Çöken zemini Biden ile onarmak...
ANKARA-Washington ilişkileri kabul edelim ki Suriye’de yaşanan gelişmelerden bu yana 8 yıldır iyi gitmiyor.
Oysa ilk göç hareketi başladığında Washington Ankara’nın yanında daha fazla görünür olurken, sorun Brüksel ile yaşanıyordu.
Ancak beklenildiği gibi seyretmedi, günün sonunda ikisi ile de sorunlu hale geldi.
Zaten Barak Obama döneminde Irak kaynaklı kör topal çalışan sorun çözme mekanizmalarını daha da çalışmaz hale getirdi, ilişkileri de başka zemine taşıdı.
GELENEKSEL İLİŞKİ ÇÖKTÜ
Var olan bu süreç Trump’ın göreve gelmesiyle “geleneksel ilişki zeminin” de çökmesine neden oldu, kurumsal görüşmeler yerini bireysel temaslara bıraktı.
Bunda Türkiye’nin bölgede daha aktif bir rol oynama çabasının da katkısı olduğu bir gerçek.
Asıl hedef terörizm ile mücadele olsa da bir zamanlar egemenliğini sürdürdüğü topraklarda yaşanan kargaşa döneminde akrabalarını korumak, bir anlamda bölgenin en güçlü ordusu olduğunu sergilemek Ankara açısından önemli bir manevra alanı oldu.
Başarılarla da sonuçlandı, El Bab ile başlayıp, Afrin, İdlib ile devam eden proaktif süreç, ardından Doğu Akdeniz ve Libya ve son olarak da Dağlık Karabağ hamleleri ile zenginleşti.
Bu da her iki taraf da bir zamanlar Irak, Afganistan, Somali’deki gibi stratejik müttefikliğinin gerektirdiği ortaklığın koşullarını tüketti, tam tersine çatlak yarattı.
Müttefiklik, NATO görevleri ile sınırlı kaldı.
RUSYA İLE ARAYÜZ İLİŞKİSİ
İşin ilginç yanı, Ankara bu süreçte karşı olduğu, muhalefetinde bulunanla ittifak yapan Rusya ile sorunlu alan işbirliğini geliştirdi.
Suriye’nin yanında Libya, Doğu Akdeniz ve son olarak da Dağlık Karabağ’da yaşananlar bunun en iyi örneği...
Mücadele ettiği Şam, Erivan, Tobruk ile hareket eden Moskova ile ara yüz oluşturdu; bu sahalarda ortak operasyon alanları yarattı; bir zamanlar ABD güçleri ile yaptığına benzer şekilde Rus askeri ile devriye atar oldu...
Bununla da kalmadı, Washington ve Brüksel’in kaşlarının kalkmasına neden olan şekilde Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alımını gerçekleştirdi.
Bu durum bürokrasiden hoşlanmayan iki lider arasında problem oluşturmasa da kurumlar arasındaki gerilimi gittikçe yükseltti.
Zaten savunma sanayiindeki ticarette güvenilmez müttefik imajından dolayı sorun yaşadığı Washinton ile kurumsal ilişkilerini askıya alınmasına yol açtı.
Beklenen oldu, kurumlar ağır basıp F-35 sisteminden Türkiye’yi çıkardı, yetmedi bir de NATO müttefikine yakışmayacak şekilde Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına aldı...
Sınırının ötesinde yeni bir Kürt devletinin adımlarının atıldığı YPG/PKK’ya desteği de ilişkilerin enfekte olmasını daha da arttırdı.
Kabul edelim ki iki tarafın kurumsal hafızasında çok dosya birikti.
TÜRKİYE’Yİ İYİ BİLENLER EKİBİ
Biden yönetiminden masada olan bu denli ağır dosyaları bir çırpıda çözmesi olası değil; daha da önemlisi bir zamanlar YPG’nin yanında yer almış iki isimden birini bu bölgenin sorumlusu, diğerini de Savunma Bakanlığı’na getirmesi de bunun bir çırpıda çözüme kavuşmayacağının göstergesi...
Ancak durum o denli vahim de değil, özellikle CIA’in başına bu bölgeyi iyi bilen, ancak diğerlerinin aksine Türkiye’ye takdirini göstermekten çekinmeyen birini getiriyor olması da önemli.
