Aday olmanın ağırlığı
Başkanlık sistemine geçildikten sonra sanılıyordu ki, Parlamento eskisi gibi kalabalık olmaz.
Seçmen de parti genel merkezlerine akın eder…
Hiç de öyle olmadı; Meclis daha da kalabalıklaştı.
Her seçim döneminde olduğu gibi partilerin grup toplantıları dün de ağzına kadar doluydu.
Hatta o hale geldi ki, aynı koridoru kullanan bir parti ile diğerinin seçmeninin karşı karşıya gelmemesi için TBMM polisinin gösterdiği başarıya, ezeli rakiplerin karşılaştığı stadyum çevresinde rastlanmaz…
Dikkat çeken ise adaylık için gelenlerin ağırlıklı bölümünün ilçe ve küçük il bazında kalması.
Vilayetler için adaylara rastlanıyor olsa da hemen her partide büyükşehirler konusunda ciddi bir belirsizlik var.
Buna neden, rakiplerin birbirinin adayını bekliyor olması.
Bu da adaylıkları kesinleşenlerin sayısını arttırmak yerine, bloklanmasına yol açmış.
Bununla birlikte AK Parti’de adaylığı konusunda geçmişe göre çok daha emin konuşulan isimler yavaş yavaş belirginleşmeye başlamış.
ÖZHASEKİ TAMAM GİBİ
Bunlardan biri de Kayseri…
Aktarıldığına göre mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik ile Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç arasında tercih yapılma noktasına gelinmiş.
AK Parti kulisinde konuşulanlara göre Kayseri milletvekili, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin Ankara Büyükşehir adaylığı kesinleşmiş gibi…
Benzer durum TBMM Başkanı Binali Yıldırım için de geçerli…
Ekonomi gazetecisi diliyle söylersem, AK Parti’de Yıldırım’ın İstanbul adaylığı satın alınmış…
İZMİR’DE ÖNE ÇIKANLAR
İzmir için ise AK Parti’de iki isim öne çıkıyor…
İlki İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener, diğeri de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu…
Soylu’nun yakın çevresine, “Daha yapacak çok işimiz var, işimize bakalım” dediği biliniyor.
Özgener’in ise Ticaret Odası Başkanlığı’nda başlattığı projeleri bitirme kararlılığını sürekli dile getirdiğine işaret ediliyor.
Dikkat çeken, muhalefet gibi iktidar partisinde de büyükşehir adaylıkları için adı geçen sayısının az olması.
AK Parti’de nedeni konusunda ileri sürülen gerekçelerden biri, eski büyükşehir belediye veya il başkanlarının ağırlıklı bölümünün bu dönem milletvekili olması.
Örneğin Samsun’un da arasında bulunduğu bazı illerde milletvekilleriyle belediye başkanları ters düşmüş…
İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir’in de arasında bulunan illerde büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınmış olması da bu makamlara teveccühü azaltmış.
MERKEZ SAĞ HASSASİYET
Bu durum CHP için de geçerli…
Ancak orada dikkat çeken 30 büyükşehirde CHP’nin güçlü olduğu bölgeler dışında aday isimlerinin geçmiyor olması...
CHP’de Genel Başkanlık katı dışındaki alanlarda, bir yandan, “Kaybedecekse de CHP’li olsun” denilip, diğer yardan “O ilde kaybederim, boş yere aday olmayayım” yaklaşımının paradoksu yaşanıyor.
Ancak CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımları duymamayı tercih ettiğinin de altı çiziliyor.
Durum böyle de olsa, özellikle de sağ kesimden CHP’ye gelenler arasında söylemler kırgınlıklara yol açmış.
Merkez sağdan gelip yıllardır CHP’de politika yapan isimlerin, “Merkez sağ adaylara yönelik bu alerji devam ederse, ötekinin oyuna da ihtiyacı olan CHP sıkıntılı sürece girer” tepkisine neden olmuş.
MHP, İYİ Parti ve HDP’deki duruma gelince…
Hepsinin parti yöneticileriyle dün TBMM’de sohbet olanağı buldum.
MHP son dönemde yapılan kamuoyuyoklamalarında oylarının yükseliyor olmasından hoşnut.
Bunu sabit tutabilmek için iyi adaylarla yola çıkma konusunda kararlı.
