Kürt adımı
HDP’nin önceki gün yapılan kurultayında gerçekleşen yeni yönetim Ankara’da siyasetin okuma şekline de yansıdı.
Bundan sonraki süreci de etkileyeceği siyasi partilerde zaten bir süredir devam eden sohbetlerden anlaşılıyordu.
HDP açısından bakılırsa…
Partinin Eş Başkanlığı görevinde Pervin Buldan’ın devam etmesine karar verildi, ancak 10 yıldır süregelen geleneğe de nokta konuldu.
Eş Başkanlıktan biri, Haziran 1990’da Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayıp farklı isimler alan ve bugün de HDP’de vücut bulan siyasal Kürt kimlik hareketinden gelmiş olana bırakılırken, diğeri sol gelenekten ve Türk kökenli olandan tercih ediliyordu.
Her ne kadar DTP’nin Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un Eş Genel Başkanlığında kurulduğu Kasım 2005’te uygulanmasa da sonrasında gelenek bozulmadı.
GELENEK BİTTİ
HDP’nin 2012’de kurulması sonrası, Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü ile başlayıp, 2014’te Selahattin Demirtaş- Figen Yüksekdağ ile devam etti.
Yüksekdağ'ın tutuklanması sonrası bu göreve Serpil Kemalbay getirilirken, Demirtaş’ın tutuklanmasıyla da Pervin Buldan ile Sezai Temelli Eş Başkanlık görevini önceki güne kadar devam ettirdi.
Sosyalist temelli sol partiler geleneğinden Eş Genel Başkan belirleme süreci de dün itibarıyla sonlandı.
Sol gelenekten olmakla birlikte her kesime ulaşabilen mutedil isim, Mardin’in Arap kökenli ailesinden Prof. Dr. Mithat Sancar yeni görevi üstlendi.
DEMİRTAŞ DAMGASI
HDP Kongresi bu açıdan aslında Demirtaş algısının yükseldiği, hatta damgasının görüldüğü, Kürt milliyetçiliğine odaklı kimlik politikasından uzaklaşıp, kitle partisi olma yönünde adım atıldığı yeni bir dönemin başlangıcı görülebilir.
Sürdürülebilir mi?
Bunu söylemek kolay değil, ancak HDP’nin sosyolojik tabanından gelen talebin bu yönde olduğu da açık.
HDP’nin yeni yönetimi de uzun süredir davalar, kayyum atamaları ile içine kapanık, savunmada kalan, “menfi enerji üreten” dönemini kapatıp, yeni süreci kurmakta kararlı.
Bu dönem için partide çizilen yol da şöyle özetleniyor:
“Yeni politikanın kurucu inşa gücünü harekete geçiren ve eski politik davranışı değiştirip, yapıyı daha proaktif hale dönüştüren Türkiye partisi olabilmek…”
Birçok partinin oyunun 3 katına ulaşan yüzer-gezer Kürt oylarından bir bölümünü de geri getirmek.
SÖYLEM GELİŞTİRİYOR
Şurası açık ki bir süredir diğer partiler de söylem değişikliği ile bu kesime yönelik politika geliştiriyor.
Yeni kurulan Gelecek Partisi ve dün HDP kongresine mesaj yollayan Ali Babacan yeni bir yaklaşımla çıkmaya hazırlanırken, CHP ve İYİ Parti de söylem politikası açısından uzun süredir çalışma sürdürüyor.
Buna neden de Haziran 2018 genel ve Mart 2019 yerel seçiminde Kürt seçmen oylarının ne denli etkili olduğunun görülmesi.
Partiler de son iki seçimle yekpare, bloklanmış, tekil bir Kürt seçmen grubu olmadığını anladı.
Türkiye’nin batısında yaşayan Kürt sayısının, Doğu ve Güneydoğu’dan daha fazla olduğunu, kendisine sunulan politikaları içselleştirmesi halinde kararını verdiğini gördü.
KENDİ KADERİNİ TAYİN
Partilerin bu algıya ulaşması da oldukça zaman aldı.
Çünkü Kürtler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yerleşik etnik toplumu olduğu için kendi kaderlerini tayin hakkını elinde tutması gerektiği çevresinde dolaşıldı.
Oysa Kürtler, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu toprağında yaşadığı yurttaşlarıyla omuz omuza vererek ülkeyi kurtardı, 1923’te de Cumhuriyet’i kurarak kendi kaderini tayin etti...
Kendi kaderini tayin hakkı sürecini 1923’te Cumhuriyeti kurarak tamamladı…
İşte, ondan dolayıdır batıdaki büyük kentlerdeki sayısının daha fazla olması…
YEKPARE OLMADIĞINI GÖSTERDİ
Son seçimlerde de hem yekpare olmadığını gösterdi hem de kendine çizilen sınırların dışındaki, batıdaki kentlerde tayin edici güce erişebileceğini de sergiledi.
Benzer şekilde Türk seçmenler de barajı geçebilmesi için, HDP’ye oy vermekten çekinmedi.
Bu da siyasi partileri Kürt seçmeni yeniden tanımlayıp, ona göre yeni bir söylem geliştirmeye iterken, HDP’ye kimlik siyasetinden uzaklaşmasının kapısını araladı.
VİCDAN KARDEŞLİĞİ
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray’ın bir süre önce dile getirdiği gibi “Vicdan kardeşliğinde” buluşturdu…
Çıray dünkü sohbetimizde de bu görüşünü yinelerken, Kürt seçmenin bir kesime ait gibi göstermenin yanlışlığına dikkat çekti, “Kürtlerin oy verme davranışını sadece etnisite ile açıklamaya kalkanların nasıl yanıldığını gördük. Eğer öyle olsaydı Apo’nun çağırısını dinlerdi; kaale bile almadı” dedi.
İYİ Parti Sözcüsü Ağıralioğlu da HDP Eş Başkanı Buldan’ın, “İstanbul seçiminde ittifak içinde olmamıza karşın, şeffaf şekilde gösterilememesini bir defalığına kabul ettik” sözüne dikkat çekti.
“Şeffaf ittifak içinde olmak için, HDP’nin de şeffaf parti olması gerekir” deyip ekledi:
“Herkes Kürtler üzerinde tepiniyor, bedelini de Türkler ödüyor. Kimse neyi nasıl konuşacağını bilmiyor. Benim için AKP ve CHP’nin bölgede HDP’den fazla oy alması iyidir; benim için İsrail’in kontrolündeki partiler yerine de Türkiye partisi olmuş HDP’nin oy alması önemlidir…”
DEMOKRASİ BİRLİĞİ
CHP’deki bakış da farklı değil…
Nitekim HDP kongresinde her iki Eş Başkan da konuşmasında bir süredir CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği “demokrasi birliğine” vurgu yaptı.
Zaten seçimin hemen ardından CHP liderinin eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşi Dilek İmamoğlu’nun, Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş ve kardeşi Aygün Demirtaş ile buluşması da seçim işbirliğinin en önemli göstergesi olarak kabul edilmişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun da 1989’dan bu yana Kürtler ile ilgili en somut önerilerin kendilerinden geldiğini anımsattı, “Gelinen noktada demokrasi birleşenlerinin daha iyi anlaşması durumu var” dedi.
Görünen o ki, liderlik ve Parti Meclisi dahil geniş kapsamlı değişim HDP’yi kimlik siyasetinden uzaklaştıran bir zemine taşıyacak.
Diğer partileri de sandıkta etkisini gördüğü Kürt seçmene dönük yeni söylem üretimine itecek.
Yeni kurulan partilerin de benzer şekilde bu kesime yönelmesi, bu çabaları hızlandıracak...