Siyasetin yeni merkezi
Siyasetin en dinamik merkezi belediyeler haline geldi.
Bir anlamda TBMM’nin de önüne geçti.
Bu noktaya gelmesinin nedeni de yeni sistemin parlamentonun eski baskın yapısını azaltmasından kaynaklanıyor.
Daha önce bakanlar hakkında gensoru verilmesi, komisyonlarda etkili bir şekilde eleştirilmeleri dahil birçok konuda yaptırım gücünü elinde tutuyordu.
En azından bakan milletvekillerine karşı daha duyarlı davranıyor, kendisinden gelen talepleri yerine getirmekte de mümkün olduğu ölçüde hassasiyet gösteriyordu.
Bugün milletvekillerinin bakan ile görüşmek için randevu sırasına girdiği, hatta uzun süre görüşememekten yakındığı bir döneme tanıklık ediyoruz.
BELEDİYE ÜZERİNDEN
Seçmenin en çok talep ettiği kamu kadrolarının kamuda azalmasının yarattığı etki de üzerine konulunca yeni dönemin en önemli merkezleri belediyeler olmaya başladı.
Çünkü belediyeler tek başına kendi kadrolarını kontrol etmekle kalmıyor, iştiraklerinde ve onlarla iltisaklı taşeron şirketlerde önemli bir etkiye sahip bulunuyor.
Dolayısıyla yeni dönemde siyasetin merkezinin belediyeler halkısında oluştuğunu belirtirsek yanılmayız.
Son günlerde yaşanan gelişmelere bakıldığında da bunu görmek olası…
Örneğin, HDP’nin dün genişletilmiş karar organları toplantısı sonrası yayınladığı deklarasyon ile “erken seçim” çağrısı yapmasına, üç büyükşehir dahil elindeki 69 belediyeden 24’üne kayyum atanması neden oldu…
Oysa HDP tabanındaki beklenti erken seçim yerine, TBMM grubunun istifa ederek 3 ay içinde ara seçimi zorlaması yönündeydi.
RİSKE ATMAK İSTEMEDİ
Anlaşılan o ki Anayasa gereği milletvekili istifa etmiş olsa dahi TBMM Genel Kurulu’nda onaylanması şart olduğu bunun da yeni bir durum yaratacağı görüldü.
Daha önemlisi, istifa halinde sadece istifa edenlerin yerine seçim yapılacak, dolayısıyla eldeki sayıdan fazla yeni bir kazanım getirmeyecek; aksine elindeki sayının azalması riskini de içerek.
Muhalefetin diğer partisi CHP açısından da belediyeler şu dönemde oldukça önem kazandı.
Geçen kurultay döneminde de benzer şekilde belediyeler gücü elinde tutan olduğu için delegelerin üzerindeki tahakküm sağlama merkezi haline gelmişti.
Bu kez de öyle olacağı anlaşılıyor…
Eğer yakında kurultaylarda delegeler yerine, belediyelerin kavgasına tanıklık edersek şaşmayalım; iş o noktaya doğru hızla gidiyor…
AK PARTİ’DE BELEDİYE ATAĞI
İktidar açısından bakıldığında da dün genişletilmiş il başkanları toplantısı da gösterdi ki AK Parti de bundan sonraki dönemde belediyelerin hizmetlerini öne çeken bir politikaya yönelecek.
Çünkü dünkü toplantının ağırlıklı bölümü belediye başkanlarının bakanlar ve bakanlıklardan talepleri ve sundukları projelere bir türlü gelmeyen onaylar üzerinde yürümüş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tek tek not alıp bakanlar ile başkanlar arasında konunun ele alınmasını sağlamış.
Bu aşamada yeni kurulacak partilere yönelik de bazı uyarılar parti yöneticileri tarafından dile getirilmiş.
Anlaşılan o ki AK Parti, içinden çıkacak ve gelecek ay kurulacağı açıklanan iki parti konusunda temkinli tutumunu sürdürüyor.
Bu konuda herhangi bir tavizde bulunmak istemiyor.
PARTİ OLMADAN OLMAZ MI?
Yeni kurulacak partiler konusunda ise Ankara’da oldukça farklı senaryolar var.
Ahmet Davutoğlu’nun kurmayı planladığı parti ile ilgili çalışmalar oldukça açık şekilde devam ederken, Ali Babacan’ın partisiyle ilgili içinde yer alacağını söyleyen kesimler de net bir bilgiye sahip görünmüyor.
Babacan’ın bugüne kadar 3 bine yakın kişi ile baş başa görüştüğü ileri sürülüyor ki bu kadar zamanda her bir kişiye görüşmek için yarım saat ayırsa yıla denk düşüyor…
Ancak Babacan konusundaki eleştirinin odağında parti hazırlığından çok, politik gelişmeler karşısındaki sessizliği tartışma konusu.
Kurulacak partiye katılmayı düşünen etkin bir politikacının dünkü sohbetimizde söylediği şu cümle de bunu özetlemeye yeter:
“Siyaset yapmak için illa bir partinin kurulmuş olması mı gerekiyor; insanlar partisi olmadan da siyasi gelişmeler karşısındaki duruşunu belirtemez mi?”
Ankara’da hem oy oranları, hem de seçmen tercihleri açısından donuklaşmış siyaset, yeni yol güzergahını arıyor…
*
Aranan CHP’li…
Bir dönem umum neşriyat müdürlüğümü de yapan, meslek büyüğüm Rahmi Turan bombayı atıp yurt dışına çıktı.
Ankara’da dün sabahtan itibaren başta ana muhalefet partililer olmak üzere Rahmi Ağabeyin (Turan) yazısında ileri sürdüğü partiye genel başkan olmak isteyen ve bu konuda destek almak için Cumhurbaşkanlığına giden CHP’linin kim olduğunu araştırdı.
Rahmi Ağabey (Turan) bu kişiyi aradığını ve ulaşamadığı için ismini yazmadığını köşe yazısında dile getirdi, kim olduğu hakkında ise herhangi bir ipucu vermedi, sadece Külliye’deki kaynağının bu ismi kendisine söylediğini belirtmekle yetindi.
Bu söz bile CHP’de bu kişinin kim olduğu konusunda tahmin çarkının son sürat dönmesine yetti.
Muharrem İnce, oldukça iyi bir çıkışla tepkisini ortaya koydu ve bu kişinin açıklanmasını istedi, böylece kendisini aranan isim listesinden ayırdı.
Geriye ise CHP’de genel başkan olmaya yatkın isimler kaldı…
MÜSTAKBEL SAYISI 3-4’Ü GEÇMİYOR
Akşam saatlerine kadar da o kadar dolaşan isim sayısı ise bir elin parmak sayısını geçmeyen orandaydı.
Bu cepheden bakınca ben konunun diğer yanındayım; yani CHP’de genel başkanlığa yakıştırılan müstakbel aday sayısının 3-4’ü geçmemesine odaklıyım.
Bu durum bir yanından değerlendirildiğinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlikteki dinamizminin ne denli güçlü olduğu söylenebilir.
Diğer taraftan bakıldığında ise CHP’de genel başkan olmaya yatkın müstakbel isim sayısının ne denli az olduğunu gösterir.
Bu tartışmanın bir de diğer yönü var…
O da bu iddianın Cumhurbaşkanı’nın bir muhalefet partisinin iç işlerine müdahil olduğu yönünde yarattığı algı; bu da Külliye’deki kişinin iddiayı dile getirerek aslında ne denli yanlış çaba içinde olduğunu göstermeye yeter.