Önlem sıklaşmazsa çifte darbe olabilir…
ÖNCE düğünler yasaklandı, 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanlığı’nın “uzaktan” ve “dönüşümlü çalışma” ile ilgili genelgesi yayınlandı.
İkisi ardı sıra gelince, salgın döneminde yasaklama ve serbestleşme süreçlerini yürüten Halk Sağlı Kurulu’nun etkin ismi Prof. Dr. Levent Akın’ı arayıp ardı sıra gelen kararları sordum…
Anladım ki Nisan ayında bu sütundan yaptığı uyarısında da haklı çıkmak üzere…
O gün de aynı cümleyi kurmuş, hatta dizanteriden yola çıkarak örnekleme yapmış, salgının nasıl yayılabileceğini öğretici akademisyen duyarlılığında aktarmıştı…
Zaten ne zaman konuşsam herkesin anlayacağı seviyedeki basit ama içerik açısından yoğun ve etkileyici konuşmasıyla, “Mümtaz Hoca (Soysal) anlatıyor…” hissi uyandırdığı için keyifle dinlemiştim.
Sohbetimizde o gün söylediğini anımsattığı cümleyi tekrar etti:
“Çifte darbe olabilir…”
NE ANLAMA GELİYOR?
Ne demek istediğini yine kendi anlatımından aktarayım…
Covid-19 ile gribin belirtileri birbirine benzerlik gösteriyor.
Her ikisi de üst solunum yollarını etkiliyor, ateşi yükseltiyor, öksürük yapıyor, ciğerleri etkiliyor.
Dolayısıyla birbirinden ayırmakta zorlanılan bir durumla karşı karşıya kalındığı için “çifte darbe” kavramını kullandı.
Yani hem grip, hem de Covid-19 vakası ile karşılaşıp, test sonucu çıkana kadar da hangisi olduğu anlaşılamayacağı için sorunla karşılaşılabileceğine dikkat çekti.
İKİSİNİN İLACI DA AYNI
Hemen ardından, “buna karşın endişeye mahal yok” deyip rahatlatan şu cümleleri sıraladı:
“Hem koronavirüs hem de grip için aynı ilacı, yani favipravir ilacını kullanmamız yeterli. Zaten favipravir gribe karşı üretilmiş bir ilaç. Verdiğinizde gribi yok ediyor. Aynı zamanda da koronavirüsün etkisini azaltıyor. Belki yükümüzü artıracak ama tedavi aynı yöntemle yapılacağı için de rahatlatıcı etkisi olacak…”
Bu aşamada Cumhurbaşkanlığının genelgesini sordum, “Önce düğünler, ardından genelge geldi, sonbahardan bu denli çekiniyor musunuz?”
Prof. Dr. Akın, her zamanki “Doğrucu Davut” tutumunu değiştirmedi, “Tabii ki Eylül sonu, Ekim ve Kasım bizim için çok büyük risk üretiyor” dedi.
En büyük sorunun da küme salgını dediğimiz, “düğün, nişan, toplantı” gibi etkinliklerde enfeksiyon kapmaktan çok, ortak çalışma alanlarında oluşacak yayılmadan kaynaklandığını söyledi.
Nisan ayında da anlatmıştı, sonuçta bir düğünde eğer bir salgın söz konusuysa davetli listesinden kimler olduğunu bulup, onları karantinaya almak kolay.
Ama iş yerlerinde kimin, kimlerle hangi oranda temas ettiğini tespit olanağı yok.
Ayrıca bu kişiler ev ve işyerleri arasında toplu taşım kullanıyorsa, salgının yayılma etkisini daha da arttıracak.
Bunun önüne geçmenin yolunun da “uzaktan veya dönüşümlü çalışma” olduğunu belirtti.
“Kamu işyerlerinde çalışma sisteminin yeniden düzenlenmesi için gerekliydi, önemli ve olumlu karar alındı, genelge çıkarıldı” dedi.
