Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın…”

        Düşünür, yazar Albert Camus’ün, bu cümlesi bugün de geçerli…

        Türkiye’yi son iki haftadır sallayan deprem, sonunda Elazığ’da ölümlü yıkımı getirdi.

        Ankara’da olmama karşın, bulunduğum yüksek katlı binadaki salon avizesini beşik gibi salladı…

        Bu da kırılan fay hattının etki gücünü anlamamız için yeterli…

        Oysa çok değil, birkaç gün önce bu konuda Türkiye’nin yetiştirdiği iki önemli bilim insanı, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ve Prof. Dr. Naci Görür, bu bölgede önemli bir depremin yaşanma olasılığının arttığına dikkat çekmişti.

        Yaptıkları bilimsel çalışmalar sonrası vardıkları olasılıkların hepsinin gerçekleştiğine tanıklık ettiğimiz iki bilim insanı yine haklı çıktı...

        GÜNAH YIKAYICILAR

        Gölcük’te büyük yıkıma uğratan 1999 depreminden bu yana farkındalığı artmasına, 20 yılı aşkın zaman geçmiş olmasına rağmen depremi ciddiye aldığımızı söylemek zor.

        En iyi göstergesi de bugüne kadar depremler sonrası sergilediğimiz toplumsal tavır…

        Yaşanan felaketi toplumsal bir önleme dönüştürmek yerine, bireysel günah temizleyicisine atıp, elini yıkayıp çıkmayı tercih ediyor.

        Bir sonrakinde de benzer yöntemle günah yıkayıcısını buluyor…

        Nasıl ki 1999 depreminin sadece Yalova binaları değil, vicdan enkazının yüklenicisi de Veli Göçer olduysa, emin olun, Elazığ depreminde yaşanan felaketin günah yüklenicileri de bulunacaktır.

        Bunun Mavi Göl ve Dilek apartmanları olacağı bugünden aşikar.

        Buna karşın, Erzurum, Erzincan, Van, Bingöl gibi hafızalarımızda büyük yer tutan, çoğu da yakın zamanda gerçekleşmiş bölgedeki deprem gerçeğini bilmeyen yok.

        ZELZELE MINTIKALARI

        Yakın gelecekte yaşanacak yeni depremin etkisinin 7’yi aşacağını da dün televizyonlara çıkan deprem uzmanı jeologların neredeyse tamamı söyledi.

        Aynen Elazığ’da yaşananı bir ay, hatta bir hafta önce söyledikleri gibi…

        Deprem değil, yıkılan bina öldürür gerçeğinin farkına, 1509 büyük İstanbul depreminin üzerinden 431 yıl geçtikten sonra varılmış.

        Binaların depremde yıkılmaması için nasıl sağlam yapılmasının koşullarını belirlediği ilk yönetmeliği 1940’da çıkarmış.

        “Zelzele mıntıkalarında yapılacak inşaata ait talimatnamesi…”

        CEZA KARMAŞASI

        Çıkarmış ancak, her bir adımda yeniden düzenlemiş, bugüne kadar 10 kez yenilemiş.

        İlkini çıkarıldığı 1940’tan 4 yıl sonra bakılmış ki talimatname işe yaramıyor, 1944’de cezalar konulmuş.

        Burada kalınmayıp, betonarmede 50, yığma yapılarda 40, ahşap binalarda ise 12 metre yüksekliğin aşılmaması şartı getirmiş.

        Beş yıl sonra da deprem kuvvetini hesaplanmasına ilişkin kurallar belirlemiş, sanki bu depremin yıkımını durduracakmış gibi cezalar kaldırmış.

        ABYYHY’NİN KURALLARI

        Ondan bir dört yıl sonra 1953’te yapı türlerini, 1962’de de deprem bölgelerinde yapılacak yapıların özellikleri belirlenmiş.

        Bugüne kadar da devam eden, Resmi Gazete’de ilk gördüğümde “biri dalga geçeyim derken, orada unutmuş herhalde” dememe yol açan mimar mühendislerin kural kaynağı “abyyhy” çıkarılmış.

        Yani, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik…

        Bir 6 yıl sonra da 1968’de depreme dayanıklı bina yapımının hangi tür ölçümlerle gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin hesaplama yöntemlerini koymuş; yetmemiş görsellerle anlatmış.

        Bununla da kalınmamış, 1975’te ülke kritik olanlardan başlamak üzere deprem bölgelerine ayrılmış, 1998’e kadar da bir daha dokunulmamış.

        YENİLEME SONRASI DEPREM GELMİŞ

        Ancak uygulamasına fırsat kalmamış, sonrası malum 1999 yıkımı…

        Binalarda kullanılacak malzemeleri belirleyen değişiklik ise 2007’de yapımı, 2014’te ise AFAD’ın kuruluşu ve denetim yetkisinin verilmesi.

        Sonrasında da 2018 ve 2019 düzenlenmesi; bu yılbaşında yürürlüğe giren Türkiye Deprem Bina Yönetmeliğinin çıkarılması…

        Bu kadar şeyi neden mi yazdım…

        Bu kadar tesadüf olmaz dedirten, her yönetmelik değişikliğinin hemen öncesinde veya ardında gelen depremler…

        Bu da gösteriyor ki aslında yönetmeliği hazırlayanlar da pozitif bilimin, matematik hesaplamalarla ulaştığı alarmı görüyordu.

        Ancak Elazığ depreminin bugüne kadar olanlardan bir farkı var…

        O da 80 yıl geçtikten sonra yönetmeliklerin işe yaramaya başladığının görülmesi…

        GELECEK OLAN 7 ŞİDDETİNDE

        Yıkılan binaların bulunduğu semtlerin havadan çekilmiş fotoğraflarından görüldüğü gibi, çevre yapılar sağlam kalmış, hasarlı olanlar ise kısıtlı miktarı geçmemiş.

        Ancak bu yeterli mi derseniz, olmayacağı beklenen 7 üzeri bir şiddetteki depremde görülecek.

        O nedenle mağdurlara yeni ev temini kadar, hatta ondan çok daha elzem olan bu bölgedeki binaların bir an önce güçlendirilmesi…

        Eğer olmazsa getireceği zelzele bu kez sadece yapıları yıkmakla kalmayıp, vicdanları da yerle yeksan edecektir.

        Diğer Yazılar