Yakalandım kurtuldum yok…
Bir süredir görülen vaka sayısındaki artışın, bu hafta sonundan itibaren yükseliş göstereceğini bildireyim.
Söyleyen ben değilim, virüsü en iyi tanıyan, hatta onunla aylardır içli dışlı olup, huyunu suyunu bilen virologların iddiası...
Bugüne kadar Covid-19 ile ilgili ne dedilerse yanılmadılar.
Hatta, mikrobiyologlar, enfeksiyon uzmanları bazen farklı görüşe sahip oldu; onlar virüs konusunda bir gün olsun ayrık düşmedi. “Önlem alınmaz, tedbir elden bırakılırsa, yaz aylarında da devam eder; sıcak virüs etkisinde azaltma yapmıyor; virüs etkisinde iniş yok, maske ve mesafe ile etkileşiminde düşüşe yol açtı” dediler; o gün gibi bugün de haklı çıktılar.
Ani normalleşme ile vaka sayısının binin üzerinde seyreden seviyeye ulaşacağı konusunda da aylar öncesinden uyardılar, orada da yanılmadılar.
HAFTAYA DAHA FAZLA ARTAR
Şimdi de yine aynı dileklerini tekrar edip, “Haksız çıkmak isteriz” cümlesini başına koyup diyorlar ki, gelecek hafta sonrasında vaka sayısında artış daha fazla olacak.
Dayandıkları gerekçe de çok iyi tanıdıkları virüsün, liselere ve üniversiteye giriş sınavları ile birlikte bulaşmasının etkisinin bu tarihten sonra ortaya çıkacağına dayanıyor.
Liselere giriş 20 Haziran, üniversite ise 27-28 Haziran tarihinde yapılmıştı.
Aktardıklarına göre toplulaşmaların sonuçları 3 hafta sonrasında ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla, bu hafta sonu itibarıyla vaka sayısındaki artış karşımıza çıkmaya başlayacak.
Peki, bugüne kadar olan nedir derseniz; onu da ani açılıma bağlıyorlar.
Bu seviyede vaka sayısıyla Ağustos’a girilmesinin getireceği soruna da dikkat çektiler.
Haksız da değiller, “Anadolu’da Ağustos’un yarısı yaz, yarısı kıştır…”
Mevsim geçiş dönemi olduğu için, nezle, grip salgınına en sık rastlanılan ayların başlangıcıdır.
BAĞIŞIKLIK HAFIZASI
Bütün bunlara bakarak bugüne kadar hastalığa yakalanmış olanlar şanslı kişilerdi; en azından bağışıklık kazanarak sonbahara giriyorlar demek olası mı?
Verdikleri yanıtı hemen aktarayım, kesinlikle değil…
Nedeni de elde buna ilişkin kesin bir verinin henüz olmaması…
“Yani hastalığı geçirenlerin hücresel immünitedeki (bağışıklık) durumu nedir; virüs ile ilgili bir hafıza bıraktı mı?”
Son günlerde bunun üzerinde durmaya başlamışlar; bunu yaparken hem antikor üretiminde hem de hücresel bağışıklıkta her bedenin farklı bir tutum sergileyip sergilemediğini de anlamaya çalışmışlar.
Buna ilişkin elde ettikleri verilerde yaş faktörünün klinik semptomlarda elde edilen antikor testlerinde önemli olduğu görülmüş; ancak henüz yolun başında olduklarını da kayda geçirmeyi ihmal etmiyorlar.
NÖTRALİZAN ANTİKOR
Bununla birlikte kesin olarak vardıkları bir sonuç var ki, “virüs etkisini kaybetmeden koruyor ve hastalığı geçiren her bedende de nötralizan antikor oluşturmuyor...”
Nötralizan antikor denilen virüsün enfeksiyonunu durduran, yani hastalık yapma yeteneğini kaybettiren demek…
O nedenle her hastalığa yakalanandan alınan plazmanın bir önemi olmadığı gibi, bir daha hastalığa yakalanmayacak diye de garantisi yok.
Beklentileri, tek başına Eliza testi ile enfeksiyon taramasının yanında plazmalarında nötralizan antikor olduğunun da teyit edilmesi gerektiği…
ÖNEMLİ OLAN KORUMASI
Aşı sürecine yönelik beklentileri bugünden yarına her şey oldu bitti noktasında değil.
En az bir yıllık süreye ihtiyaç duyulduğunu onlar da kabul ediyor.
“Önemli olan aşı değil, aşı zaten var, önemli olan ne derece koruduğu ve hangi sürede koruyuculuğunu sürdürdüğü” cümlesini hemen hepsi dile getiriyor.
Bu aşamada üzerinde tartıştıkları bir nokta daha var.
Kendi aşısını üretme çabası bir yandan devam ederken, diğer taraftan aşıda insan deneyimine geçmiş; hatta Faz-1’i çoktan geçip, Faz-2 denilen 300 ile bin kişinin üzerinde denendiği aşamaya ulaşmış, hatta Faz-3 aşamasını da başlatmış ülkelerle de anlaşmaların yapılması gerektiği noktasında.
“FAZ-3 BİZDE DE DENENSİN”
Üzerinde durdukları, bu ülkelerin Faz-2 aşamasında insan sağlığı açısından bir sorun yaratmadığının test edilip, bin kişiden fazla sayıdaki kişide denendiği aşamada Türkiye’nin de devreye girmesi.
Yani bu aşamada deneme uygulamasında Türkiye’den insanları da dahil etmek.
“Bize Faz-3 aşamasına gelmiş aşıdan bin adet örnek verin, biz de kendi vatandaşımızda deneyelim; onun sonucuna göre sizden aşı alımını yapalım” diye önerilmesi...
Bunun faydası, önceliğini kendi yurttaşlarına verecek ülkelerden aşı alımını kolaylaştırmak olarak gösteriliyor.
Sağlık Bakanlığı son olarak Rusya ve Çin ile bir anlaşma yapmış ancak içeriği hakkında bir açıklamada bulunmamıştı.
Bu yöne gidilmesi halinde alınacak aşının, öncelikle hastalıkla daha fazla muhatap olan kesimde denenebileceğinin de altı çizildi.
Aslında fena fikir gibi durmuyor…
Hele ki sonbaharda ikinci bir dirsek çıkaracağı bugünden görülen vaka sayısına yönelik beklentiler yükselmişken…