Parçalanmışlık sendromu...
Siyasetin milliyetçi kesimindeki çekişme yakın gelecekte bir noktada kalır mı?
Aslında soru bir süredir sohbet ettiğim kendisini “ülkücü, milliyetçi, vatanperver” olarak tanımlayan kesimlerin sıklıkla dile getirdiği bir mesele…
Buna neden de uzun yıllar Türkiye’de milliyetçilerin temsilcisi olarak bilinen siyasal yapıların iç ayrışmayı çok sert yaşıyor olması…
Aslında geçmişte de yaşandı, Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’yi kurarken, “Yeniden Milli Mücadele” ideolojisi çerçevesinde Aykut Edibali de 1984’te Islahatçı Demokrasi Partisi’ni oluşturdu.
Belki siyasette yeteri kadar etkili olamadıkları için çatışmaları bu denli yüksek hissedilmedi.
Ama o ayrışmalar da “milliyetçi veya ülkücü” olarak kendini tanımlayan kitleleri inanış biçimlerine göre klikleştirmeye yetti.
Aradan geçen zamanda da “davanın” tek temsilci partisi MHP oldu…
ERDOĞAN’IN ZİYARETİ
İYİ Parti’nin kuruluş süreci de MHP’ye etki yapmadı, çünkü 2015 ve ardından gelen seçimlerde MHP önemli oy aldı.
Buna “AK Parti’den kaçıp başka yere gitme olanağı bulmayan seçmenin desteğinin” neden olduğu savlanabilir.
Her nereden gelirse gelsin, sonuçta MHP’nin sandığına girdi ve önemli sayıda milletvekili çıkarmasına yetti.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası farklılaşan siyasi işbirliği tercihleri de MHP’nin hanesine yazdı.
Seçmen geçirgenliğinin de sağladığı güzergâhtan, bir zamanlar birbirine karşı en sert eleştirileri getiren AK Parti ve MHP arasında sağlam bir işbirliği kuruldu.
Bunun son örneği de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli’yi evinde ziyaret etmesiydi.
Erdoğan, Bahçeli’nin devlet geleneğine olan hassasiyetini bildiği için otomobilinden Cumhurbaşkanlığı forsunu çıkarıp sivil plaka takarak gitti.
Bahçeli de Erdoğan’ı bugüne kadarki geleneğini bozup evinde kabul etti.
Bu ziyarete farklı anlamlar yüklenebilir, ancak MHP içinden gelen yansımalara da bakıldığında, liderler hem tabanlarına hem de kamuoyuna “ittifak kararlılığının tavanda sağlam bir şekilde devam ettiğini” gösterdi.
“BOP, 2.5 PARTİ ÖNGÖRÜYORDU”
Ancak unutulmamalı ki bu denli feragatli ittifakın kendi bünyesinde bazı zaafları barındırdığı açık.
Sadece MHP’de değil, İYİ Parti’de de var olan buna dayalı sorgulamanın temeli de zaten parçalanmışlık sendromuna dayanıyor.
Bütünü ise şöyle özetlenebilir:
“Büyük Orta Doğu Projesi Türkiye’de 2.5 parti öngörüyordu; bizi ikiye parçaladılar, birimizi AK Parti’ye, diğerimizi CHP’ye destek yaptılar; HDP’yi de buçuk yaptılar…”
Seçimde ortaya çıkan ve MHP ile İYİ Parti’nin parlamentoya girmesini sağlayan durum gösterilerek hayıflanmanın anlamsızlığına işaret edilebilir.
Ancak ileriye yönelik var olan kaygıyı ortadan kaldırmamış olacak ki devam ediyor.
Şimdi, “birbirinin rakibi veya devamı olan iki parti aynı değil ki” yaklaşımı gösterilebilir.
Ancak öteki partilere olmadığı oranda birbirlerine çatan sözleri ve kadrolarını kendi partilerine davet etme çağrıları esas alındığında aynı tabana seslendikleri açık.
YENİ OLUŞUM ORTAKLIĞI
Şimdi ise bu kaygılarına bir yenisi eklenmiş bulunuyor.
Buna neden de Abdullah Gül-Ali Babacan ve farklı bir kulvardan yürüyen Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı yeni partiler…
Dayanacakları sosyolojik tabanın farklı olacağı varsayılıyor olsa da sonuçta onlar da muhafazakar- milliyetçi-demokrat seçmenden oy devşirecekler.
Bunun da her iki partiden belirli bir miktar olmamasının olanağı yok.
Daha ilerisi AK Parti’ye tepki gösteren seçmen, MHP’yi adres görüyordu; daha tepkili olan da İYİ Parti’ye yöneliyordu.
AK Parti’nin içinden yeni bir parti çıkması, tepkili seçmenin gideceği yeni bir adres daha oluşturacak.
CHP’Yİ DE ETKİLER
Tek başına AK Parti’nin sorunu olmaktan çıkıp, her iki partiyi, hatta CHP’yi de ilgilendiren bir boyut kazanacak.
Çünkü beraber hareket ettiği partinin zayıflaması, aynı zamanda ittifakın toplam gücünü de sıkıntıya sokacak.
Bir başka cepheden bakıldığında da en azından İYİ Parti açısından kendi ideolojisine çok daha yakın bir oluşumun ittifak olanağını da üretecek.
