Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İdlib'de 250 bin kişinin sınıra yönelmesine neden olan gelişmeler burada bitmeyecek.

        Şurası bilinsin ki, bir o kadar, hatta daha yüksek sayıda yeni göç dalgasını daha tetikleyecek.

        Bu öngörüde bulunmamın nedeni de Mayıs ayından bugüne bölgede yaşanan gelişmeler.

        Tam anlamıyla üç ay ileri, bir ay beklemeli Şam taktiği…

        Süreci anımsatmam gerekirse, Hayat Tahrir Eş Şam (HTŞ) Türkiye’nin telkinlerini dinlemeyip silahlarını Soçi Mutabakatına uygun şekilde sınırdan geri çekmeyince Şam bunu fırsat bildi.

        Şam güçleri Moskova’nın da hava gücü desteği ile Mayıs’ta saldırıya geçti ve Hama’nın hemen kuzeyinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 9’uncu gözlem noktasının bulunduğu Morek’i ele geçirdi.

        Burası önemli bölge olmanın ötesinde, Şam’ın bir sonraki adımını da kolaylaştırdı.

        BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Türkiye ve batılı ülkeler buna tepki gösterince de yerinde saymaya başladı.

        Barış Pınarı Harekatı ile bölgedeki hareketlilik de bu tavrında önemli etken oluşturdu.

        M-4’E KADAR DEVAM EDECEK

        Ama durmadı, Ekim’de saldırılarını yeniden başlattı ve en önemli noktalardan bir diğeri Cisr Eş Şugur’u aldı, o günden bu yana da eksiksiz sürdürüyor.

        Şam’ın hedefinin, Soçi Mutabakatında da geçişlerinin korunaklı hale getirilmesi konusunda uzlaşılan M-4 ve M-5 otobanları alınana kadar devam edeceği kesin.

        Hatırlanırsa, M-4 otoyolu, Barış Pınarı harekatı sırasında da çokça konuşulmuştu.

        Irak’tan çıkıp, Kamışlı’dan geçtikten sonra Halep üzerinden Akdeniz’e kadar uzanan bir kan damarı gibi bölgenin en önemli otoyolu…

        Şam da özellikle Halep ile Lazkiye ve Şam bağlantısını sağlamak için bu yola önem veriyor.

        Bundan dolayı Şam bir süre bekledikten sonra tekrar atağa geçti ve geçen hafta Maarat El Numan’ı ele geçirdi.

        ÜÇÜNCÜ GÖZLEM NOKTASINA DOĞRU

        Türkiye açısından önemi, 15 Şubat 2018 günü Sırman köyü yakınında kurulan 8 numaralı Gözlem Noktası’nın da 9’uncusu gibi Şam güçlerinin ablukasında kalması ve güvenliğinin Moskova tarafından garanti edilmesi.

        Sorun ise 9 Şubat 2018’de Serakip ilçesi yakınlarındaki Tel Turkan köyünde kurulan TSK’nın 7 nolu gözlem noktasının da benzer bir abluka içinde kalma ihtimali.

        Şam’ın, geçmişte Halep, Hums, Hama, ve Doğu Guta’daki taktiğini sürdüreceği açık.

        Oralarda da benzer şekilde önce harekete geçti, uzun süre bombaladı, içindeki sivillerin uzaklaşmasını sağladı.

        Ardından da kara harekatını başlatıp ele geçirdi.

        Burada da farklı olmayacağını anlamak için Mayıs ayından bu yana devam ettiği bölgeye dönük operasyonunu izlemek de yeterli.

        Durmayacak, geçmişteki Halep planını burada uygulayacak ve almak için güç yığacak.

        Hem de bu kez daha güçlenmiş ve teknik olarak donatılmış halde; gerekçesi de “Kendi toprağıma sahip çıkıyorum” olacak.

        ŞAM KADAR PAYI OLANLAR

        Şam ordusunun sivillere yönelik tavrının kabul edilemez olduğunu ise dün olduğu gibi yine kimse umursamayacak.

        Ancak unutulmamalı ki bu noktaya gelmesinin başka sorumluları da var.

        Ankara’nın tavsiyelerini, telkinlerini dinlemeyip, yeri geldiğinde elini uzatan Suriye Ulusal Ordusu’na da saldıran (eski ÖSO), kendisine kurtulma şansı veren bölgedeki El Kaide bağlantılı aşırı örgütlerin de bunda büyük payı var.

