Öteki üzerinden…
SON dönem siyasette yaşanan gelişmelerin tek bir izahı var, her biri ötekini tabanı üzerinden vurmaya çalışıyor.
Tabanların bir zamanlar öteki kabul ettiğiyle kurduğu yakın ilişkiyi eskiyi anımsatarak bozup, birlikteliğini sürdürmesini engellemeye uğraşıyor.
Bir yandan da ideolojilere dayalı klasik ittifak yapılanmalarına dönüşün yolunu açmayı amaçlıyor.
AK Parti’nin CHP’ye aşırı yüklenmesi, MHP’nin HDP’yi ağırlıklı hedef haline getirip kapatılması için bastırmasının gerisinde de bu var...
Veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim erkleriyle arası iyi olmayan SP’nin etkin ismi Oğuzhan Asiltürk’ü evinde ziyaretiyle hedeflenen de aynı kitle...
CHP’nin muhafazakar ve milliyetçi kesime dönük mesajlarının gerisinde de aynı siyaset var…
İYİ Parti lideri Akşener’in partisine yönelik salvoları geri çevirme uğraşının nedeni de benzer politikaya dayalı…
DERİN BLOKLAŞMA
Şunu hemen belirteyim ki bu politikaların anında etkili olacağı sanılmasın.
Çünkü ardı sıra gelen seçimler seçmen bloklaşmalarında derin yarılmalara ve uçurumlara yol açtı.
Dolayısıyla rol modellerin birinden diğerine geçişinin önemi kalmadı...
Bırakın rol modellerini, partilerin liderlerinin seçmenini toplu olarak bir ittifaktan diğerine taşıyabilecek istiab haddi yok…
En iyi örnek Saadet Partisi (SP) Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Oğuzhan Asiltürk…
Asiltürk'ün uzun süredir SP lideri Temel Karamollaoğlu ile politik yaklaşımda ayrı düştüğünü bilmeyen yok.
Karamollaoğlu’nun proaktif politikasının tabanda yarattığı etkili ağırlık, SP içinde, "Bizim politbüro" diye tanımlanan gelenekçi kesimin etkin olmasının önüne geçti.
Bunu vurgularken, Asiltürk’ün SP teşkilatı üzerinde belirli bir ağırlığının olduğunu yadsımıyorum.
Ancak RP döneminden bu yana devam eden, “gelenekçi ve yenilikçi” çekişmesinin SP’de tam unutulduğu dönemde yeniden anımsanmasının bir etkisinin olmayacağı da açık.
SP'nin genç neslinin Karamollaoğlu politikalarına yöneldikleri mitinglerde net görülüyor olsa da oldum olası CHP'ye soğuk bakan SP'de taban bulmuş muhafazakar kesimde efekt yaratmaz da değil.
MUHAFAZAKARLARA MESAJ
Ayrıca geçen üç seçimde SP ile Millet İttifakı bileşenleri sağlıklı bir işbirliği yürüttü; bir çok konuda aynı politik bakışa sahip olduklarını da sergileme olanağını buldu.
Uzun aradan sonra SP, TBMM’ye milletvekili sokma olanağını da bu sayede yakalamış oldu.
Nitekim Erdoğan’ın Asiltürk ziyareti sonrası SP Milletvekili Abdülkadir Karaduman’ın her ziyaretten bir ittifak çıkmayacağına yönelik açıklaması da bunun göstergesi.
SP'nin etkin isimleri ile dünkü konuşmamdan çıkardığım şu ki, CHP ve İYİ Parti ile Millet İttifakı dışı işbirliğine dayalı birlikteliği olan partinin yeni bir arayışı şu aşamada yok…
“OYNAYAMIYORSAM OYNATMAM DİYOR…”
SP'nin etkin isminin şu cümlesi de dikkat çekiciydi:
“Oynayamıyorsam oynatmam oyunu bu partide uzun süre önce noktalandı…”
“İnatçı muhafazakarlar” diye tanımladıkları seçmen kitlesinin, bir ziyaret ile farklı bir başka yöne hareketinin zor olduğunu da kayda geçirdi.
Bütün bunları söylerken adının yazılmasını istemedi; anladığım şu ki teşkilat üzerinde etkisi hala süren Oğuzhan Asiltürk ile karşı karşıya gelmekten veya ona karşı duruyor görüntüsü vermek istemiyor.
İYİ Parti'deki duruma gelince...
Uzun süredir İYİ Parti yönetimini Cumhur İttifakı'nın içine çekme gayreti vardı.
