Aşıda "maskeli kod kırımı": %91.25 oranında koruyor
ÇİN firması Sinovac’tan gelen aşının Faz-3 çalışmalarını Brezilya ve Endonezya ile birlikte aynı zemin üzerinden yürüttüğümüzü sanıyordum.
Meğer öyle değilmiş.
Türkiye Brezilya veya Endonezya ile bağlantılı bir Faz-3 çalışmasına katılmamış, doğrudan kendi yaptığı aşılar üzerinden çalışmasını yürütmüş.
Dolayısıyla Faz-3 dediğimiz, aşının gönüllülerde denemesinin yapıldığı tıbbi sürecin tüm sorumluluğunu Türkiye kendisi üstlenmiş...
Nitekim bu kapsamda Çin, yani Sinovac aşısının dünyadaki erken dönem ilk açıklayıcısı oldu.
Bilim Kurulu toplantısı sonrası yapılan Faz-3 çalışmalarının %91.25 oranında koruma sağladığına tanıklık edildiğini duyurdu.
Brezilya’dan da bir açıklama gelmişti, ancak bu Enstitü’nün açıklamasıydı, bu denli rakamlarla ortaya konulmuş net veri değildi.
Bu da gösterdi ki, Brezilya’dan gelen sonuçlar Türkiye’deki çalışma için veri seti oluşturmayacak.
Nitekim BioNTech laboratuvarında çalışılan Pfizer aşısı için de İngiltere’de aynı süreç takip edildi.
Nasıl ki orada bağımsız bir grup, aşı çalışmasını yürütenlerin dışında ekinliğini ve güvenliğini takip ettiyse, Türkiye’de de aynı şekilde gerçekleşmiş.
Dolayısıyla, Brezilya’da sonuçların 15 gün sonraya ertelenmesine gerekçe olarak Sinovac şirketinin ileri sürdüğü, “diğer ülkelerdeki çalışmaların tamamlanmasını beklenmesi” gerekçesiyle ilgisi yokmuş.
BAŞAĞRISI VE YORGUNLUK
Türkiye de Faz-3 ara değerlendirme kararına…
Sağlık Bakanlığı’nda önceki gün yapılan toplantıda aşılar gelirken bir ara değerlendirmeye ihtiyaç olduğu kararına varılmış.
Bunun için de iki yol vardı; biri tamamen kod kırmak diğeri de “maskeli kod kırma” diye de adlandırılan yöntem.
Yani, kime ne yapıldığı, kimin gerçek aşı, kimin plasebo aldığı bilinmeden, en üstte bu verilere sahip bir kişinin genel tablo içinde veri sunumu.
Yani yüzlerin kapatılıp, maskelenerek genel durum değerlendirilmesi yapılması.
Aktarıldığına göre en üstte bir kişi gönüllülerden kime gerçek, kime plasebo yapıldığından haberdarmış; bir tek onun elinde hangi numaralı aşının gerçek olduğuna ilişkin veri varmış.
Dolayısıyla plasebo yapılanların koronavirüse yakalanma oranı ile aşı olanların oranlarını karşılaştırmasını yapmak kolaymış.
Bilim Kurulu toplantısında aşı çalışmasını yürüten Prof. Dr. Serhat Ünal’ın da dün açıkladığı gibi genel tablo içinde aşı yapılanlarla, gerçek aşı olmayanlar arasındaki fark ciddi açılmış.
100 KAT DAHA ETKİLİ
Aşı yapılanların sadece binde dördünde, yani 752 kişiden sadece üçünde, o da farklı nedenlerle semptoma rastlanırken, plasebo olanlarda virüse yakalanma oranı %4,56 olmuş.
Yani aşı olanların neredeyse 100 kat daha fazla korunduğu ortaya çıkmış; aslında bu da aşının etkisini göstermek açısından önemliymiş.
Güvenliğine ilişkin veriler de yine %2 gibi önemsenmeyecek düzeyde kalmış, onlar da genel olarak baş ve kas ağrısı şeklinde kısa sürede görülen etkiler oluşturmuş.
Yani aşı olanlarda eğri yatay seyrederken, olmayanlarda virüs kapma oranı yukarı doğru seyretmiş.
Hatırlanırsa bir süre önce Pfizer da benzer bir tablo yayınlayıp, aşı olanlarda eğilim tamamen yatay giderken, plasebo, yani gerçek olmayan aşı yapılanlarda hastalık kapma oranının yüksekliğine atıf yapmıştı.
Buna da “maskeli kod kırma” deniyor…