Güneydoğu illerinden sevk tepkisi: "İstanbul Büyükşehir de biz neyiz?"
İstanbul’daki Suriyelilerin kayıtlı bulundukları illere yollanması kararı uygulanabilir mi?
Ya da bu karar, sınıra yakın olmaları dolayısıyla sığınmacıların ilk kayıt yaptırdığı iller açısından adil mi?
Örneğin, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana, Mersin’e karşı bir haksızlık değil mi?
Şunu baştan belirteyim, Güneydoğu bölgesindeki illerin ağırlıklı bölümü bu soruyu yöneltiyor…
“SINIRA YAKIN OLDUK DİYE Mİ?”
Nitekim dünkü sohbetimizde Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, “İstanbul Büyükşehir de biz neyiz?” sorusunu yöneltip ekledi:
“Sınıra yakın olmamız nedeniyle ilk kayıt yerinin illerimizin olması bütün sorumluluğun, yükün bize ait olmasını mı getiriyor? Adana’daki Suriyeli sayısı, İstanbul’un 4-5 katı… Şimdi geri gönderilmeleri halinde burada yaratacağı etkiler, yeni sorunlar ne olacak? Tamam, İstanbul stratejik ilimiz ama ben de stratejik bir ilim…”
SAVAŞ: İSTANBUL’U KURTARIRSIN AMA...
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ise 8 yıldır savaşın sıkıntısını en çok çeken ilin belediye başkanı olduğunu anımsattı.
“Ben bunları bir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak değil, bir yurttaş sorumluluğu içinde Hataylı olarak söylüyorum” deyip ekledi:
“Benim dedelerim 21 yıl Fransız’a karşı savaşmış, şehit olmuş, gazi olmuş; vatanına toprağını katmış. Şunu kimse unutmasın, Suriyelilerde doğum iki katı yüksek. 10 yıl sonra Hatay’ın nüfusunu geçer. Şimdi bir de İstanbul’dan gönderilecekmiş... Zamanında sınırın ötesine konteyner kent kuralım, orada barınmalarını sağlayalım diyen benim. O gün dinlenmedi, hepsi içeri alındı. Kentimde sığlaşan ekonomi, bozulan psikolojiyi görüyorum.”
“ÖZ YURDUMDA GARİP KALIRIM”
Kayıtlı illere gönderilmesi halinde, Hatay’ın ilk girilen ve kayıt alınan il olması nedeniyle var olanlara yenilerinin ekleneceğini belirtti.
“İstanbul’u kurtarırsınız ama Hatay, Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep’i sıkıntıya sokarsın” deyip devam etti:
“Bizde 500 bin civarında Suriyeli var. Kumlu’da bir hastaneye gittim, bir kişi Türk idi, gerisi Suriyeliydi. Kadın 22, erkek 26 yaşında 6 çocuk sahibi olmuş. Ben insani duygularla, bir bilim adamı olarak konuşuyorum, bir an önce çare bulunmalı.”
Konunun başka boyutlarının da olduğuna da vurgu yaptı ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Suriye’de rejimi değiştirelim diyoruz, ama rejimden şikayet edenlerin Türkiye’de keyif çatmasıyla rejim değiştirilemez. Ben bunları bugün konuşmazsam 10 yıl sonra hiç konuşamayacağım. Öz yurdumda garip kalacağım…”
ŞAHİN İSTANBUL’A GİDİYOR
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin de konunun yanlış aksettirildiğini belirtti.
“Ben geri gönderme olacak gibi anlamadım” dedi ve bugün İstanbul’da buna ilişkin görüşmelerde bulunacağını belirtmekle yetindi.
Şu kadarını söylemeliyim ki Mersin’den Mardin’e uzanan hatta ne kadar il varsa konuştuğum etkin ve yetkin isimlerin hepsi ortaya çıkan bu yeni durumdan hoşnutsuz.
Nedeni de geri dönmeleri halinde bölgede yaratacağı sorunların çok daha büyük olacağı kaygısı…
HÜKÜMET 2016 KARARINI UYGULUYOR
Suriyeli sığınmacılar konusunda Türkiye’nin uluslararası arenada isim yapmış isimlerinin meseleye bakışları da aslında Güneydoğulu başkanlardan farklı değil.
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır, on yıllardır BM Mülteciler Komiserliği’nin Türkiye temsilciliğinde de görev almış isim olarak uygulamanın yaratacağı sıkıntılara dikkat çekti.
“Batı dünyasında Türkiye hepsini toplayıp Suriye’ye geri gönderecek diye bir bakışın gelişmesine neden oldu, bunun hemen önüne geçilmeli” deyip ekledi:
“Aslında hükümette büyük bir politika değişimi yok. Hükümet 2016’da aldığı kararını uyguluyor. AB ile varılan anlaşmaya kadar serbest dolaşıyordu, anlaşma sonrası kayıt altına alındılar. Sadece kayıtlı oldukları kentlerde iş başvurusunda bulunma hakkı verildi.”
