Cemaatleşen sol
Başlığa bakıp, dini cemaatleri kast ettiğimi sanmayın…
Sözünü ettiğim, ideolojiye, ortak bakışa, duyguya, karşıtlığa ya da kimlik buluşmasına dayalı grup veya topluluklar...
Sadece Türkiye’de değil, son dönem dünyada varlığına sıkça tanıklık edilen modern cemaatler.
Paradoks ise mütedeyyin muhafazakarların dini nedenlerle yarattıkları, sosyolojik sonuç doğuran cemaatleşme çabalarından uzaklaşırken, solun bu konuda hızlı yol kat ediyor olmasında…
Gözlemimin en iyi kanıtı ise Çukurambar…
Semt, imar tartışmalarına konu yüksek katlı binalarında, hızlı zenginleşen yeni nesil mütedeyyin muhafazakar kesimin yaşam sürdüğü, restoran ve kafelerin ardı sıra dizildiği; iş yerim ile evimin yanı başında olduğu için de her gün içinden geçtiğim yaşam alanı…
SAKİNİNE ÖZEL MİMARİ
Bir zamanlar gecekonduları ve belediyelerin asfalt şantiyeleri ile bilinen bölgede binalar ardı sıra dizilirken, hazır gıdaya yönelik iş yerleri de semtin yeni sakinlerinin özelliğine uygun mimariye önem verdi.
Bazı kafeler üst katını muhafazakar mütedeyyin kadınlar için ayırdı, restoranlar özel odalar oluşturdu, arka tarafından kimsenin görmeden girip çıkılabilecek ikinci kapılar açıldı.
Bazıları da öteki tarafta oturanlarla fazla haşır neşir olmadan, kapıdan girince birkaç adımda ulaşılabilecek kafes paravanlardan oluşan bölgeler yarattı.
Semtin müdavimleri bilir ki o bölge, dindar muhafazakar kadınların sosyalleştikleri alandır, ihlal, işgal ve hatta meşgul edilmez…
FLORENSAN ÖZGÜRLÜK
Ancak bu durum uzun sürmedi, önceleri siyah-beyaz arasındaki renk tonlarından oluşan başörtüler, sonrasında da pardösüyü andıran bol kesimli üst giyimler değişti.
Taşlı kalın gözlüklerin taç tokanın yerini aldığı başörtüler floresan renklere dönüşürken, geniş pardösüler terk edilip, üçerli, dörderli gruplarla alt veya dış salonlara taşınılma sürecine geçildi.
Bugün ise kahvesini içip, pastasını veya dondurmasını, çorbasını yemekte olan tek başına oturan kadınlara sıklıkla rastlanır.
Hatta, çevrelerinde abiye, hatta petite elbiseli arkadaşlarıyla neşeli sohbetler yaptıklarına tanıklık edilir.
Kimse garipsemez, aykırı da bulmaz…
O kadınları eski günlerine, bir zamanlar kendisinin oturduğu, bugün çocuk oyun alanı haline çevrilen alanlara tekrar dönmesini de artık kimse bekleyemez.
Hele ki kadın hareketinin dünyada değişimin öncü gücü, atar damarı olduğu bu dönemde.
İÇE BÜZÜLEN SOL
Bir zamanlar entelektüel düellosunu Mülkiyeliler Birliği, Sanat Evi, Piknik, Kızılay, Sakarya çevresinde yapan, farklı isimler altında örgütlendiği derneklerde toplumsallaşan sol ise farklı bir yönde hareket etti.
Toplumsal, proaktif, girişken ve tuttuğunu da koparan yapısı önce askerin vurduğu iki darbe sillesiyle sarsıldı, sonrasında da kendini yenileme fırsatını yakalayamadı.
CHP, DSP, SODEP, SHP saçağı altına sığınanları oldu, bazıları ise dergilerin, gazetelerin etrafında toplaştı.
Ergenekon, Balyoz süreçleri ise daha da içe büzdü, hızla dışa kapanmalarını sağladı.
