Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rusya, iki adım ileri, bir adım beklemeli İdlib planını eksiksiz sürdürüyor.

        Daha önce varılan uzlaşı kapsamında M-4 ve M-5 otobanları arasında kalan alanı Şam güçleri ile birlikte boşaltmakta kararlı.

        Bu alanla ilgili olarak Türkiye devreye girmiş, bölgedeki muhaliflerin ağır silahları ile birlikte içeri çekilmesi için yoğun çaba göstermişti.

        Ancak muhaliflerin bazıları bu plana uymadı, el yapımı insansız hava araçları ile Rusya’nın Lazkiye’deki üssüne saldırdı.

        Bu da Rusya’nın eline beklediği kozu verdi ve harekete geçmesine yetti.

        Moskova, uzun süredir Şam’ın ve Lazkiye’nin kuzeyindeki muhalifleri bombalıyor, sonuç da alıyor.

        Bu politikasını yeni de uygulamıyor; daha önce Halep’te, Hama, Hums ve Doğu Guta’da aynısını yaptı, yerleşik muhaliflerin hepsini İdlib bölgesine sürdü.

        MARAAT EL NUMANDA’DA BİR GÖZLEM NOKTASI VAR

        Şimdi de M-4 ve M-5 otobanlarının güvenliğini ve Lazkiye’deki üssünü gerekçe göstererek İdlib’in güneyindeki muhalifleri bombalıyor.

        Yakın geçmişte Han Şeyhun bölgesini bombalayıp ele geçirmiş, burada yaşayanları kuzeye sürmüştü.

        Bir süre bekledikten sonra şimdi Maarat El Numan bölgesine hava bombardımanını yoğunlaştırdı.

        Maarat El Numan’dan gelen görüntüleri dün izledim, kentte yaşam neredeyse tükenmiş.

        Bu alanda yaşayanlar yüzlerce kilometre uzayan araç kuyruğu içinde kuzeye yöneliyor.

        Daha önemlisi, Maarat El Numan bölgesinde de Han Şeyhun’da olduğu gibi Türkiye’nin bir gözlem noktası bulunuyor; burası da Şam güçlerinin hakimiyeti altında kalacak gibi görünüyor.

        ERDOĞAN’IN ÇAĞRISI

        Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da iki gündür bölgede yaşanan bu gelişmelere işaret etti.

        “İdlib’de katliamlar nedeniyle hareketliliğin olduğuna” dikkat çekip, “80 bin Suriyelinin Türkiye sınırına doğru hareket ettiği” bilgisini verdi.

        Türkiye’nin, “yeni göç yükünü tek başına taşımayacağına” da vurgu yapıp ekledi:

        “Bizim maruz kalacağımız baskının olumsuz yansımaları, başta Yunanistan olmak üzere tüm Avrupalı ülkelerin de hissedeceği bir konu olacaktır. Bu durumda 18 Mart mutabakatından önce yaşanan sahnelerin tekrarlanması kaçınılmazdır…”

        Yakın çevresinden gelen bilgilerden yola çıkarak şunu belirteyim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan “gerekirse kapıları açarız” sözünde samimi ve kararlı…

        Ancak çözüm için de elinden gelen çabayı gösteriyor.

        SINIR BÖLGESİNDE KALACAKLAR

        Bu kapsamda dün bir heyet de sorunun çözümü için formül üretmek üzere Moskova’ya gitti.

        Heyetin gidişi ile birlikte Ankara’da yeni bir senaryo dillendirilmeye, İdlib’in güneyinden gelenlerin Barış Pınarı bölgesine taşınacağına ilişkin iddialar dile getirilmeye başlandı.

        Hemen belirteyim şu aşamada böyle bir plan yok.

        Bu iddiadaki dayanağım da bu Suriyeli sığınmacılar konusunu Türkiye’den en iyi bilen ve karar mekanizmasında olan biri…

        Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay…

        Geçmişte AFAD Başkanlığı ve Başbakanlık Müsteşarlığı; bugün de Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı görevinde Suriyeli sığınmacılar konusunda Türkiye’nin hafızası…

        Oktay, “Gelmekte olan Suriyelilerin sınırdan girişine izin verilmeyecek; sınırın diğer tarafında ikametleri sağlanacak” dedi.

        Moskova’ya dün giden heyetin Rusya ile bu konuyu da ele alacağın belirtti.

        Batılı ülkelerin yeni durumu görmesi ve herkesin elini taşın altına koyması gerektiğinin de altını çizdi.