Olamayacağı görülünce bu kez İYİ Parti tabanını çekme harekatı başladı...
MHP lideri Bahçeli aracılığıyla yuvaya dön çağrısıyla başlayan propaganda süreci kesintisiz devam ediyor.
Bu yapılırken HDP'nin kapatılması üzerinden yürütülen siyasetle de MHP dışındaki milliyetçi tabana mesaj veriliyor.
Terör ve HDP karşıtlığı üzerinden tabanın diğer partilere kaymasının da önü kesilmeye çalışılıyor.
İYİ Parti lideri Akşener'in, “Madem HDP'nin kapatılmasını istiyorsunuz neden Yargıtay’a gidip başvurmuyorsunuz?” sorusunun gerisinde de gelen baskıya karşı bumerang etkisi yaratmak yatıyor.
Bunun yanı sıra İYİ Parti lideri parti kapatma konusunda AK Parti ile MHP arasında gördüğü çatlağı da genişletmek istiyor. “HDP KONUSUNA AYNI MERCEKTEN BAKIYORUZ”
Nitekim sözleri karşılık buldu ve MHP lideri Bahçeli dün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı HDP hakkında parti kapatma davası açmaya çağırırken, adım atılmadığı takdirde kendilerinin başvuru yapacağını açıkladı.
Bu da Ankara’da daha önce AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ve Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın parti kapatmaya sıcak bakmadıklarını belirten açıklamalarına karşı duruş gibi değerlendirildi.
Hatta muhalefet partileri içinde “Bahçeli’nin AK Parti ile fikir ayrılığı derinleşiyor, ayrılmaya zemin hazırlıyor” yaklaşımlarına neden oldu.
AK Parti ve MHP’nin etkin isimleri ile yaptığım konuşmalardan yola çıkarak şu cümlelerini yazabilirim:
“HDP konusuna aynı mercekten bakıyoruz, bir tek ayrı gayrımız söz konusu değil…”
Nitekim MHP liderinin hemen ardından yayınladığı Cumhur İttifakı ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına desteği konusundaki açıklaması da bunun yansıması...
MHP'de üzerinde durulan HDP hakkındaki son iddianame; eskilerine göre çok daha gerçekçi olmakla birlikte delile dayalı tanık ifadelerinin çok daha etkili şekilde yer aldığı noktası.
Bunun HDP'nin kapatılma sürecini kolaylaşacağı inancı da MHP’de yüksek.
Ancak dava sonuçlanmadan Yargıtay Başsavcısı iddianameye dayalı bir adım atar mı, bunu da süreç gösterecek.
MİLLİYETÇİ SEÇMENE YÖNELİK
Bütün bunlara karşın, propagandanın odak noktasının milliyetçi seçmen tabanında yoğunlaşması milliyetçi seçmende kafa karışıklığına da neden oluyor.
Millet İttifakı bileşenleri de bunu gördüğü için muhafazakar ve milliyetçi kesime, hedefler etrafında buluştukları algısını verirken, sürekli birbirlerine gerçekleştirdikleri ziyaretlerle de güç birliği gösterisinde bulunuyor.
Aynı zamanda "Cumhur İttifakının yalnızlaştığı" algısını yaratmayı hedefliyor.
Ancak Erdoğan'ın uzun süredir devam ettirdiği dış politika üzerinden iç politikayı dizayn etmeye dönük politikası milliyetçi muhafazakar kesimde etkili oluyor.
Bu coğrafyada söz sahibi lider imajını, Libya ve Yukarı Karabağ'daki askeri üstünlükle yüksek duygu boyutuna taşınırken, petrol ve doğalgaz aramalarıyla daha dinamik hale getiriyor ve "beka" algısıyla sağlam ve kalıcı etkiye dönüştürülmek isteniyor.
Ancak bunun aynı etkiyle devamı, son tahlilde o seçmenin cebindeki ekonomi ile mümkün....
Hükümet de bunu AB sürecini yeniden canlandırıp, Mart ayında gelebilecek yeni ekonomik baskıların önüne geçmekte arıyor.
Daha önce de belirttim, seçim mevsimi erken geldi ve uzun sürecek…
Sonuçta nasıl bir yöne gider, onu da zaman gösterecek.
Ancak, hemen belirteyim bugün yaşananların ötekinin tabanını anında etkileyeceğini sanan yanılır…
Siyasette her zaman iki ile ikinin toplamı ve çarpımı dört etmez...