İstanbul Sözleşmesi'ni yazan Prof. Dr. Acar: "Ne yapılsın, kadına şiddet mi uygulansın?"
AK Parti’nin ileri muhafazakâr tarafında İstanbul Sözleşmesi’ne tepki vardı.
Dikkat çeken ise partinin en üst yönetiminin de son dönem bu tepkiye katılması ve Sözleşme’den çıkılmasını istemesi…
Tepkiler artınca oturup bir daha okudum…
İstanbul Sözleşmesi’nin bütün maddeleri, aile içi kadına şiddete karşı durulması için ülkelere yol haritası çiziyor.
NEDEN OLAN DA YAZAN DA BİZİZ
İşin ilginç yanı bu sözleşmeye neden olanın da hazırlanıp ülkelere sunulmasını sağlayanın da Türkiye olması…
Sözleşmenin ilk adımı Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkumiyeti ile başladı.
Nahide Opuz isimli kadın, polise, savcıya başvurmasına rağmen eşi H.O’nun şiddetinden devletin kendisini korumadığı belirterek dava açtı.
AİHM, başvurduğu halde kadının kocasından korunmadığını belirterek Türkiye’yi tazminata mahkum etti.
AİHM tarihinde ilk kez alınan bu karar, aile içi şiddete karşı vatandaşını korumadığı gerekçesiyle bir devletin mahkum edilmesiydi…
Tarihe de “Opuz Kararı” olarak işlendi...
Nahide OpuzİSTANBUL ADINI ALDI
Sadece Türkiye’de değil, diğer ülkelerde de aile içinde kadına şiddete karşı devletlerin önlem alamadığı kanaati yaygınlaşınca Avrupa Konseyi Genel Sekreteri uzman grubu oluşturup çalışma başlattı.
Uzman grubundaki 7 isimden biri de kadın konusunda yıllardır çalışmaları ile bilinen Türkiye’den Prof. Dr. Feride Acar oldu…
Sonuçta uluslararası bağlayıcılığı olan bir sözleşmeye ihtiyaç duyulduğu kararına varıldı.
Avrupa Konseyi’nin üye ülkelerden sözleşmeyi hazırlamak için müzakere yapacak temsilci talebine karşılık da Dışişleri Bakanlığı Prof. Dr. Feride Acar’ı gösterdi.
“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin hazırlığı 2 yıl sürdü.
Bu dönem Avrupa Konseyi Başkanlığı Türkiye’de idi...
Sözleşmeler Konsey Başkanlığı’nı yapan ülkelerin kentlerinde imzalanıp oranın adıyla anıldığı için Prof. Dr. Acar hazırlığı hızlandırdı.
İmzalandığı kentin adını alıp İstanbul Sözleşmesi olarak kaldı...
BAŞKANLIĞINA BİR TÜRK KADIN
Türkiye, Sözleşme’nin ilk imzacısı olmakla kalmadı, TBMM’den süratle geçirerek ilk onay veren ülke de oldu.
Yetmedi, Sözleşme hükümlerine bire bir dayalı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u çıkardı.
AİHM’den kalan imajı tamamen silmekle kalmayıp, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda Türkiye örnek ülke gösterilmeye başlandı.
Büyük emeği geçen Prof. Dr. Feride Acar da İstanbul Sözleşmesi’nin denetim organı olan Uzmanlar Grubu’nun (GREVIO) Başkanlığı’na seçildi.
Prof. Dr. Feride Acar66 MADDENİN BEŞ KELİMESİ
Prof. Acar ile dün telefonda sohbet ederken hazırlığında büyük emek verdiği Sözleşme üzerindeki tartışmayı nasıl karşıladığını sordum.
“Hayretler içindeyim” diye söze girdi.
Aslında, 66 maddelik İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinin tamamı kadına şiddete karşı alınacak önlemleri sıralıyor.
Üzerinde fırtınalar estirilen bölüm ise 4’üncü maddenin 3’üncü bendi…
Prof. Dr. Feride Acar’ın da vurguladığı gibi bu madde de son dönem imzalanan tüm uluslararası sözleşmelerin, “ırk, dil, cinsiyet, göçmenler” gibi ayrılmaz cüzü haline geldi.
Madde Sözleşme’ye taraf ülkelerin, “mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü gibi herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir” hükmünü taşıyor.
Fırtına da bu bentte yer alan 5 kelimede, “cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği” üzerinde kopuyor.
İDDİA İLE ASLI ASTARI YOK
Prof. Dr. Acar, şu samimi soruyu yöneltti:
“Yani 66 maddede yer alan kadın hakları bir kenara bırakılıp, yeni yapılmış bütün uluslararası sözleşmelerin ayrılmaz cüzü haline gelen bu maddeyi ne yapalım? Bunlara ve bütün kadınlara şiddet uygulanabilir mi diyelim?”
Prof. Dr. Acar, sözlerini sürdürdü:
“Ayrıca karşı çıkılmak için söylenenlerin Sözleşme ile aslı astarı yok... Niye taktılar, sabit fikir haline getirdiler anlamış değilim…”
Bu aşamada 1960 döneminde hazırlanan tüm anlaşmalarda olmayan nedenlerin bugün insan hakları ile ilgili sözleşmelerin hepsine girdiğini, Türkiye’nin de bunlara imza koyduğunu anımsattı.
Soruyla devam etti:
“Türkiye altında imzası olan bütün bu sözleşmelere çekince mi koyacak? Çekildik, ‘Bunlara karşı ayrımcılık yapacağız’ mı diyecek? Hayretler içindeyim…”
Sözleşmeden çıkılmasının Türkiye açısından yaratacağı sıkıntılara da dikkat çekti…
“İç acıtıcı olur” dedi.
BM: ALTIN STANDART
Prof. Dr. Acar, Latin Amerika ve Afrika’da da benzer sözleşmelerin bulunduğunu ancak BM’nin de İstanbul Sözleşmesi için “Altın Standart” tabirini kullandığını bildirdi.
Hayretini birkaç kez daha sıraladı…
Peki, İstanbul adıyla bütünleşik kadına karşı şiddetin önlenmesini amaçlayan Sözleşme’den çıkmak Türkiye açısından ne anlama gelir…
Şurasını anlayabiliyorum; AK Parti içinden çıkan 2 partiye kendisine en motor güç veren mütedeyyin kitleyi kaptırmak istemiyor…
Mütedeyyin tabanı konsolide etmeyi hedefliyor.
Ancak unutulmamalı ki AK Parti’nin sosyolojik tabanının beklentileri ve talebi hızla değişti.
KADEM NE DİYECEK?
Ayrıca AK Parti’nin seçim kazanmasındaki en önemli gücü, evlere rahat girip parti propagandasını yapabilen kadınlardı.
Desteğinin gerisinde AK Parti’nin 2011’de altına imza koyduğu İstanbul Sözleşmesi ve çıkarılan kanunun rolü de büyük oldu.
Ayrıca, AK Parti’ye desteği yönetim kadrosuyla da bilinen KADEM, daha yakın zamanda tamamladığı çalıştay ile İstanbul Sözleşmesi’ne desteğini yinelerken, haklı ek taleplerini iletti.
Valiliklerin kurduğu Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) İstanbul Sözleşmesi’nin gereği olarak kurulduğuna vurgu yapıp, sayısının ve etkinliğinin arttırılmasını istedi.
Prof. Dr. Feride Acar’ın dediği gibi, ben de hayret ediyorum…