"Virüs dünyayı kavuran 1918 salgınına dönüşür"
Başlıktaki cümle, salgın ortaya çıktığı günden bu yana uyarıları ve alınması gerekli tedbirler konusunda toplumu uyaran bilim insanlarına ait.
Bunlardan biri Bilim Kurulu üyesi ve Halk Sağlığı uzmanı, Prof. Dr. Pınar Okyay, diğeri enfeksiyon uzmanı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, son ikisi ise virüsü en iyi tanıyan, bugüne kadar da adlarının yazılmasından hoşlanmayan iki önemli virolog profesör…
Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Okyay sohbetimizde önemli bir noktaya dikkat çekti, “Basamaklandırmadan, her şey tamam oldu bitti diye açılım yapıldı, insanların algısını yanlış yöne sevk etti” diye söze girdi.
Topluma evinde kapalı kaldığı günleri anımsatan yeni bir söylem geliştirilmesi gerektiğini de belirtti.
İTALYA GİBİ ÇIĞLIK ATMA NOKTASINA GELEBİLİRİZ
Prof. Dr. Okyay, Habertürk’ün yıllar önce kadına şiddeti gündeme getiren manşetinde olduğu gibi, toplumu şok eden bir çıkışa ihtiyaç duyduğunu belirtip ekledi:
“Acaba kendi vücut suyu akciğerine dolan bir hastanın boğulmayla mücadele eden görüntüsünü mü versek? Onun her gün doktorların psikolojilerini bozan hırlama sesini mi topluma dinletsek? Bunların bir an önce sağlanması gerekir.”
Hızlı açılımın getirdiği problemlerin yaşandığını da belirtip ekledi:
“İngiltere 50 kişi üzerindeki düğüne izin vermiyor, bizde 400 kişiden az düğün yapılmıyor; herkes sarmaş dolaş. İnsanlar kontrolü kaybediyor. Bilim Kurulu sorgulanmaya başlandı. Sağlık Bakanlığı verilerine kuşkuyla bakılıyor. Temaslı kişilere test yapılmaz oldu; oysa risk grubundakileri 7’nci günde teste tabi tutulacaktı. Filyasyon konusu da kalmadı.”
Bu tespitleri yaptıktan sonra uyarısı geldi:
“İtalya gibi çığlık atma noktasına gelebiliriz. Hepimiz çok kaygılıyız halk sağlıkçılar olarak. Hiçbir sistem bunu karşılayamaz.”
TURİSTLE GELEN RİSK
Ardından enfeksiyon uzmanı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ile sohbetim başladı.
Prof. Dr. Şenol, bir süredir farklı kıtalardaki virüslere dikkat çekip, bunların bir yerde toplanmasının yaratacağı risklere ve oluşması muhtemel mutasyona dikkat çekiyordu.
Bu tezini açmasını rica ettiğimde, akademik kimliğiyle bir ortaokul talebesinin anlayacağı seviyede aktardı.
Öncelikle virüslerin çok çabuk mutasyon, yani şekil değiştirme özelliğinin olduğunu belirtti.
“Mutasyonları sağ kalımlarına dönüktür. Kendilerinden vazgeçmeme tarafına gider ve bulaşıcılığını hızlandırır” dedi.
Virüse basınç uyguladığında bulaşma tarafına geçtiğini, basıncın azaltılması halinde de mutasyonların klinik olarak anlamlı hale gelmesine neden olduklarını belirtti.
ÜÇ ALT TÜR BULUŞURSA
Dünyada Covid-19’un üç alttürünün dolaştığını, birinin Çin ve ABD, diğerinin Avrupa, birinin de Türkiye’yi de kapsayan bu coğrafyada olduğunu anımsattı.
Bunların sadece mutasyona değil, yeni bir formata, genetik yapısı (Genom) farklılaşma yönüne gitme özelliklerinin bulunduğunu da belirtip sözlerini sürdürdü:
“Biz kapıları sonuna kadar açtık, turist bekliyoruz. Ancak farklı kıtalardan gelenlerle birlikte virüs de taşınabilir. Biz burayı hamur teknesi haline getirmeyelim. Bu genomların başka kıtalara girmesi, o genomun baskın haline gelmesi anlamına gelebilir; sessiz seyirden aktif seyir haline geçirebilir. Virüslerin mutasyon olasılığını arttıran yüksek bulaşma hızının kesilmesi kıta aşan virüsler arasında ilişkinin kurulmaması önemlidir.”
1918’DEKİ GİBİ, İKİNCİ DALGA AĞIR OLABİLİR
Bilimin Hindistan’ı veya Güney Amerika’yı kontrol edememe durumunda yeni bir durumla karşı karşıya kalınabileceği riskine dikkat çektiğini belirtti.
Bu aşamada korkutucu şu olasılıktan söz etti:
“Eğer kontrol edemezsek, hayvan insan ilişkisini kesemezsek, bu kez bizden hayvanlara atlayacak. Orada yeni bir re-kombinasyon olacak. Bu kez de Sars-Cov-3 diye bir şey gelecek. Sadece kıtalararası değil, bütün bulaşın önü kesilmelidir. Sadece ölümler olmasın diye değil, virüs güçlenmesin, birleşmeler yapmasın, yeni re-kombinasyonlar ortaya çıkarmasın diye de önlem alınmalıdır.”
Bunun nasıl bir sonuç doğuracağını da 1918’deki grip salgını örneğiyle verdi:
“Korkumuz virüsün 1918’deki gibi daha güçlü bir hale gelebilir olması. 1918 pandemisinde ilk dalga kendi kendine sönümlenmiş gibi durdu, sonrasında Ağustos’ta 2. dalga ile büyük pik gerçekleşti. Yani virüs kötü bir mutasyon yaptı; ölümlerin çoğu bu ikinci dalgada oldu.”
Dilerim üstümüzden ırak olur, benzer bir tablonun yaşanmasına yol açmaz.
ANKARA SIKINTILI
Ancak bugüne kadar salgının bir kamyonun yokuş tırmanması seviyesinde sakince seyrettiği Ankara’da dahi durum iç acıcı değil.
Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde vaka sayısı artınca Başkan Yavaş, dün ziyaretçi kısıtı getirdi ki bu aylar sonra yaşanan yeni bir durum.
Gelelim virologların bu konuya nasıl yaklaştıklarına…
Virüsün izolasyonunu yapan, aşı üzerine çalışan virologlar da Prof. Dr. Şenol’un kaygısına katıldılar ve özetle şu görüşü dile getirdiler:
“Bir coğrafyaya giden virüs oraya yerleşiyor. Genomu, yani genetik özelliği farklı olabiliyor. Gözü açık tutmak gerekir. Hocanın tespiti ve uyarısı haklıdır…”
İnsanların iç içe yaşamına orantılı olarak virüs de bildiğini yapıyor; bunun nereye dayanacağını kestirmek ise zor.
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada çılgın yükseliş gösteriyor.
Dilerim dejavu yaşanmaz, 1918’i bir daha yaşatmaz…
Umarım İçişleri Bakanlığı'nın 81 ile gönderdiği genelgesine de herkes uyar; aymazlık yapana da bir daha izin verilmez...