Ekonomik koşullar, kendilerine veya evlatlarına iş bulma zorluğu, devlet kapısında kabul görmemeleri, zaten kısıtlı olan belediye olanaklarıyla yetinmelerine neden oldu.
Kısıtlı imkanın yarattığı iç rekabet, beklemediği ya da istemi dışındaki acımasızlıklara yol açtı.
TOPLUMSALA AİT NE VARSA
Toplumsala ait ne varsa hepsi hızla tükendiği için, kaygıları, korkuları, kırgınlıkları arttı.
Yaşam mücadelesi, politik hedeflerini gölgeledi; yarattığı çevresindekinin dışındakilere güvenmez, itibar etmez oldu.
Güveni, itimadı, rahatlığı, sıcaklığı, neşeyi, özgürce düşüncesini söyleyebilme özgürlüğünü, deneyimleyerek oluşturduğu az sayıdaki isimden kurulu locasında, cemaatinde elde etti.
Cemaatinin dışına çıktığında suskunluk sarmalında kalmayı, içine girdiğinde ise aslan gibi kafesinde kükremeyi yeğledi.
Kendi gibi düşünen, itimadından sual olmayan, sıcak ortamı, endişesiz yaşamı sunan, gerektirdiğinde de anında kopabileceği akrabası dışındaki kişilerden teşkil edilmiş cemaatini oluşturdu.
SOSYAL MEDYA CEMAATİ
Tatillere, hafta sonu buluşmalarına, akşam yemeklerine birlikte çıkıp, ötekilere kapalı WhatsApp gruplarında; edindiği video, yazı, karikatür ve komikliklerle oluşturduğu cemaat içinde sosyalleşti.
Öfkesini yatıştırıp, yüklendiği kaygısını boşaltan, kederinden demir alıp uzaklaştığı, neşelendiği, haberleştiği sosyal medya teknesine çok kişinin girmesini de istemedi, çevresini mayınla döşedi.
Sayı yükselince de kendini dışarı attı; hesap kapattı...
Buluşmalarındaki konuşmalarının, yazışmalarındaki mesajların istisnasız hepsi eleştiriden öte gitmiyor; sürekli yakınıp, karşılıklı dövünüyor, sızlanmanın ötesine geçemiyor.
HAYIFLANDIĞI SAĞCILAR
Toplumsallaşmak bir yana, kitle davranışıyla ötekine duydukları öfkeyi, ısınmak için birbirlerine bağıran geyik muhabbetine çeviriyor.
O an aklına gelen fikri savunmasını, hatta politikası haline getirmesini beklediği, siyasal arenada tek kalmış temsilcisi CHP yönetimini çok namlulu topla ateş altında tutuyor.
Kendisinin veya yoldaş bildiklerinin değil de CHP’ye sağ cenahtan gelip sonradan katılmış İmamoğlu, Yavaş, Böcek’in vitrinde bulunmasından hayıflanıyor; ama onlarla kazanmış olmanın da sevincini yaşıyor.
ÇÖZÜM ÜRETEMİYOR
Görüntüsüne, etrafa yaydığı çakasına bakıp, kendini temsil edeceğine inandığının ne denli boş olduğu fark ettiğinde ise hayalleri yıkılıyor.
Ama düşüncesini korkusuzca dile getireni sosyal medya üzerinden destekleyip, sözlerini re-tweet etmenin ötesine gitmiyor.
Kendisine fırsat sunulup, “Gel sen yap” denildiğinde ise “Bu benim işim mi?” sorusuyla anında uzaklaşıyor.
Yakınmaktan, eleştirmekten, hayıflanmaktan, kırgınlıktan, kızgınlıktan, çözüme fırsat kalmıyor.
Adını ister sosyal demokrat, ister ulusalcı, ister demokrat sol koyun, sola dahil her ne varsa eylemselden uzak, cemaat kozasının güveninde yaşam sürüyor.