Bununla birlikte sığınanların sağlık ve çocuklarının okullarının da ancak bulundukları il kapsamında geçerli olduğunu anımsatan Çorabatır, “Geri gönderme nasıl olacak?” sorusunu yöneltti.
GİTMEYEN NASIL GÖNDERİLECEK?
Bu kişilerin İstanbul’da daha fazla iş ve gelir olanağı bulduğu için kayıtlı oldukları illerden gittiklerini de belirtip devam etti:
“Şimdi 20 Ağustos’a kadar kayıtlı oldukları kentlere dönmeleri, olmazsa yakalanıp gönderilecekleri belirtiliyor. Diyelim ki 200 bin kişiden 100 bini kendi isteğiyle döndü, geri kalan 100 bin kişiyi kayıtlı oldukları illere nasıl götüreceksiniz? Kaç otobüs eder bu kadar insan!... Bunun çok daha iyi planlama içinde olunması gerekir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği de işin içine dahil edilmesi gerekir... Referanslar uluslararası hukuka göre yürütülmelidir, sıkıntı yaratır.”
Çorabatır, bu kişilerin kayıtlı oldukları illere dönmeleri halinde yaratacağı etkiye de dikkat çekti.
“Zaten kızgın olduğu için kayıtlı ilini terk edip İstanbul’a gitmişti, şimdi daha kızgın olarak geri dönecek” dedi.
İstanbul’da kalmaları halinde sağlık ve çocuklarının eğitimini alamayacakları için sığınmacılar açısından daha farklı bir sorun ürettiğini de belirtti.
KAYITLAR PLANLI DEĞİL
Prof. Dr. Murat Erdoğan ise çok daha önemli bir noktaya dikkat çekti, “Bu insanların kayıtları, devlet tarafından önceden yapılmış planlara göre gerçekleşmedi” dedi.
Erdoğan, Almanya’da hükümetin, hangi ile ne kadar sığınmacı verileceği konusunda planlama yaptığını ve kayıtlarının da buna göre alındığını anımsattı.
Türkiye’de baştan buna dikkat edilmediğini, ilk girdiği yerde kayıt yapıldığını ve bazı kentlerde bunun büyük soruna yol açtığını belirtip şu kıymetli bilgiyi paylaştı:
“Türkiye genelindeki nüfusa göre sığınmacıların oranı yüzde 4.42, ama bu İstanbul nüfusuna göre alındığında genel ortalamanın altında, yüzde 3.67 seviyesinde. Kilis, Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay sıkıntıda... Bunlardan bazılarının nüfusuyla aynı orana sahip...”
Murat Erdoğan bu aşamada bir noktaya da dikkat çekip şu soruyu yöneltti:
“Diyelim ki Şanlıurfa’ya 100 bin kişiyi geri gönderdiniz. Ne yapacak oraya gidince? Buna ilişkin bir planlamanız var mı? Orada sorunu daha fazla yükseltip yükseltmeyeceğine ilişkin ön çalışmanız var mı? Zaten orada yaşasaydı İstanbul’a gitmeyecekti. Şimdi kentinize gidin deniliyor ama gittiklerinde ne yapacakları söylenmiyor.”
Konunun uzmanlarının bakışı da böyle…
İKTİDARINI DEĞİŞTİRMEYEN TOPRAĞINI DEĞİŞTİRİYOR
Türkiye Suriyeli meselesini bir an önce çözmek zorunda olduğunu görüyor.
Bunun ileride çok daha büyük sorunlara yol açabileceğinin farkında.
Ancak baştan yanlış iliklenen düğmenin çözülüp yeniden iliklenmesi için de ortak bir akıl geliştirilebilmiş değil.
Şurası kesin ki Türkiye bu sorunu yaşamaya devam edecek, sadece Suriyeliler de değil, Afganistan, Irak ve bazı Asya ve Afrika ülkelerinden kaçıp gelenler açısından da ciddi sorunlarla iç içe…
Çünkü göç yeni dünyanın en büyük sorunu.
Ülkelerinde iktidarlarını değiştirme olanağının kalmadığını görenler artık topraklarını değiştiriyor.
Bu iki uçta bulunan Afganistan için de Venezuela için de fark etmiyor; göç nedeni ikisinde de aynı gerekçeye dayanıyor.
Daha da önemlisi bu değişim, karşı değişimi de beraberinde üretiyor.
Uzağa gitmeye de gerek yok; Avrupa’da son dönem aşırı sağcıların iktidara gelmesinin en önemli nedeni göç…
Brezilya’da Trump benzeri bir Cumhurbaşkanı’nın seçilmesinin de gerekçesi…
Çözüm bulunmazsa yeni dünya düzeninin en önemli baş ağrısı...