Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başkanlar belirlendi, bundan sonra partilerde aday yarışına bağlı kavga, gürültü olmaz diyorsanız yanılıyorsunuz.

        Asıl büyük kavga şimdi başlıyor.

        Demokratik avaz özgürlüğü kapsamında, gücü yettiğince bağırana bir şey denilmediği için, ses CHP’den yüksek çıkıyor gibi görünse de aslında bütün partiler benzer sorunu yaşıyor.

        Yarışın adı da 30 büyükşehirde belde ve büyükşehir belediye meclisi, dışında kalan 51 ilde ise buna eklenen il genel meclisi üyeliği…

        İl Genel Meclisi üyeleri valinin uhdesinde görev yaptıkları için, belediye meclis üyeleri kadar teveccüh görmüyor.

        Bir belediye başkanının yapacağı her icraatın altında imzası olması gereken, personel alımından, sokak veya cadde açılmasına, parklardan imar genişlemesine kadar her konudaki kararda oyuna ihtiyaç duyulan belediye meclisi üyeliği için verilen mücadele ise inanılmaz boyutta…

        Hatta bazılarının belediye başkanı yerine tercih ettiği makam...

        HEMŞERİ ÇATIŞMASI

        Bu denli yüksek tercihe neden olabildiğini hiç düşünmezdim.

        Ancak son günlerde iş o noktaya geldi ki bazı bölgelerde hemşeriler arası çatışma alanına dönüştü.

        Büyükşehirlerde, “Neden Meclis’e Sivaslılardan daha fazla Çorumlulardan daha az aldın, Kırıkkale’ye yeteri oranda yer vermedin?” tartışmasına, kavgasına dönüşmüş.

        Parti siyaseti ve ilkeleri bir kenara bırakılıp hemşericilik hortlamış…

        Hatta bazı yerlerde kavgaya neden olmuş.

        Aslında bu denli önemsenmesinin nedeni de açık; rantı üleşme aracı haline dönüşmesi…

        Belediye Meclisi üyelikleri için belirlenen üye sayısı da illerin nüfusuna göre farklılık gösteriyor.

        Nüfusu 10 bine kadar olan yerlerde 9 belediye meclisi üyeliği seçilmesi gerekirken, 100 binden 250 bine kadar olan beldelerde 31, 250 bin birden 500 bine kadar olan yerlerde 37, bir milyon üstünde ise 55 belediye meclisi üyesi seçiliyor.

        KONTENJAN OLMAK İÇİN

        Büyükşehir belediye meclisi üyeliği ise daha fazla önem arz ediyor.

        Çünkü büyükşehir belediye meclis üyeliği için, belde belediye meclisinin yüzde 5’i kadar üyeyi partilerin kontenjan üyesi olarak belirlemesi gerekiyor.

        Yani bir beldenin belediye meclisi 31 ise %5 olan 6 üye belirlenmesi; ilçe belediye başkanı doğal üye olacağından partilerin 5 kontenjan üye ve yedeklerini göstermesi gerekiyor.

        Bu kişiler de partilerinin aldıkları oya göre dağıtılıyor.

        Bu da listeye ilk sıradan girme yarışını da doğal olarak yaratıyor.

        Adını yazmamı istemeyen tekrar aday olmuş bir belediye başkanının şu sözleri dikkat çekiciydi:

        “Kendimin adaylığını bıraktım, belediye meclis üyeliği için yaşanan savaşı yatıştırmanın peşine düştüm…”

        İTTİFAK AÇMAZI

        İttifakların yaşandığı bölgelerde ise durum daha vahim...

        Belediye meclisleri üyeliklerinin dağılımı milletvekili seçimine çok benzediği için %10 barajı uygulanıyor.

        Dolayısıyla ilk sıradan girmek de önem arz ederken, ittifak partileri ayrı girmeleri halinde her ikisinden de %10 eksileceği için kayıpları %20 oluyor.

        Bunun önüne geçmek için de ittifaklar fermuar sistemi uygulanıyor; yani ilki bir partiden, ikincisi diğer partiden gelmek üzere ardıl sıralanıyor.

        Bu da belediye meclis üyesi olacakların sayısını sınırladığı için mücadeleyi iki katına yükseltiyor.

        CHP-İYİ Parti arasında ilk adımda varılan mutabakatta fermuar sisteminin uygulanmasının daha iyi olacağına karar verilmişti.

        Ancak bazı yerlerde sorun aşılamadığı için her iki partinin Genel Merkezi de geri çekilmiş, yerel aktörlere ve belediye başkanlarına bu işi bırakmış.

        AK Parti- MHP arasında gerçekleşen Cumhur İttifakı görüşmelerinde belediye meclisi üyeliklerine ilişkin daha önce varılan ayrı girme kararından vazgeçilmiş, fermuara dönülmek istenmiş; ancak orada da aynı sorunla karşılaşılmış.

