Bu kez dışarıdaki içeriyi belirleyecek
Yeni yılın son gününden, devreden politik, diplomatik ve askeri muhasebe dökümü ortada.
Devreden hesaplara bakıldığında Türkiye uzun yıllar sonra odağında iç politikanın, sandığın olmadığı yeni bir yıla girdi.
İçe yönelik siyasete dayalı dış politika yerine, dışa dönük askeri güç diplomasinin içeriye etkileyeceği dönemin kapası açıldı.
Bu yeni sürecin odağında da Libya olacak ve en az 20 yıl Türkiye’nin gündeminde yer tutacak.
Bu denli uzun olması şaşırtmasın, Afganistan, Irak, Suriye sorunlarının ne zaman başladığının anımsanması yeter.
İç savaşın yaşandığı ülkelerde eğer coğrafi ayrıcalık ve enerji söz konusuysa, ateşkes ve barışın sağlanması çok daha uzun yıllara yayılıyor.
Bundan dolayı, Akdeniz’in petrol ve doğalgaz tankeri Libya’da da benzer etki göstereceğini kestirmek zor değil...
En iyi örnek de Birinci Körfez Savaşı'nın 1989’da başladığı Irak’ta dün ABD Büyükelçiliği’nin işgal edilmesiyle gelişen olaylar...
Washington-Tahran, Irak’taki vekalet savaşını yeniden alevlendirdi, devamı da gelecek.
HEDEF SARRAJ’I AYAKTA TUTMAK
Libya’daki de Irak, Suriye'den farklı olmayacak.
Türkiye TBMM’den yarın çıkacak Libya’ya asker gönderme Tezkeresi ile Akdeniz’deki yeni dönemin de odağında yer alacak.
Belki çatışan olmamaya gayret gösterecek…
Ocak sonu veya en geç Şubat başında yapılması planlanan Berlin Konferansı’na kadar Sarraj liderliğindeki kurucu hükümetin ayakta kalması için uğraş veren olmakla yetinecek.
Gidecek askerin, ateşkese yardımcı olacağı, insani yardımı öncelediği gibi sözler söylenebilir, ama sonuçta muharip güç gönderilecek.
ASKERİ STRATEJİ DEĞİŞECEK
Hangi görev üstlenirse üstlensin, bu Tezkere Türkiye’nin askeri stratejisini de değiştirecek.
Çünkü Türkiye bugüne kadar sınırının ötesinden, milli güvenliğine yönelen saldırılar haricinde, dış ülkelere ancak “insani yardım amaçlı” asker gönderirdi.
Bu kez, Tezkere’de yer alan tanımıyla, “Türkiye’nin Libya’daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek üzere” muharip güç yolluyor.
Ankara, Barış Pınarı Harekatı ile Ortadoğu’da süper güçlerin uyguladığı bu yeni stratejinin ilk adımını bir süre önce atmıştı...
Sözünü ettiğim, siyasi ve diplomatik süreçlerden sonuç alınmazsa askeri yönteme gidilmesini önceleyen klasik stratejinin terki…
Yeni stratejide, önce askeri güçle sahada alan ve hakimiyet kazanılıyor, ardından siyasi ve diplomatik süreç çalıştırılıyor.
Bunun, Ortadoğu’daki tüm olumsuzluklarını akıttığı Akdeniz havzasına da yayılması kaçınılmazdı...
Zaten aktörleri de benzeş; Türkiye, Rusya, ABD, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Fransa, Almanya, İngiltere…
Mısır, Yunanistan ve İtalya da eklendi mi, masa hazır…
Bu nedenle Libya’da askeri kazanım tek başına yetmiyor, siyasi ve diplomatik başarı da gerekiyor.
Dolayısıyla, çöle saplanıp kalmak da var, bölgesel aktör haline gelip enerji yüklü büyük bir vahaya ulaşmak da...
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ 3 YOL
Bundan dolayı Türkiye’nin önünde üç yol var…
İlki, Suriye’de de olduğu gibi Libya’da da Rusya ile Soçi benzeri bir süreci çalıştırıp, ortak çıkar için tarafların ateşkesine aracılık etmek.
Batı ile de bu kapsamda ilişkisini sürdürmek.
İkincisi, Türkiye’nin Suriye’de deneyimleyip sonuç aldığı askeri gücünü Sarraj hükümetinin yanına vekâlet savaşçılarıyla birlikte koyup, uzun süren savaşın tarafı haline gelmek.
Bu yolun, Ankara’nın askeri, diplomatik koridorlarında tercih edilmediğini hemen belirteyim.
Diğeri ise Türkiye’nin geleneksel müttefiklerine dönüp, ABD, Almanya ve İngiltere ile birlikte Fransa ve Yunanistan’ın da ikna edilerek, ortak paydada buluşmak.
Doğu Akdeniz’in enerjinin sorunsuz çıkarılmasına ve dağıtılmasına aracılık etmek…
Her üç yol da Türkiye'nin birinci önceliği, Libya'da müttefiklerini yaratması...
Çünkü herkesin Akdeniz’in petrol ve doğalgaz tankerinden pay kapma çabasında olduğu sahada, bu rollerin uygulanabilmesi için sağlam oyun kuruculara ve müttefiklere ihtiyaç duyuluyor.
Makalenin başında da belirttiğim gibi, sandıksız yeni yılda, dışarının içeriyi belirleyeceği dönemin kapısı aralandı.
Kaygısız, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yıl dileğiyle…