Koronavirüsün ishal semptomu
Covid-19 ile tanıştığımız günden bu yana bilim insanlarının aktarımından virüsün damlacık yoluyla bulaştığını ezber etmiştik.
Boğaza ve akciğere yerleştiğini, kendi vücut suyu içinde nefes alamaz hale getirdiğine de tanık olmuştuk.
Koronavirüse yakalanıp kurtulanların anlatımından bunlar kulağımıza yerleşik semptomlar haline gelmişti.
Son günlerde vaka sayısındaki artışla ilgili gelen verileri de görüp, bir yakın arkadaşımın hastalık süreci ile ilgili de görüş almak için aradığımda yeni bir semptomunun daha olduğunu öğrendim.
Bilim Kurulu’nun ilk günden bu yana üyesi olan ve salgın ile ilgili genel uygulama konusunda karar veren kurulda da bulunan halk sağlığı hekimi Prof. Dr. Levent Akın, son günlerde ishale de rastlanmaya başladığını bildirdi.
Meğer virüs bağırsaklara da yerleşip, bedenin susuz kalmasına neden olan ciddi bir etki de yaratıyormuş.
Dolayısıyla “Mevsim meyvesi yedim, her zaman olur” deyip geçmemek gerekirmiş.
Vücuda verilen suyu hücrelerin kabul etmesinin de önünü geçen bir etki de yaratıyormuş; vücut bu kez ciğerlere biriken su ile boğulmanın tam tersi bir etkiyle, tamamen susuz kalmanın ağır sonucu ile karşılaşıyormuş.
GEÇMİŞTE DE GÖRÜLDÜ
Hatta bu özelliği yeni de bilinmiyormuş, Covid-19’a kadar gelen geçmiş korona serilerinin ağırlıklı bölümünde çocuk ishalleriyle sıklıkla karşılaşılmış…
Prof. Dr. Akın, “Gelen hastaların %20’sinde ishal vakasıyla karşılaşılıyor; bazılarında akciğer sorunu ile birlikte ortaya çıkıyor” dedi.
Bazılarında da sadece ishal vakasına rastlandığını, ilk aşamada akciğer sorunu göstermediğini söyledi…
Yani tam da mevsimsel nedenlere bakıp ishal olanların durumu ciddiye alması ve kontrole gitmesi gerekiyor.
VERİLER 3 HAFTA ÖNCESİNİN
Prof. Akın’a bu aşamada son dönem vaka sayısındaki artışı da, muhtemelen yarın yapılması öngörülen Bilim Kurulu’ndan yeni kararların çıkıp, çıkmayacağını da sordum.
Kendilerinin gereken tüm uyarıları ve alınması gereken tedbirlere ilişkin bilgileri Sağlık Bakanlığı'na verdiklerini belirtti, bu konuda kararın hükümette olduğunu anımsattı…
“Öyle bir virüs ki tarih boyunca unutmayacağız” deyip sözlerini sürdürdü:
“Virüsün etki gücünde bir değişim yok; virüs insandan insana geçiyor; onun için herkesin tedbirini buna göre alması gerekiyor. Bugün yaşadığımız da 3 hafta öncesine ait. Çünkü öyle bir virüs ile karşı karşıyayız ki viral (yayılan-çoğalan) özelliğinin yanında sağlıkta virüs ile mücadelede de bize yeni bir şey ortaya çıkaracak. Bu üç hafta önce ortaya çıkan durumun yansıması, çok sinsi ilerliyor.”
İnsanda enfeksiyonun en geç 14 gün içinde çıktığını anımsattım, “O enfekte etme süreci, ama bunun yayılma sürecini de koyduğunuzda 3 haftayı baz almalıyız” dedi.
SINAVLARDAKİ SORUN
Prof. Dr. Akın’a bu aşamada hafta sonu yapılan Milli Savunma Üniversitesi sınavında ortaya çıkan görüntüleri sordum.
Sınava girenler açısından sorun yaratmayacağını, öğrencilerin maskesiz de olsa konuşmayacakları için bir metreden ileri seviyeye saçma imkanlarının olmayacağını anımsattı.
Bu hafta sonu LGS ve 27 Haziran’daki üniversite giriş sınavına da dikkat çekip devam etti:
“Sorun, dışarıda çocuklarını bekleyen ailelerde; ne maske ne sosyal mesafe vardı. Eğer ardı sıra yapılacak lise ve üniversite giriş sınavında da benzer görüntüler gelirse bu vaka sayısının artacağının açık işaretidir… Topluma maske takılmadığı, sosyal mesafe korunmadığı sürece nasıl sorun yaratacağını anlatamadık…”
HAZİRAN BEKLENTİSİNİ TÜKETTİ
Prof. Akın’ın yaklaşımını dün bir açıklama yayınlayan Halk Sağlığı Uzmanları Derneği de paylaştı.
Süreci başından beri kontrol eden ekipten önemli isimlerin üyesi bulunduğu HASUDER, dünkü açıklamasında son dönemde vaka sayısında yeniden 1500’ün üstüne çıkılıp, bir ay önceki rakamlara dönülmüş olmasına dikkat çekti.
Vaka sayısında ilk kez 20 Mayıs’ta bin kişinin altına inildiğini anımsattı, 14 madde halinde sıraladığı açıklamasında önemli tespitlere yer verdi.
Öncelikle salgın yönetiminin ayrı bir bilim dalı olduğuna vurgu yapılıp, “Epidemiyoloji bilim dalı araçları kullanasının gerekliliği vurgulanmıştır” denildi.
HER 4 KİŞİDEN 3’Ü SAĞLIK OKURYAZARI
Bunun için Sağlık Bakanlığı’nın bazı verileri açık bir şekilde paylaşması gerektiğine de vurgu yapıldı, epidemiyolojik bülten formatının çıkarılmasının önemine işaret edildi.
Bunun yanı sıra olgu ve ölümlerin kodlanmasında tartışılan sorunların uzman kurul tarafından değerlendirilmesi gerektiği de belirtilen açıklamada, şu önemli noktanın da altı çizildi:
“Vatandaşın birey olarak sorumluluklarının tanımlanması ve günlük hayata geçirilmesi çok önemlidir. Ancak her 4 vatandaştan 3’ünün sağlık okuryazarlığının sorunlu olduğu bilinirken, salgın yönetimi sadece bireyin sorumluluğuna bırakılmamalıdır…”
Şunu belirteyim ki bugüne kadar altı çizilen en gerçekçi tespit…
Böyle bir durumla mücadelenin tek yöntemi, vatandaşa gördüğünü, okuduğunu anlaması ve tekrar etmemesini öğretmekten geçer.
Onun yöntemini de ne mikrobiyolog, ne enfeksiyon ne de halk sağlıkçılar anlar; ancak iletişim sosyologları bilir…