        Barış Pınarı bölgesinde konut yapımı ve sığınmacıların ülkelerine dönüşü için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yoğun diplomasi faaliyetini yürüttüğünü de anımsatıp ekledi:

        “Türkiye üzerine düşeni yapıyor; görüşülenler projenin iyi olduğunu belirtiyor ama somut işbirliğine soyunan yok…”

        ÖNCEKİ YABASINI, BUNLAR SİLAHINI

        Çok haklı, bu yeni dalganın hem Türkiye hem de batıda yaratacağı etki öncekilerden çok farklı olacak.

        Çünkü 2012’de gelenler Suriye topraklarında yabasını, tırmığını, çapasını, malasını, küreğini bırakıp kaçmıştı.

        Bugün gelenler ise içinde uzun namlular da olmak üzere silahını bırakıp geliyor.

        Neredeyse %97-98’i bir çatışmayla muhatap olmuş, saldırı ile bizzat karşılaşmış veya kendisi saldıran tarafta yer almış.

        Dolayısıyla İdlib bölgesinde neredeyse 4 yıldır devam eden çatışmalar bu bölgede yaşayan hemen herkesi silahla muhatap olmaya mecbur bıraktı.

        Eşi ve çocukları ile bir motosikletin üzerinde seyahat eden kişi, eğer sırtında kalaşnikofu, belinde de tabancası yoksa kendisini güvende görmedi.

        İDLİB SENDROMU

        Bu o insanların suçu değildi, ama Suriye koşulları istemese de şiddet virüsünü onlara da bulaştırdı.

        Teröre bulaşmış bu kişilerin, içinde bulundukları sendromdan bir süre kurtulmaları pek olanaklı görünmüyor.

        Bunu anlamak için Vietnam sendromunu anımsamak yeterli; sonrasında eski Yugoslavya’da da karşımıza çıktı.

        Uzun süre teröre muhatap olanların bunun etkisinden kurtulması hemen mümkün olmuyor.

        Bu da ister istemez, terör bulaşığını gittikleri topraklara da bulaştırmalarına, orada zaten var olan uyur hücreleri canlandırma yetisine sahip oluyor.

        Bir zamanlar Halep’teki çatışma sürecinde ortaya çıktı şimdi de İdlib sendromu olarak karşımızda…

        Yakın geçmişte başta Avrupa olmak üzere tüm dünya bunun acısına tanıklık etti.

        Dilerim yenisi ile karşılaşmadan, yükü de yine Türkiye’nin sırtına yıkmadan sorunun kaynağında çözümü için elini taşın altına koyar…

        *

        CHP’deki ruh hali: Yenisine bakalım…

        CHP iki aya yakın süredir üzerinde dolaşan olumsuzluk bulutunu atamadı.

        Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Muharrem İnce’nin görüştüğüne ilişkin yalan haber sürecini yaşadı.

        CHP yöneticilerine göre, “uzun süren sarsıntının, artçılarının devam etmesi için çaba gösterenler var…”

        Tam bu girdaptan çıkıldığı varsayıldığında bu kez Urla Belediye Başkanı’nın FETÖ ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle tutuklanması süreciyle karşılaşıldı.

        Tam o da kapandı derken bu kez eski ATO Başkanı ve eski CHP milletvekili Sinan Aygün’ün TOGO kuleleri inşaatının mahkeme kararı ile mühürlenmesi sonrası Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve Belediye Meclisi’nin CHP’li üyelerine yönelik suçlaması geldi.

        CHP yönetimi bunun da kapanmasının ardından nasıl bir girdabın ortaya çıkarılacağını aratılacağını merak ediyor.

        “Bunu da atlattık, yenisine bakalım…” beklentisini yüksek tutuyor.

        Hatta, nisan ayı içinde yapılması öngörülen Büyük Kurultay’a kadar da artarak devam edeceğine inanıyor.

        CHP aldığı karar gereği 8 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında mahalle delegeleri seçimini tamamlamıştı.

        Bugünlerde ise ilçe kongrelerini yapıyor ve 27 Ocak’ta bitirmeyi hedefliyor.

        Hemen ardından 3 Şubat-2 Mart 2020 tarihleri arasında da il kongreleri başlayacak.

        İlçe kongreleri tek adaylı ve genel merkezin istediği şekilde gelişiyor.

        Ancak bunun bir sonraki aşamasında nelerin geleceğini Genel Merkez yönetimi de kestiremiyor.

        Diğer Yazılar