        Çünkü geçmişte DAEŞ’in yaptığını bugün onlar üstlendi ve koz verdi…

        Şam’ın M-4’e kadar çıkmasına bahane yarattı; bugün 250 bini kuzeye sürdü, emin olun iki katı kadar daha o bölgede bulunuyor ve harekete geçmek için hazır bekliyor.

        Sorun ise İdlib’in kuzeyinin bu kadar insanı barındıracak büyüklükte olmaması…

        *

        Hedefinde 146 bina daha var

        İster kaçak inşaat avcısı deyin, isterseniz kent dokusunun bekçisi...

        Veya Ankara’nın imar bekçisi ya da Saygı ağabeyin (Öztürk) tanımıyla, her taşın altından veya her betonun üstünden çıkan kadın; kaçak inşaat dedektifi diye tanımlayın.

        Sözünü ettiğim Başkent’in eteğini, saçını başını, dış görünümü makyajının peşinde koşan, Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan…

        Bunun için elindeki tek araç da yargı…

        Bugüne kadar kaybettiği dava olmamış, ama uygulamasını gördüğüne de rastlanmamış.

        Dava açıp yıkma kararı aldırdığı her inşaat da hukuku arkadan dolanıp kaldığı yerden devam etmenin yolunu bulmuş.

        AOÇ’DA KAZANILAN DA GİDER

        En son örneklerinden biri de Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi…

        Bir süre önce Gazi Üniversitesi’nden TOKİ’ye oradan da özel sektöre devredilen AOÇ arazi ile ilgili dava sürecini başlatmış ve kazanmıştı.

        Araziyi alanlar, daha davanın sonuçlandığı gün plan değişikliğiyle Çevre Bakanlığı’na başvurmuş.

        Candan’a bunun ne anlama geldiğini sordum…

        “Bugüne kadar kazandığımız davaların başına gelenler, bu davanın da başına gelecek” dedi.

        Geçmişten deneyimleri ile bundan sonra olabilecekleri sıraladı:

        “O kadar çok dava kazandık ki; ama hiçbiri dava sonucuna uygun hale getirilmedi. Arkadan dolaşılıp, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na plan tadilatı sundu ve yeniden inşaata devam etti. Daha önce 11 katlı bina için plan yaptırmıştı, bir kat ekledi veya çıkardı, buna da plan değişikliği dedi; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da onayladı ve hukuksuzluğunu sonlandırıp sattı ve rantı kaptı...”

        YÜZDE 70 OYUNU...

        Bunun için yeniden dava açtıklarında, aradan geçen sürede inşaatın %70-80’ini tamamladıklarını, mahkemeyi kazansalar da bu kez uygulamama sorunuyla yüz yüze kaldıklarını belirtti.

        Biraz açmasını istedim, anlattı:

        “En iyi örnek İncek ve Çukurambar bölgeleri. İncek mesire alanı olarak değerlendirilmiş ve iki katlı bina izni verilmiş. Ama 32 kat, hatta daha fazla yükselen binalar var. Dava açıyoruz kazanıyoruz, 32 katı, 30 kata indirip yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na plan tadilatı sunup, izin alıyor. Bunun için de mahkemeye gidiyoruz, dava sonuçlanana kadar inşaata devam ediyor, hızla %70’ini tamamlıyor.”

        Biraz açmasını istedim.

        Eğer bir binanın %70’i tamamlanmış ise “mahkeme kararı olsa da kazanılmış hak olarak kabul edip tamamlanmasına izin verildiğini” anlattı.

        “Bu yönde oluşmuş içtihattan hareket ediliyor, yıkım yapılamıyor” dedi.

        Buna ilişkin verdiği örneklerin hepsi, Ankara’da çirkin bina olarak parmakla gösterilenler.

        KARARA UYAN OLMADI

        “Mahkeme kararlarına hiç mi uyan olmadı?” diye sordum.

        “Bir tane var, o da İstanbul Mimarlar Odası’nın başvurusu ile İstanbul’daki Park Otel… Sadece o tıraşladı, gerisi Bakanlık’tan plan değiştirdi, yoluna devam etti” yanıtını verdi.

        “Madem içtihat oluşmuş, şimdi de belediye başkanları yeni içtihadı yaratsalar” dedim, sesi değişti; memnun kaldı.

        Son dönem belediye başkanlarından gelen açıklamalar ve kamuoyu tepkileri cesaret vermiş, 146 davanın sonucunu umutla bekliyor.

        Diğer Yazılar