Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        AVRUPA Birliği'nin uzun süredir unuttuğu Türkiye’yi bir anda hatırlamasının nedeni sanılmasın ki müzakerelere hız vereceğinden.

        Yapılmak istenen Türkiye’yi uzun yıllardır AB tam üyelik sürecinin dışında tuttuğu süreci resmi hale getirmek.

        Şunu belirteyim ki Ankara da ilişkilerin yeni bir yol haritasına bağlanmasından hoşnut ama yöntemini ve yeni yol haritasının yeni getirilerini birlikte tayin etmek kaydıyla…

        Görünen o ki Türkiye’ye yaptırımların da gözden geçirilmesine karar verilen Mart’taki AB liderler zirvesine kadar da sürecin hal yoluna konulması hedefleniyor.

        Zaten AB, Dış Politika Yüksek Komiserliği’ni Türkiye ile ilişkilerin tam üyelikten çıkarıp, yeni bir modele bağlanması konusunda yetkilendirmişti.

        MART’A KADAR SIKI TRAFİK

        Bu kapsamda bu ay boyunca, hatta Mart’a kadar AB ile sıkı temas süreçlerine tanıklık edeceğiz.

        İlk adımı geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB üyesi ülkelerin büyükelçileri ile buluşmasıyla atıldı.

        Bunu kendisinin de vurguladığı gibi “ani bir şekilde gelişen” Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Ankara ziyareti oldu.

        Bunu Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Brüksel gezisi takip edecek, ardından AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in birlikte gerçekleştireceği Türkiye ziyareti ile devam edecek.

        REKLAM

        AMAÇ YENİ BİR RAY DÖŞENMEK

        Hepsinin gerisinde yatan neden de bir süredir Ankara’da altı çizilen, kör topal ilerleyen AB ile müzakere sürecinin yeni bir raya oturtulması…

        Hemen belirteyim, bu yeni rayın döşeli olduğu güzergah AB’ye tam üyeliğe götürmüyor; tam tersine oradan uzaklaştırıyor ama ilişkileri taşınabilir hale getiriyor.

        Tam üyelik müzakere sürecinin döşeli olduğu rayları da kimse yerinden sökmek istemiyor…

        Gerekli olursa kullanılmak için üzerinde tren işlemez şekilde bırakmayı hedefliyor.

        Ankara ise Gümrük Birliği, vize serbestisi, Suriyeliler için ekonomik paketin yeniden düzenlenip, ödeme koşullarının kesin karara bağlanması, Doğu Akdeniz Konferansı düzenlenmesi ve KKTC’nin de tam yetki ile katılması dahil birçok konuda adım atılmasını istiyor.

        AB ile süreçleri yakından takip eden TEPAV AB Çalışmaları Merkez Direktörü Nilgün Arısan Eralp, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden düzenlenmesi konusunun iki tarafta da mevcut olduğunu belirtti.

        YENİ BİR İLİŞKİ MODELİ

        Eralp, Washington’da yarın göreve başlayacak Biden ekibi ile AB’nin Türkiye üzerinde uzlaştığını da anımsatıp ekledi:.

        “AB bu süreçte Türkiye ile müzakere sürecini askıya almayacak; ne biz ne de onlar bunu ister. Ama Gümrük Birliği’nin modernize edilmesi, dış politikada yüksek düzeyli diyalog, mültecilerle ilgili yeni bir anlaşma ve ödemelerin yeni bir şekle bağlanması, Erasmus öğrencileri veya AB ülkeleriyle iş yapan işadamlarına vizenin kolaylaştırılması gibi yeni bir ilişki modeli sunuyorlar…”

        Bu konuda bir metin hazırlığının yapıldığını da anımsatan Eralp, yeni dönemde bunların nasıl şekilleneceğinin görüleceğini belirtti.

        AB Konseyi ve Komisyonu başkanlarının Türkiye ziyaretinde bu yol haritasının bir şekilde netleşmesini beklediğini de belirtti.

        Anlaşılan o ki Kıbrıs’ta uzun yıllardır devam eden zoraki birleşmede olduğu gibi AB sürecinde de yaşanan uzun yıllara dayalı olmayan birlik arayışları, anlaşmalı bir şekilde ayrılığa dönüşüyor.

        Bu nereye götürür bugünden kestirmek zor…

        Fatih'e mektup

        Fatih'e mektup
        0:00 / 0:00

        Sevgili Fatih

        Sana bu satırları yazmamın nedeni, dün benden istediğin yanıtlar…

        Otuz yıllı aşkın kadim ve can dostluğu bulunanların bir telefon uzağındaki arkadaşına ulaşıp yanıtını alması kolaydır...

