Kriz yaşamamıştan krizi yönetme dersi
Terör farklı zamanlarda dünyanın farklı bölgelerinde ciddi zararlar verdi.
En ağrını da içinde yaşadığımız coğrafyada gösterdi.
Bazen El Kaide odaklı örgütler saldırdı, bazen de İslam karşıtı aşırı sağ örgütler.
Hatta Fransa’nın da arasında bulunduğu batılı ülkelerde bu saldırılar birkaç kez tekrarlandı.
Neredeyse saldırılar konusunda hükümetler ve siyaset kurumu bir öncekinden dolayı deneyim kazandı, açıklamalarını belirli bir zemine çekti.
Bütün dünyada başlayan göç hareketi yeni bir devrimi başlatıp, beraberinde karşı devrimini üretince, özellikle Avrupa’da yükselen aşırı sağ akımlar da görmezden gelinmeye, hatta bundan siyasetçiler memnun kalmaya başladı.
Finlandiya’da “Odin’in Askerleri…”, Fransa’da “Kimlikçi Nesil…”, Almanya’da “Alman Kimlikçi Hareketi” gibi hareketlerin ileride nasıl bir yere gideceğini anlamak istemedi.
Daha ilerisi sadece meydana gelen saldırıya odaklanıldı, sonrasında nelerin olabileceğiyle dahi ilgilenmedi.
TERÖRE KARŞI DURUŞUN SİMGESİ
Şurası açık ki bu saldırılar sonrası siyasetin krizi yönetme biçimi hiçbir zaman Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern gibi olmadı…
Oysa Yeni Zelanda bırakın terör hareketini, adi suçların en düşük olduğu, krizin en az yaşandığı ülke…
Terör saldırılarıyla hiç karşılaşmadığı için, olduğunda nasıl bir tutum alacağı, meseleyi nasıl yöneteceği konusunda fazla deneyimi olmayan bir ülke…
Ancak olayın yaşandığı andan itibaren sergilediği tutum, terör olayıyla defalarca karşılaşmış bir ülkenin hükümetinden çok daha etkili ve sonuç alıcıydı.
Terör olayı karşısında nasıl tutum alınacağını, hangi kriterlere öncelikle dikkat edileceğini, terör mağdurlarına karşı nasıl yaklaşacağını eksiksiz bütün dünyaya gösterdi.
Bunu yapmakla kalmadı, terörün coşturulmasına yelpazelik yapanlar arayıp, ne yapabilirim sorusunu yönelttiğinde de gereken yanıtı en iyi şekilde verdiğini bütün dünyaya duyurdu.
Bütün bunları da Benazir Butto’dan sonra görevde iken 37 yaşında doğum yapan seçilmiş ikinci Başbakan unvanını alan henüz 39 yaşındaki genç bir politikacı olan Ardern sayesinde yaptı.
Aslında bunu nasıl başardığını da geçmişine bakınca anlamak olanaklı…
BLAIR’İN DANIŞMANI
İki yıldır Başbakan olarak görev yürüten Ardern, siyasete çok genç yaşta atılmış, Üniversiteyi bitirdikten sonra 21 yaşında iken 2001’de Başbakan Helen Clark’ın ofisinde araştırmacı olarak göreve başlamış.
Hemen ardından İngiltere’ye gidip Birleşik Krallık Başbakanı Tony Blair’in danışmanlığı görevini üstlenmiş; 2008 yılında da Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği Başkanlığına seçilmiş.
Aynı yıl milletvekili seçildi ve 2017 yılında İşçi Partisi Genel Başkanı seçildi, Ardern bu tarihte dünyanın en genç kadın Başbakanı olarak azınlık hükümetinde görev aldı.