HDP’DEKİ BEKLENTİ
İYİ Parti ise CHP gibi ittifakı tabana bırakmış görünüyor; ancak bir yandan da kontrollü elde tutuyor; bazı büyükşehirlerin ilçelerinde bugünden yoğun çalışmasını sürdürüyor.
HDP ise bölge açısından olumsuzluk görmüyor; bazı büyükşehirlere atanan kayyumların son dönem yarattığı olumsuzlukların da kendilerine yaradığına inanıyor.
Bununla birlikte, AK Parti’nin bazı büyükşehirlerin ilçelerinde bu kez seçim alma olasılığını da kabul ediyor.
Mardin Artuklu ile Hakkâri’nin yeni kurulan Derecik ilçelerinde AK Parti’nin kazanma şansının bulunduğunu gizlemiyor.
CHP ile doğrudan bir temas düşünmüyor, ancak sandıkta sağlanacak ittifakların da seçmen tercihi olacağının altını çiziyor.
HDP bununla birlikte batıdaki bazı büyükşehirlerin ilçelerinde seçim kazanmak için popüler isimlerle sahaya çıkmaya da hazırlanıyor.
***
21 yıl sonra mı?
“Kelle ödülü” açıklamasında da vurgulandığı gibi ABD, PKK’yı 1997 yılında yabancı terör örgütü olarak listesine aldı.
Yetmedi, 2001 yılında da “Küresel Terör Unsurları” arasında sıraladı.
Yani 21 yıldır PKK ve yönetimi Washington için zaten “terörist” sıfatı taşıyordu.
Peki, bu kadar sürede ne oldu?
Bırakın birincisini, terör örgütü listesine aldıktan sonra başlayan 2. Körfez Savaşı’ndan bu yana bakılsa dahi başına ödül koyduğu isimlerle kaç kez görüştüğünün listesi tutulmaz.
Hatta bir ara bunu gizlemeye dahi ihtiyaç duymadı…
Murat Karayılan, Cemil Bayık veya Duran Kalkan veya diğerleri de görüşmelerin parçası oldu.
POSTERE Mİ YAPIŞTIRACAK?
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer’in dün TBMM’de Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır dahil bir dizi görüşmenin ardından açıklama iyi tarafından alınırsa, “Müttefikliğin gereğinin yerine getirilmesi” olarak değerlendirilebilir.
Bir de diğer cephesi var…
O da ABD’nin Suriye sahasında birlikte hareket ettiği, Münbiç veya PYD sahasında devriye attığı; Deyrizor’da siperde yan yana durduğu kim varsa, evlerine veya bürolarına mutlaka bir ABD yetkilisi, bir şekilde uğramıştır.
En azından bürolarının kapısının önünden geçmiştir...
Hepsinde de başına ödül koyduğu isimlerle birlikte Abdullah Öcalan’ın posterini görmemiş olması olanaksız.
“Şimdi ne yapacak, posterlerin üzerine ödül miktarını mı yapıştıracak?” sorusuna yanıt da aranabilir.
Ya da 2009’da kara listeye aldığı aynı isimler için fazla bir şey yapmadığı savı da ileri sürülebilir.
Onların militanlarıyla yan yana dolaştığına da vurgu yapılabilir.
ABD, “SDG, PKK değil mesajını vermek istiyor” da denilebilir.
ÖCALAN’I DA ABD VERDİ
Bu sözlerin haklı yönleri olabilir…
Ama unutulmasın ki Abdullah Öcalan’ı da Türkiye’ye ABD paketleyip teslim etti…
Yarın bir gün bu isimler de benzer şekilde getirilip teslim edilebilir…
Çünkü 3 ismin başına konulan 5-4 ve 3 milyon dolarlık ödüller bu coğrafya için oldukça büyük rakamlar...
Bir de ihbar hattının bilgileri verilip sonuna eklenen, “Tüm bilgiler gizli tutulacaktır…” cümlesi var ki; hedeflenen adres belli...
Not: Dünkü köşe yazımda, Dr. Gülriz Şen’in, “İran daha yaptırımlar başlamadan psikolojik etkilerini hissetmeye başladık şeklinde açıklamalar yapıyor…” cümlesi, sehven “psikolojik zararı giderdik” şekline dönüşmüş; hatamı düzeltir, özür dilerim.