        Anlaşılan o ki listeler YSK’ya teslim edilinceye kadar partilerden yükselen gürültü, istifa furyası devam edecek…

        Bu denli mücadelenin nedeninin daha çok hizmet aşkından kaynaklandığını herhalde siz de düşünmüyorsunuz!..

        REKLAM

        ***

        Hafıza savaşı…

        Geçen seçimde de farklı bir sürecine tanıklık etmiştik.

        Bu sandıkta tonu biraz daha arttı, bir de kimlikleşti…

        Oysa 1980 sonrası dünyada var olan değişim, duvarların yıkılması, soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte toplumlar, kendi geçmişiyle ilişkilerinde bir değişime girme ihtiyacı duymuştu...

        Ortaklaştıkları yönleri unutmamak için, unutmaları gerekenleri hafızalarına bir daha çıkmamak üzere gömmüştü.

        Bu durumu en iyi, alanında mükemmel akademik çalışmayı yapmış Prof. Dr. Mithat Sancar’ın, “Hafıza patlaması”, “Hafızanın intikamı”, “Hafıza konjonktürü...” tanımları anlatır.

        UNUTMAK GEREKİR

        Birçok düşünürün kayda geçirdiği gibi, “Ulusların daha iyiye gidişini sağlayacak şeyleri unutmamaları için, muhakkak unutmaları gereken şeyleri vardır…”

        Çünkü toplumsal hafıza dediğimiz alan çok geniştir…

        Eğer bu alan, ortak hafıza unsuru haline getirilirse, toplumsal barış oluşur; zorlanırsa da toplumsal anomali, yani bozukluk baş gösterir.

        Unutulmaması gerekenleri yaşatmak için unutulması gerekenler de daha çok askeri darbe dönemleri veya savaş sonrası adalet temelinde inşa edilir…

        Özetle toplumsal bellek, bireylerin kendi deneyimledikleri ile içinde yaşadığı kültürün ürettiği hayal gücünün öğretisiyle şekillenmiş, geçmiş bilgisi olarak da tanımlanabilir…

        Fatih’in İstanbul’u fethinde gemileri karadan kaydırması; Seyit Onbaşı’nın Çanakkale savaşında 276 kiloluk mermiyi taşıması, kadınların kağnılarla Kurtuluş Savaşında silah taşımsı gibi olaylar hayal gücünün öğrettiği geçmişin en önemli verileri olarak yaşam sürdürür.

        Özetle, kolektif hafıza da denilen yapının en sağlamı Anadolu’nun topluluktan ulusa dönüş mücadelesinde filizlenmiştir.

        Ne zaman toplumsal yırtılma başlasa, birleştirici toplumsal tutkal olmuştur.

        Çünkü toplumsal bellek bir kültür üretir, üreyen bu kültür de medeniyetle birlikte bir milletin o güne kadar oluşturduğu milli bilinci yaratır.

        Başta da vurguladığım gibi milletler kendini var eden değerleri unutmaması için, bazı şeyleri unutması, belleklerinin en derinine gömmesi gerekir.

        Çünkü unutulması gerekenlerin her anımsanışı, unutulmaması gerekeni zedeler.

        ÖTEKİNİ DE SÖKER

        Sizin kendi belleğinizden çıkarmaya çalıştığınız unutulması gerekenler, ötekinin belleğinden de başka yerden sökülür.

        Hafıza savaşına dönüşür, öfke üretir; o da çatışma enerjisini açığa çıkarır…

        Bunun da kimseye faydası yoktur...

        Siz birilerini anımsattığınızda, birileri de ona bağlı olarak başkalarını hatırlar.

        Bazen anımsattığınız, ötekinde ortaya çıkan anımsamanın gölgesinde ezilir, yok olur.

        O nedenle ulus- millet olmanın koşulu, ortak değerleri anımsamak için bazı şeyleri unutmaktan geçer.

        Yoksa ne ABD’de beyazlar ile Kızılderililerin çatışmasını; ne de İngiltere veya Fransa’da Katolik- Protestan çatışmasını sürekli anımsamak yaşamı kolaylaştırır.

        İKİ DÖNEMDİR

        Bütün bunları niye mi yazdım...

        Nurettin Soyer, 2009 ve 2014’te iki kez Seferihisar Belediye Başkanı seçilirken de Tunç Soyer’in babasıydı...

        Ayrıca kimse de Nurettin Soyer’in iddianamesine, parkta çiçek toplarken veya cami bahçesindeyken getirilip sokulmadı.

        Tek kişinin üç bin kişiye işkence yapması olası olmadığı gibi, 30 bin kişiyi öldüren mermileri tek kişinin sıkması mümkün değildi…

        Bugüne faydası olmayanları tartışmaya açmak, hafıza savaşını ateşlemekten başka işe yaramaz.

        Sadece unutmamak için unutmamız gerekenleri alevler…

        O da ulus-millet olmanın tutkalını zedeler.

        Diğer Yazılar