ağır silahlarını geri çektirme başarısıydı.

        Sahaya bizzat gidip yaptığı çalışmalarla bilinen ORSAM’dan Oytun Orhan’ın da sohbetimizde dikkat çektiği gibi, “İdlib mutabakatın uygulanabilir olduğunun sergilenmesi, rejim ile muhalifler arası rekabet/çatışmanın askeri olmayan, siyasi yollarla da çözülebileceğini gösterdi…”

        Sıralamak gerekirse…

        1- Cenevre’de çözüm üretilmeyince, soruna bölgesel aktörlerle çıkış bulmak amacıyla önce Soçi, ardından Astana zirveleri ile devam eden Türkiye- Rusya- İran üçlüsünün çabaları sonuç getirdi. Astana, çözüm üretmek ve bunun icrasını da başarıyla tamamlaması açısından Cenevre’nin önüne geçti.

        2- Soçi’de sağlanan İdlib mutabakatı da sahadaki ateşkesin ötesinde, Türkiye ve Rusya’nın sahada çatışan gruplara silahlarını geri çektirme yaptırımına sahip olduğunu sergiledi. Bu sahada bugüne kadar yaşanmış en önemli gelişmeydi; çünkü sonuç doğurdu.

        3- İdlib’de yaşananlar önemliydi… Sahadaki aşırı radikal grupların her an farklı bir tavır almasının yaratacağı riskler bir yana bırakılırsa, çözümün modelitesini değiştirdi.

        4- Türkiye, Suriye sahasında yaptırım gücüne sahipti, ancak uluslararası arenada yön tayin edici duruma gelememişti. Zirve Türkiye’yi bölgede karar alma mekanizmalarında en önemli aktör haline getirdi.

        5- Ankara, İdlib’de elde ettiği kazanımla, Almanya ve Fransa’nın yeni göç ve yabancı terörist savaşçıların geri dönüşüne dönük kaygılarını da ortadan kaldırdı; güven kazandı. Suriye’nin yeniden yapılanması için gerekli finansman için de iki önemli aktörü yanına çekti. Diğer yandan bugüne kadar Rusya ve İran ile birlikte hareket etmesi dolayısıyla, müttefikleri arasında oluşan olumsuz algıyı ortadan kaldırma fırsatı yakaladı. Daha önemlisi Rusya ve İran’a karşı, Almanya ve Fransa ağırlığıyla lehine denge sağlama olanağına kavuştu.

        6- Zirve’nin Fırat’ın doğusuna yönelik de önemli bir kazanımından söz edilebilir. Adı tam vurgulanmamakla birlikte, “Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğine zarar vermeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemleri reddetme kararlılıklarını ifade etmişlerdir” denildi. Burada gönderme yapılan belli, PYD/YPG/PKK…

        Türkiye’nin önceki gün YPG bölgesine topçu atışı ile ilk kez müdahale etmesi de bu kapsamda okunabilir…

        Bununla birlikte bildiri ile ortaya konulan bütün konularda tarafların mutabakatının sağlandığı da söylenemez.

        Bunun başında da Türkiye ile Rusya’nın terör örgütü sınıflaması geliyor.

        Rusya, uluslararası belgelerde ve kendi iç hukukunda YPG ve uzantılarını terör örgütü olarak kabul etmiyor.

        Türkiye de Rusya’nın aksine İdlib bölgesindeki bazı örgütleri Nusra veya El Kaide ile bağlantılı benzer şekilde terör listesinde göstermiyor.

        ***

        İdlib’deki Yabancı Militanların Köken Dağılımı ve Sayısı

        İdlib’deki yabancı terörist savaşçılar barındıran örgütlerden İmam Buhari Ketibesi de Türkiye ile Rusya tarafından farklı değerlendirilen örgütler arasında sayılıyor.

        Nusra ve El Örgütlerin militan sayısı ve kökenleri ile ilgili ORSAM’ın yaptığı çalışmaya göre durum şöyle:

        Türkistan İslami Partisi (Çin Uygur 3000), Hurras ed-Din (Orta Doğu, Afrika, 2000), Heyet Tahrir uş-Şam (Orta Doğu, K. Afrika, 1200), Ensar ed-Din (Orta Doğu, K. Afrika, 300), Cund el-Şam (Rusya Kafkasya, 400), Ecnad el-Kavkaz (Rusya Kavkasya 400), Enser el-Tevhid (Orta Doğu, K. Afrika 350), Ansar el-İslam (Irak Kürt Bölgesi 200) ve İmam Buhari Ketibesi (Özbek, 500)

        Diğer Yazılar