Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti cephesinde ağırlıklı olmakla birlikte, Ankara’daki siyasi partilerin hepsinin radarında yeni partilerdeki hareket var…

        Tabanda yaratacakları etkiyi ölçmeye çalışıyorlar.

        AK Parti’de buna ilave olarak kadrolarıyla ne denli ilişki içinde oldukları, sosyolojik tabanını hangi oranda kopardığıyla ilgileniyor.

        Hükümetin önemli aktörleri veya parti yöneticileriyle sohbetlerimde ise hep şu ifadeyle karşılaşıyorum:

        “AK Parti’nin gücüyle kendilerini dev aynasında sanıyorlardı, gerçekle karşılaşınca anladılar… Kurdular da ne oldu, fos çıktılar…”

        Sahada seçmeni ümitlendirecek bir etki yaratmadıkları tespitiyle de sağlamasını yapıyorlar.

        Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ve Ali Babacan’ın muhtemelen 17-31 Ocak tarihleri arasında bir tarihte kuruluşunu açıklayacağı yeni partisi için bunlar söylenebilir.

        HAKİM PARTİDEN KOPUŞ ZORLUĞU

        Doğru tespitler de olabilir…

        Ancak unutulmaması gereken bir nokta var ki, ilk kurulduklarında teşkilat işleri yüklerinin önemli bölümünü alır.

        Hele ki hakim bir partinin içinden çıkmış hareket olarak siyaset sahnesine girildiyse, yük daha da artar.

        CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle “ikiz doğan partiler” bugün binasından, atanacak il başkanına ve yönetime kadar teşkilatlanmayı bir an önce tamamlamak için uğraş veriyor.

        Bu süreçte, kurduklarının yıkılıp yeniden kurulduğu olaylara sıklıkla tanıklık etmeleri kaçınılmaz.

        AP’nin içinden çıkmış ANAP’ı, ister CHP’den çıkmış SHP’yi ele alın, dilerseniz en yeni örneği MHP’den kopup, ortanın liberal sağında yerini sağlamlaştıran İYİ Parti’yi…

        Güçlü ana partinden kopan siyasi yapılar için sosyolojik taban oluşturmak zordur, koptukları ana partiler kadar, kardeşler arasında da çekişme üretir.

        Küsen, kızan, beklediği ikbalin gelmeyeceğini gören anında ötekine zıplar…

        Bazen üç parti arasında kısa sürede gerçekleşen gelgitlerin yüksekliği baş döndürür…

        Yakın geçmişte, bazı siyasilere “fırıldak…” lakabı takılmasına neden olan gelişmeler de hafızalarda tazeliğini korur.

        SÖYLEM VE TANI BİRLİĞİ

        Dolayısıyla yeni siyasi partiler eğer tekil olarak ele alınacaksa bunlara bakarak gelecek okumasında bulunmak kolaycılık olur…

        Çünkü yeni sistem, partilerin tekilliğinden çok, ittifaklarını önceliyor.

        Son seçimde tek milletvekili çıkarması olanaksız partiler, ittifak sayesinde TBMM’de iki milletvekiliyle temsil ediliyor.

        Örneğin ilk çıktığında İYİ Parti, Akşener hareketi olarak görülüyordu.

        CHP’nin önce milletvekili, ardından da ittifak desteğiyle Meclis’te grup kurdu…

        Dolayısıyla partilerin tekil etkilerinin bugün bir önemi yok.

        Kaç olay veya konuda öteki partiyle aynı söylem birliğine ulaştığı, olaylara bakışında aynı tanıyı koyabildiği önem kazandığı bir döneme girildi.

        Eğer Kanal İstanbul’dan, Libya’ya asker göndermeye, Suriye’de Şam ile müzakereden, ekonomik kararlara kadar aynı söylemde buluşup, aynı tanıyı koyuyorsa yaratacağı etki çok daha büyük olur.

        İlerideki ittifak sinerjisinin de habercisi olan, toplama etki yaratacak bu efektlerdir…

        SANDIKTA ÖTEKİNİ RAHATLATTI

        En iyi örnek de İYİ Parti ve SP…

        SP, Meclis’e iki milletvekili sokarken, mütedeyyin muhafazakar seçmenin CHP’ye oy vermesini kolaylaştırdı.

        İYİ Parti de milliyetçi kesimin oylarını getirdi.