Unutulmamalı ki Biden da yakın zamana kadar ABD Başkan Yardımcısı olarak bu bölge dosyalarına hakim bir isimdi.
PROAKTİF DIŞ POLİTİKA
Gelelim ilişkilerin nasıl şekilleneceğine…
Ankara’da hükümet, uzun süredir toplumun var olan imparatorluk ruhunu da okşayan şekilde dış meseleleri iç politikaya adapte edebiliyor.
Müttefik ilişkisini gözeterek dışarıda kendini sınırlamak yerine, politikasına uygun dış politikaya üretiyor; bundan da önemli kazanımlar elde ediyor.
En belirgin olanı da herkesin terk ettiği veya çekindiği dönemde Libya ve Dağlık Karabağ’da gösterdiği atak ve elde ettiği başarılar.
Birinde çökeceği sanılan Trablus hükümetini, Rusya’nın Şam’da yaptığı gibi uluslararası muhatap haline getirdi, diğerinde ise Rusya’dan herkesin çekindiği zeminde askeri gücü ile 30 yıldır çözüm bekleyen meselenin Azerbaycan lehine sonuçlanmasında aracı oldu.
Bütün bunlar da Türkiye'nin jeopolitik öneme sahip etkin güç olduğu konusunda ötekilerin şapka çıkarmasına yetti.
Ancak günün sonunda nasıl sonuçlanacağı da önemli...
Şurası açık ki, Yunanistan son uçak alımları ile önemli bir atılım yaptı; Türkiye ise CAATSA yaptırımları dolayısıyla 2021’de terk etmeyi planladığı jetlerinin yerine koyabileceği yeni bir savaş uçağı yok.
Bunlar işin askeri tarafı…
Dolaylı olarak Doğu Akdeniz ve Ege’deki durumu da etkiliyor; hele de Washington'un uzun süredir Avrupa'ya sıkıştırılmış sıvı kaya gazını satma çabasını coşturuyor...
Bir diğeri de her Demokratların genel davranışında yer tutan insan hakları ve demokrasi ile ilgili durum; yani uzun süredir rastlanmayan tepkinin tekrar üremeye başlama ihtimali…
Irak, bölgedeki Kürtler, DAEŞ ile mücadele, mülteciler, FETÖ gibi dosyalar da cabası.
KENDİ DERDİ DAHA ÇOK
Ancak unutulmamalı ki, Biden’ın gelir gelmez Türkiye dosyasını birinci öncelikli konu olarak masasına alacağı da beklenmemeli.
Trump’ın geride bıraktığı onca sorunu dururken ve bunları öncelikli mesele olarak masasına taşıyacağını kimse beklemesin.
Belki bugünden yarına olmaz, ama Ankara Washington teması bundan böyle Avrupa Birliği ile olan ilişkileri de tayin edecek.
Çünkü Türkiye’ye karşı ortak politika belirleme kararı aldılar; bunu da açıktan raporlarında yazdılar.
Dolayısıyla bu gelişme Ankara'nın geçmişten bu yana kullandığı, Brüksel krizini Washington üzerinden veya Washington krizini Brüksel veya Berlin üzerinden çözme yöntemini elinden alıyor…
KURUMSAL YAPILARIN DURUMU
Daha ilerisi Biden’ın ilişkileri kurumsal zeminde yürütme kararlılığı da bir başka sorunlu alan; çünkü Türkiye’de uzun süredir kurumsal yapılar yeni sisteme adapte olamama sorunu nedeniyle dağınıklık yaşıyor.
Bu da ABD Dışişleri, Savunma bakanlıkları ile siyasetçilere destek veren teknokrat kadrolarına oturmuş Türkiye karşıtlığını silmek için güçlü bir bürokratik atakta bulunulmasının önünü kesiyor.
Elbette iki ülke ilişkileri bir Başkan’ın değişimi ile bambaşka bir zemine savrulmayacak.
Biden yönetimi de en kötü ilişkinin yaşandığı başkanlar döneminde dahi görülmeyen tarzda Türk halkının nefretine yol açan adımlar atmaktan uzak duracak…
Ancak ilişkilerin yeniden iyi bir zemine taşınabilmesi de ancak iki ülkenin karşılıklı adımıyla olabilecek...