        Anlıyorum ki edindiğimiz bilgi ve tecrübe birikimini birbirimize aktarmakla kalmayıp, okurla da paylaşılmasını istiyorsun.

        Ben de Prof. Dr. Celal Şengör Hoca gibi sana mektupla yanıtımı yollamak istedim ki okuyucular da bilgi sahibi olsun…

        Bu kapsamda, “Söyle de öğrenelim…” diye yüklediğin görevi seve seve yerine getirmek için sabah Sağlık Bakanlığı’nın etkin ve yetkin isimlerine ulaştım…

        Yönelttiğin şu soruyu olduğu gibi aktardım:

        “Günde 1 milyon 300 bin kapasitesi olan bir sistem, sağlık personeli gibi, el altında olan, zaten hastanelerde, kliniklerde bulunan 1 milyon 150 bin kişiyi 4 günde aşılayamıyorsa bu günlük 1 milyon 300 bin kapasite neyin kapasitesi?”

        Dediler ki:

        “Aşıla Programımız randevu sistemi ile çalışan bir uygulama ve 35 bin merkezimizde günlük 1.3 milyon aşı yapabiliriz. Ancak bazı sağlık çalışanlarımız ileri tarihe randevu almış. Bazıları da yakın geçmişte Covid-19 virüsü kaptığı ve antikoru yüksek olduğu için aşı yaptırmak istememiş olabilir. Bizim için önemli olan her talep edenin aşıya ulaşmış olması. Bir tek kişi dahi yok ki bulamadığı veya randevu almakta zorlandığı için aşısı yapılamamış olsun. Sistemden talepte bulunan her kişiye talep ettiği tarih, yer ve saatte aşısı yapıldı. Eğer sonradan başka yerde aşı yapılmak istediyse, gittiği yerde randevusu tekrar düzenlendi ve aşısı yapıldı…”

        Tabii ki bütün bunlar aşının gelmesi halinde olacak…

        Ben bunu söyleyince, elde olan 3 milyon aşının 800 bin kadarının kullanıldığı anımsatıldı.

        Toplam 1.3 milyon sağlık çalışanının ikinci kol aşılanmasına da yetecek miktarda doz bulunduğuna da dikkat çekildi.

        Sağlık çalışanlarından bazılarının aşı olmayı ağırdan aldığını, ileri tarihte randevu talebinde bulunduğunu bildirdi…

        Gelelim diğer soruna…

        Hani diyorsun ya, “Bakanlıktan bir yanıt beklemiyorum ama Sağlık Bakanlığı’nın müthiş sistemini anlata anlata bitiremeyen sevgili Muharrem Sarıkaya belki beni yanıtlar...”

        Bilirsin ki Bakanlık adına sözcülük yapmak, haddim de üslubum da değil…

        Ama yerinde gördüğüm ve nasıl çalıştığına tanık olduğum sistemi elimden geldiğince sana aktarayım…

        İyi bir yazılım geliştirilmiş, olası problemler gözetilerek programlanmış.

        Aradan gireyim, ‘bir tane afırıp kola çaktırayım’ cingözlüğüne sistem kesinlikle izin vermiyor.

        Yere düşürülüp kırılan şişe için dahi yazılım geliştirilmiş; yerden çekip kola zerk edeyim desen olmaz...

        Bu arada belirteyim, Bakanlık yetkilileri ile konuştuğum saatlerde 35 bin merkezde 800 bin civarında yapılan aşılama içinde 10’lu rakamlarla ifade edilecek fire vardı…

        Almanya’nın 9, İngiltere’nin 20 günde geldiği sayıya Türkiye’de 3 günde ulaşılmış olması, büyük olasılık ki aşılama konusunda geçmiş birikimden kaynaklı…

        Ne de olsa ben, sen ve çağdaşlarımız 14 kadar aşı olduk; sol omzu üç aşı şehreli olan nesildeniz…

        İşin başındakilerin bir cümlesini daha sana aktarayım:

        “Bizim bu sistem yazılımını Türklere göre Türkler üretti…”

        Bu söz beni geçmişe götürdü.

        Hatırlar mısın, yıllar önce ASELSAN’da taksimetreyi üreten birimin başındaki mühendis, “Ayarını değiştirip fazla ücret yazdıramaz mı?” soruşumuza şu yanıtı vermişti:

        “Bu taksimetreyi üretenin de bir Türk olduğunu unutmayın…”

        On yıllar sonra aynı cümleyi duymak ne hazin…

        Sevgili Fatih, takıldığın bir yer veya konu olursa yine yazabilirsin…

        Sevgiyle kal,

        Muharrem

        Diğer Yazılar