ZATÜRRE AŞISI YAPTIRIN
Prof. Dr. Akın’a sonbahardaki salgından korunmak için ek önleme gerek olup olmadığını sordum.
Yanıtı net oldu:
“Zatürre aşısını muhakkak ama muhakkak yaptırın…”
Cümlesi bitmeden sözünü kestim:
“Levent hocam iyi de nereden alacağız? O denli pahalı ama eczanelerin hiçbirinde de yok… Hele bir 13 diye biten cinsi var ki onu bulmak çok daha zor…”
Benzer yakınmaları geçen hafta da duyduğunu ve üretici firma ile konuştuklarını belirtti.
Zatürre aşısının bir bölüm içeriğinin yurt dışından geldiğini, ancak İstanbul’da bileşiminin yapıldığını aktardı.
“Bana depolarının tıklım tıklım aşı dolu olduğunu söylüyorlar, demek depo ile eczane arasındaki tedarikte bir sorun var” yanıtını verdi.
Konuya bir daha el atacağını bildirdi.
Bunun dışında da maske, mesafe ve temizliğe dikkat etmemiz gerektiğini, bir süre sonra da grip aşısı yaptırmamız gerektiğini söyledi.
DAHA UÇAĞI ÇÖZEMEDİK, STADI NASIL ÇÖZECEĞİZ?
Bir yakınımın kızının hafta sonu yapılacak düğünün alınan kararlar gereği iptalinden duyduğum rahatsızlıktan olsa gerek, “Kurallara uygun düğün yapılabilir. Ama bir yandan düğünü, okulu yasaklarken, Türkiye Futbol Federasyonu seyircili maç yapma kararı alıyor. Bu çelişki değil mi?” dedim.
Prof. Dr. Levent Akın’ın sözlerinden anladım ki yakın geçmişte açılmasına karar verilen bazı yerler gibi bu konuda da karara katılma niyetinin olmadığını şu cümlelerden anladım:
“Tribünde maskeleri ile mesafeli oturmaları sağlanır, gol atıldığında bağırmaları, birbirlerine sarılmaları engellenir, omuz omuza zıplamalarının önüne geçilir ve stadyum da yine mesafeli bir şekilde boşaltılırsa sorun yok. Ama biz daha uçak yere indiğinde ayağa kalkmamalarını sağlayamadık. Önden başlayıp bölümler halinde inilmesini hayata geçiremedik. Bunu nasıl başarırız bilmem…”
Haksız değil, daha önce liglerin seyircili başlaması kararında da tutumunu net koymuştu.
Şimdi de görüyorum geri adım atma niyetinde değil.
İSTANBUL DERSİNİ ALDI ANKARA SALGINA UĞRADI
Kentlerdeki salgın durumu üzerinde de konuştuk.
İstanbul’un çok daha iyi noktada olduğunu belirtip, şunları söyledi:
“Özellikle 65 yaş üstüne ilişkin kararlarda çok iyi durumda. Maske konusunda da diğer kentlere göre daha iyi, İstanbul dersini iyi çalıştı ve sonucunu görmeye başladı… ”
Öğrenci ve bürokrat kenti olması nedeniyle yarısı boşalan Ankara’nın neden bu denli salgınla yüz yüze kaldığını sordum.
Yanıtı aynı açıklıkta oldu:
“Orta Anadolu gelenekleri Ankara’yı etkiledi; düğünlerden çok bulaştı. Ankara tatile çıkmıştı, dönenler de salgını beraberinde getirdi. Bu ay sonuna doğru Ankara daha da artabilir. O nedenle düğün, nişan gibi etkinlikler Ankara’da da yasaklandı…”
Kamu kurumlarında uzaktan ve dönüşümlü çalışma ile salgının önüne geçilmesinin de sağlanabileceğini bildirdi.
Prof. Dr. Akın gelecek iki ay açısından çok umutvar olmadığı gibi endişeliydi.