BAŞBAKAN İKEN DOĞUM YAPTI
Bu arada partneri Clarke Gayford ile bir çocuk beklediklerini Başbakan olarak radyoda açıklarken aynen şunları söyledi:
“Aynı anda birden fazla işi yapan tek kadın ben değilim. Hem çalışıp hem de bebeği olan ilk kadın da değilim. Bunu daha önce yapan birçok kadın var…”
Görevini yardımcısına bırakıp 6 ay doğum izni alan Jacinda Ardern, kendisini sosyal demokrat, ilerici olarak tanımlıyor...
Christchurch kentinde 50 kişiyi öldüren cani teröristin eylemi sonrası yaptıklarını anımsarsak…
Saldırganın yarım saat içinde ele geçirildiğini açıkladı, bununla kalmadı toplumun diğer kesimlerinde “Size de gelebilirdi…” algısını yaratan, saldırganın yanındaki beş silahla başka yerlere de saldırmak üzereyken yakalandığına vurgu yaptı.
Ardından da hayatını kaybedenlerin ailelerini başörtüsü takarak ziyaret etti, taziyede bulundu.
Bunu yaparken abartmadı, konuşması ise bütün dünyayı etkileyen boyuttaydı…
GÜVEN İÇİNDE YAŞAMAYA GELDİLER
Yeni Zelanda’nın “en karanlık günlerinden birini yaşadığını” belirterek söze girdi.
Kurbanların çoğunun göçmen veya mülteci olduklarını anımsattı, “ne işiniz var topraklarımda” demedi, ötekileştirmeden, onları kucaklayarak sözlerini sürdürdü:
“Yeni Zelanda’yı evleri seçtiler; onlar (aslında) biziz…”
Cami imamıyla görüştüğünü, Yeni Zelanda’nın da kendisinden bir mesaj beklediğini anımsatıp ekledi:
“Bu insanların yuvası Christchurch’tü. Birçokları için doğum yerleri değildi. Bu insanlar Yeni Zelanda’yı seçti. Birçokları için güvenlik içinde yaşamak için geldikleri bir yerdi. Bu olayın nasıl olduğunu anlamayanlar için şunu söylemek istiyorum; biz nefretin kucak açtığı bir yer değiliz… Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin ideolojisini en sert şekilde lanetleyeceğim…”
MECLİS’TE KURAN-I KERİM
Yetmedi, mülteci merkezinde “Keder duyuyoruz, adaletsizliğe uğramış hissediyoruz, öfke duyuyoruz ve bu duygularımızı sizlerle paylaşıyoruz” mesajı verdi.
Burada da kalmadı, terör saldırısından sonra toplanan Meclis ilk oturumunda, İmam Nizam ül Hak Thanvi’nin hayatını kaybedenler için Kuran-ı Kerim okudu Tahir Navaz da İngilizceye çevirdi.
Başbakan Jacinda Ardern ise milletvekillerini “Selamünaleyküm…” diye selamlayarak Müslüman toplumun acısını bir daha sardı.
“ADINI ANMAYACAĞIM İSİMSİZ BİRİ”
Konuşması ise terörle mücadelenin hangi araçlarla yapılması gerektiğini bütün dünyaya göstermeye yetecek düzeydeydi:
“O kötü bir üne sahip olmayı amaçlıyor olabilir ama biz Yeni Zelanda’da ona hiçbir şey vermeyeceğiz; hatta adını bile. O aşırı yanlısı biri, o bir suçlu. Ancak, ben konuştuğum zaman isimsiz biri…”
Halktan da kendisi gibi davranmasını istedi, teröristin adı yerine yaşamını yitiren 50 kişinin adının anılmasının daha doğru olacağını söyledi.
Telefon açıp, “Nasıl yardım edebilirim?” diye soran ABD Başkanı Trump’a verdiği yanıtı da açıkladı:
“Mesajım (Trump’a), ‘tüm Müslüman topluluklar için sempati ve sevgi’ oldu…”
Terörle mücadelenin nasıl yapılacağını, terörün krizini bugüne dek yaşamamış bir Başbakan, terör krizi çözme dersi verdi...