Müküs'ün makus talihi
Arapçadan gelir adı, toplanma, üs, buluşma alanı demektir.
Dağın en tepesinde kartal yuvası gibi yer alır…
Adı gibi, bağlı olduğu vilayet de yıllar boyu değişmiştir.
Uzun süre Gevaş ile Pervari arasında gidip gelmiştir…
Zaten bir türlü ulaşılamadığı için de hangisine bağlı olduğu önemsenmemiştir.
Bu satırların yazarının bir seçim gezisinde topraklarına ilk adımını attığı tarihte adı henüz Müküs idi…
Gençlik yıllarımdan bir arkadaşım buralı olduğu için, anlattığı güzellikleri gidip görmek istemiştim.
BAHÇESARAY’IN YOLU
Sonra PKK terörü baş gösterdi, 1987 yılından itibaren de ilçe yapılıp Bahçesaray adı verildi.
Ne zaman kış başlasa arkadaşımı bir dert tasa sarardı.
“Bir sorun olsa, biri hastalansa 8 ay boyunca orada kalır, ulaşamayız” diye hayıflanırdı.
Sonra yolu yapıldı, ardından otoyola dönüştü, Müküs’ün makus talihini yenmenin ilk adımları geldi.
Neredeyse otobana dönüştürüldü.
Ancak arkadaşımın hayıflanması da endişesi de hiç sonlanmadı:
“O yolu yapanlar Kırapet Geçidi’nin ne olduğunu bilirler mi ki?..” diye sorardı.
HATA AFFETMEZ
Sözlerine anlam vermeyip, “Ne güzel işte, kısa sürede gittim, mükemmel bir yol olmuş” dediğimde atalarından kalma aynı öğüdü bana da tekrarlardı:
“Sen Kırapet Geçidi’ni bilmezsin; 3 bin metresinde yol verir adama, ama hata yaparsan affetmez, bilesin bunları…”
Sözünü ettiği geçit Afganistan’daki Tora Bora dağlarını anımsatır...
Yılan gibi kıvrılarak 3 bin metreye ulaşıp, tekrar 2 bin metreye iner Bahçesaray'a ulaşır.
Bu öğüdünden olsa gerek direksiyonda bulunmayı hiç arzulamadım.
Çünkü hata yaptıracak, insana ayağını tökezletecek kadar çok boca eder doğasının güzelliğini insanın önüne…
ÇIĞI ORADA YAŞAYAN BİLİR
Önceki akşam ilk çığ düşme olayını yaşadığımda içimden arkadaşımın “Kışın buradan geçiyorsan gaza fazla basmayacaksın, arabayı hopurdatmayacaksın, gürültü çıkarmayacaksın…” sözleri yankılandı kulağımda.
Çığın ne denli hassas olduğuna dikkat çekmek istemişti.
Oysa sahadaki insanlar birbirine bağırıyor, kar altındakileri kurtarmaya gayret ediyor, ama kendisi için hiçbir önlem almadan yeni tehlikeye kapı aralıyordu.
O otoyol AK Parti’nin o dönemdeki milletvekili olan, bugün Cumhurbaşkanı Danışmanı görevini üstlenen Gülşen Orhan’ın uğraşı sonucu yapılmıştı.
Orhan da çocukluğunun geçtiği Kırapet Geçidi’nin ne denli acımasız olduğunu dün bir kez daha gördü.
Kurtarma çalışmaları için gittiği memleketinde çığ altında kalıp ölümden döndü.
Büyük ihtimal çocukluğunun bölgede kazanılmış öğretisiydi kurtulmasına vesile olan...
TÜNEL OLMADAN OLMAZ
Ancak o yol yapılırken de sonrasında da söylenen hep aynıydı.
Denildi ki buraya 3 km tünel lazım; yoksa bu çığ bugün olmazsa yarın bizi yine yakalar.
Yıllar önce Van'da, bugün Ramada adını alan otelde sohbet ederken, Karayolları Bölge Müdürlüğü’nde mühendis olarak çalışmış Salih Pişken anlatmıştı Kerapet’in çığı akıtma acımasızlığını…
“Tünel olmadan olmaz, şimdi yapılan kar engelleme beton bloklarıyla bu iş çözülmez, üzerinden akar iner, insanları kurtarmaz, yine altına alır” derdi.