        İttifakın tarafları arasında yarattığı heyecanın etkisini de İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Adana’da sandıkta görüldü.

        O nedenle, kopup gelen iki yeni partinin tekil etkisi yerine, söylem ve tanı birliğine bakmak gerekiyor.

        Partilerin kaç kez görüştüklerinden dana çok, kaç konuda aynı söylemde buluştukları önem kazanıyor.

        İttifaklara sağladıkları çok seslilik ve renk de cabası…

        *

        Komşularla sıfır soruna dönüş mü?

        Bölgede 2011’den bu yana devam eden savaşlar, halkları kadar, devlet adamlarını da yordu.

        Devam etmesi ülkelerin çıkarlarını alaşağı ettiği gibi, eldeki kayıpları da arttırıyor.

        En net örneği Suriye…

        Ankara ile Şam arasında müzakere sağlanamaması her iki tarafa da yüksek maliyet yükledi.

        Bir diğeri Mısır…

        Kahire’de tepinen politik harislik, Mısır halkına da kaybettiriyor.

        Libya’da güya Müslüman Kardeşleri destekliyor diye laik olduğunu ileri sürdüğü Hafter’in yanında yer alıyor.

        Ancak Hafter’in arkasında siyasal İslam’ın en önemli hareketi Vahhabiliğin yayıcısı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olduğu gerçeğini de görmezden geliyor.

        BM dahil Libya’ya taraf ülkeler, 4 Nisan sınırlarına dönmesi konusunda Hafter’e çağrıda bulunurken Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile yeni atakların önünü açıyor.

        Türkiye ile arasındaki gerilimi arttırmayı da bu aşamada ihmal etmiyor.

        HALKINA KAYBETTİRİYOR

        Sorun da burada başlıyor, harislik içindeki tutumu aslında kendi ülkesine kaybettiriyor.

        Çünkü Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı Deniz Yetki Alanı Mutabakatından çok daha fazlasını, Anadolu ana kıtasını baz alarak Türkiye ile yaptığı anda kazanacak.

        Kıbrıs’tan daha büyük ek alana sahip olacak.

        İsrail için de farklı değil.

        Ankara’ya el altındaki sosyal medya mesajları gönderiyor olsa da Tel Aviv bugüne kadar resmi çaba sergilemez görünmeyi tercih ediyor.

        Oysa Türkiye ile yapacağı benzer anlaşmanın, İsrail’e enerji deposu Afrodit sahasını kazandıracağı gün gibi ortada.

        Ülke çıkarını öncelemesiyle tanınan İsrail’in böyle bir kazanımı Yunanistan veya Rum kesiminin lehine feragat edeceğini kim varsayabilir?

        Son tahlilde Mısır, İsrail, hatta Lübnan ve Suriye benzer anlaşmayı Türkiye ile yapmak zorunda; çünkü kendi lehlerine...

        PUTİN’İN ŞAM’DAN GETİRECEĞİ MESAJ

        Bunun da donuk ilişkisinin yeniden ısınmasını sağlayacağı açık.

        Sürpriz bir şekilde, dün Şam’a ziyarette bulunan ve Başar Esad ile görüşen Rusya Devlet Başkanı Putin, bugün de İstanbul’da Erdoğan ile buluşacak.

        İdlib sahasında ortaya çıkan sıkışıklığın bu görüşmede ele alınmaması olanaksız.

        Ankara da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da dün dile getirdiği gibi Putin’in Şam’dan nasıl bir mesajla geleceğini merak ediyor.

        Bir süredir istihbarat örgütleri arasında süren, muhalefetin de arabulucu olmaya hazır olduğuna yönelik söylemiyle baskı kurduğu süreçte, Moskova’nın Ankara ile Şam’ın arasını bulma çabası nasıl sonuçlanır yarın anlayacağız…

        Çünkü Rusya bir taraftan Ankara ile Şam’ın arasını ısıtmak için uzun süredir çaba gösterirken, diğer yandan Kamışlı’da Şam ile PYD’yi bütünleştirmeye uğraşıyor.

        Bir süredir gerilimini Akdeniz’e boca etmenin rahatlığıyla tarafların sessizlik içinde zihni yığınak yaptığı Suriye sahasında, yeni dönemin ilk sinyalleri gelmeye başladı.

        İdlib sahasında yükselen göç hareketi de yeni sürecin ve beraberinde üretilecek çözümün hızını arttırıyor...

        Diğer Yazılar