Bu da CHP açısından bir başka handikap yaratacak…
Her ne kadar tarihi 2023 olsa da Ankara’da daha erkene gelebileceği yönünde yüksek beklentileri yaratan yeni sandık sürecine yeni bilinmezleri ekledi.
Dolayısıyla ittifakları zorunlu hale getiren yeni sisteme eklenen yeni parti çalışmaları, daha fazla oya sahip partileri programlarından, stratejik beklentilerine kadar her bir durumu yeniden gözden geçirmelerini zorunlu hale getirdi.
***
İyi Parti’de değişen delege profili: Nazım ile Karakoç’un buluşması
İYİ Parti’nin dünkü 4’üncü olağanüstü kongresi birçok açıdan ilklere sahneydi…
Daha önemlisi gittikçe oturan ilginç bir politik profili de karşımıza çıkardı.
Bunu Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin 1650 kişilik salonunun bahçesinden, salonun içine kadar uzanan bütün kesitlerinde görmek olasıydı.
Öncelikle şunu belirteyim ki, salonda bulunan kadınların sayısı oldukça fazlaydı ve ağırlıklı bölümünün de başı açıktı.
Bazılarının üzerine giydikleri tişörtlerin arka tarafında basılı Meral Akşener resmini görmeseniz, ön tarafındaki Atatürk resmi rölyefine ya da etek tayyörlü şık giyimli bakımlı kadınlarına bakıp CHP veya DSP kurultayına geldiğinizi sanabilirdiniz.
Veya “ben buradayım” diye bağırmayan after-shave kullanıp, temiz sakal tıraşı olmuş erkeklerine bakarak Yeni Demokrasi Hareketi’nin kongresine geldiğinizi de farz edebilirdiniz.
KENTLİ MİLLİYETÇİ MUHAFAZAR
Şu kadarını söylemeliyim ki İYİ Parti, bir zamanlar ANAP ve DYP’de var olan laik, modern kentli milliyetçi- demokrat kesimin yeni bedeni olmuş.
Bunların arasında modern başörtü tarzı giyinmiş kadınları veya bıyık tipleri ile muhafazakarlığını sergileyen erkeklerin sayısı da oldukça fazlaydı.
Hatta içlerinden ağırlıklı bölümünün bıyıklarının ucu da aşağı kıvrıktı.
Ama kentli muhafazakar orta sınıftan geldiklerini de davranışlarıyla sergiliyorlardı.
Bir süredir varlığını renkli baş örtüleri, çay partileri ile kafelerde daha sık görülmeye başlayan, özgüveni yükselmiş yeni kentli orta ve üst sınıf muhafazakar kadınların özgürlükçü davranışını sergiliyordu.
Belki de kendilerinin temsilini Akşener’de buldukları için oradaydı.
Ne denilirse denilsin, ister ardı sıra gelen seçimler nedeniyle ittifak ortağı CHP’den etkilenişim, ister yeni milliyetçi-demokratların buluşma adresi deyin İYİ Parti kongresinde farklı bir profil vardı.
İYİ Parti lideri Meral Akşener de konuşmasını zaten buna uygun yaptı.
ÇARŞAF LİSTE
Sözlerinin başlangıcında milliyetçi kesimin önemli şairlerinden Abdurrahim Karakoç’un “susarsam hakkını helal etmesin” nakaratıyla devam eden “Yemin” şiirini okudu.
Bitirirken de Nazım Hikmet’in “Dörtnala gelip uzak Asya’dan” diye başlayan “Davet” şiirini okudu; bunu yaparken geçmişte Alparslan Türkeş’in de aynı şiiri okuduğuna referans vermeyi tercih etti.
İYİ Parti’nin ilklerine gelirsem…
Yapılanmasını başkanlık sistemine uygun hale getiren ilk parti oldu; genel başkan yardımcılığı yapılanmasını terk edip, başkanlıklar modeline dönüşmenin ilk adımını attı.
Değişen Tüzük gereği, Genel İdare Kurulu’nu 80 kişiden 50’ye indirirken, ilklerden bir diğerini de gerçekleştirdi.
Akşener partinin lideri olarak herkesin aday olmasının önünü açan çarşaf listeyi getirirken, anahtar liste de çıkarmadı.
Bütün sorumluluğu kongre delegelerine bıraktı, “Kimi seçerseniz onunla çalışırım, hepiniz benimsiniz” diyerek de elini rahatlattı.
Akşener’i tüm yüklerden kurtarma ve parti içi demokrasi açısından önemli bir adımdı, ancak, içinden başkan yapacak kişileri çıkaramama riskini de barındırıyordu.
“TANIŞTIRAYIM, DEMOKRASİ”
Anlaşılan o ki Akşener bunu göze alıp, “sevabı da günahı da size ait olsun, buyurun kimi seçerseniz seçin, beni gerekçe yapmayın” demeyi tercih etmiş.
Nitekim Akşener de iki yıl içinde bu kadar çok kongre yapmasının nedenini açıklarken, demokrasiye vurgu yaptı.
Bu bölümdeki sözlerini de “Tanıştırayım… Bunun adı demokrasi…” diye tamamladı.
Yeni delege profili, yeni parti yapılanması ve ortaya koyduğu hedef kitlesi açısından dikkat çekici bir kongreydi…