ÇIĞ DÜŞER DEDİ DÜŞTÜ
Baktım dün yine söylüyordu, hatta kaygıyla çok daha güçlü bir ses tonuyla:
“Muharrem Bey tanıdıkların vardır, söyleyin onlara… Orada onlarca insan ders almamış gibi yanlış kurtarma yapıyor. Çevreye çığı engelleyen bariyer kurmadan kurtarma olmaz, yeni bir çığ gelir, hepsini alır götürür…”
Durmuyor devam ediyordu:
“Bir Vanlı, bir Müküslü (Behçeşaray) yok mu orada? Söylemiyor mu onlara, burada böyle kurtarma yapılmaz, yeni bir çığ gelir hepimizi alır altına diye…”
Çok geçmedi öngördüğü gibi oldu, çığ aramaya katılanların ağırlıklı bölümünü altına aldı götürdü.
Onlarca kişiyi altında boğdu.
Uzun yıllardır bu denli yüksek kar yağmadığı için çığ için alınan önlemlerin ne denli yetersiz olduğu fark edilmedi.
Ama iki kez vurdu, üçüncüsüyle karşılaşılması da an meselesi...
Bunun adı doğal afet değil, göz göre göre ölüme gitmek, ya da sürüklemek…
*
Suriye’de adım adım yeni durum
Şam güçleri Ebu Cureyf’i aldığında asıl hedefinin Serakib olduğu belliydi.
İdlib üzerine çalışan akademisyeninden, bu konuda yazıp çizen gazetecisine kadar bir hafta öncesinden biliyorlardı ki Şam güçleri ticaretin atar damarı M-4 ve M-5 aortlarının kesiştiği nokta olan Serakib’i ele geçirmek için her şeyi yapacak...
Beklendiği gibi oldu, saldırılarını bu ilçeye yoğunlaştırdı.
Bugüne kadar hep aynı yöntemi uyguladı; önce sağından solundan ilerledi, ardından bir kerpeten hareketine benzer şekilde kapatıp ele geçirdi.
Benzer yöntemi şimdi burada da uyguluyor; önce iki uçtan ilerledi, 8 şehidin verildiği Nayrab köyüne kadar ilerledi.
Şimdi Serakib’in iki tarafından kerpeten gibi kapatıp ele geçirme hareketini gerçekleştirecek.
İKİNCİ ADIM HALEP BATISI
Sadece orada değil, kuzeyde Halep’in hemen batısında yer alan Han Tuman ve Raşidin’in büyük bölümünü ele geçirdi, yeni hedefi Kafr Hamrah, Haritan, Anadan ve Hayyan…
Buraların önemi İdlib ile Afrin bölgesinin bağının en stratejik bölgeleri olmaları.
Rusya’nın hava desteği ile dün Şam jetleri zaten bu bölgedeki bazı yerleşimleri de vurdu.
Belki bu hafta değil, ama uzun sürmez yakın gelecekte bu yerleşimleri de İran odaklı milislerin yardımı ile kendisine katmak için çaba gösterecek.
Ardından yöneleceği yer de belli, güneydeki Ariha ve Cisr El Şugur…
Bunların hepsinin İdlib kent merkezine uzaklığı da 10 kilometre civarında.
Hatta bazıları daha da az bir mesafede…
Kimse şaşırmasın Suriye’de uzun süredir öngörülen oluyor.
KUZEYİ SIKINTIYA ATIYOR
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var o da bu bölgelerin ağırlıklı bölümünde El Nusra odaklı Hayat Tahrir eş-Şam’ın yerleşik olması.
Bölgede bulunan Türkiye’nin de terör listesinde yer alan HTŞ, Şam ordusunun yukarı doğru gelmesi sonucu kuzeye doğru yöneldi, buradaki yoğunluğu arttı.
Bu da Türkiye açısından yeni bir sıkıntı demek, çünkü bu bölgede yakın geçmişte HTŞ ile çatışmış oldukça fazla grup bulunuyor.
Özgür Suriye Ordusu adını Suriye Milli Ordusu’na çeviren Türkiye’nin desteğindeki yapı HTŞ ile anlaşmaya vardıklarını ve Şam’a karşı birlikte savaştıklarını belirten açıklamaları da uluslararası arenada ciddi sorun üretiyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un da dün altını çizdiği gibi Ankara’ya yönelik, “Sizler aşırılarla, ılımlı muhalif silahlı güçleri ayıracaktınız, ama birleştiler” eleştirilerine yol açıyor.
Bu da Türkiye üzerine öteden beri yıkılmak istenen imajı güçlendirmek isteyenlerin eline koz veriyor.