Disiplin geliştiren demokrasinin darbesi
ADINI ilk duyduğumda Asya’da uzun yıllardır hissedilmeyen demokrasi rüzgarını tufana çevirecek kadın olarak bakmıştım...
Güney Asya’da bizim neslin “Daha fazla Vietnam” diye attığı sloganlarının ardındaki isim Ho Chi Minh’den 20 yıl sonra, yeni bir demokrasi lideri doğuyor düşüncesini aşılamıştı...
Asya'nın altında dil gibi uzanan ülkelerin umudu, sesi olmuştu...
Özgürlük, çok seslilik, çoğulcu demokrasinin kahramanı olarak çıkmış, askeri vesayetin önündeki tüm engelleri kaldırmak için mücadeleye başlamıştı...
Yeni nesil mücadele yöntemi olan “yumuşak güç” sahip olduğu Budizm gibi şiddetsiz direnişinin en önemli sembolüydü...
Kadındı, inançlıydı, kararlıydı...
BABASININ ORDUSUNA KARŞI
O günlerde bizim için adı Burma olan ülkenin, sonradan suikaste kurban giden babası Aung San’ın kurduğu modern orduya karşı mücadele bayrağını açan kahraman kadınıydı...
Oxford Üniversitesi’ni bitirdikten sonra mücadele bayrağını açmak için ülkesine dönmüştü...
Sovyetlerin yıkıldığı yıllarda uzak Asya’dan yükselen bir devrimciydi...
Ülkesine döndüğünde babasının kurduğu ordu tutuklayıp hapse attı.
Yılmadı, bir çok demokrasi savunucusu gibi Aung Suu Çii’nin mücadelesine güç veren ilk adımı oluşturdu...
Ordu uzun süre tutuklu tuttuğu Çii hakkında açıklama yapmadı.
Bu durum batının harekete geçmesine yetti...
BM başta olmak üzere ABD ve İngiltere’nin girişimleri sonuç verdi ev hapsine alındı.
MÜCADELEBSİ NOBEL İLE ÖDÜLLENDİRİLDİ
Yılmadı, mücadelesine devam etti.
Cuntaya karşı kararlı direniş mücadelesi dünyanın dikkatini çekti.
Askeri vesayet altındaki birçok ülkede umudun sesi oldu...
Adı Myanmar olarak değişen ülkede, dini inanışı olan Budizmin de getirdiği şekilde barışçıl ve şiddetsiz şekilde askeri yönetime karşı sürdürdüğü mücadele, 1990’da Rafto ve Sakharov Düşünce Özgürlüğü, bir yıl sonra da Nobel Barış Ödülü’nü getirdi.
Ev hapsinde olduğu için Nobel ödülü almaya çocukları gitti; ölen eşine son görevini yapmasına dahi izin verilmeyen yıllardı...
Nobel sonuç doğurdu, ülkesinde yapılan seçimlerde sandıktan Başbakan olarak çıktı.
Ancak cunta yönetimi ev hapsinde tutulduğu için görevi üstlenmesine izin vermedi.
Çii, 20 yıl sonra 2011’de eski Devlet Başkanı Thein Sein’in getirdiği reformlarla serbest kaldı.
Bir yıl sonra yapılan seçimde de Başbakan seçildi, 2015’teki seçimde sandıktan Devlet Başkanı olarak çıktı.
Ancak eşi ve çocukları İngiliz vatandaşı oldukları için Anayasa gereği bu görevi üstlenemedi...
Aung Suu Çii için ara yol üretildi; Devlet Konseyi Başkanlığı ve Dışişleri Bakanı unvanını aldı, aslında gölge Devlet Başkanlığı yapmaya başladı.
TROPİKAL DEMOKRAT
Dünya onu saçlarının arasına yerleştirdiği tropikal çiçekler ile simgeleştirdi...
Demokrasi kahramanı sonraki yıllarda ordu ile yönetimini özdeş hale getirdi...
Hatta zihniyetini de değiştirdi...
Babasının kurduğu, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) avukatlığını yaptığı ordu, bir süre önce iktidarından alaşağı etti ve 30 yıl sonra olduğu gibi yine bilinmeyen bir yerde ev hapsine kapattı...
BİR HAZİN HİKAYE
Bu durum aslında yıllarca askeri rejime karşı direnmiş, insan haklarını savunmuş, cuntanın en cevval mücahidi olmuş bir kişinin geldiği önemli bir noktaydı.
Veya, 1948’den sonra ilk kez sivil bir iktidarın kendi elleriyle kurduğu tuhaf modelin altında kalmasının hazin hikayesiydi...
Önce babasının kurduğu modern ordunun içindeki kendisine aykırı isimleri temizledi...
İşbirliği içinde davranacakları, kendisine biat edeceklerin komutanlıklarda önünü açıldı...
Yeni yönetimin adına süte dökülmüş acı biber gibi, “Disiplin geliştiren demokrasi” adını verildi.
Yeni Anayasanın temelini de bunun üzerine kuruldu; orduyu Meclis ve yargı denetiminin dışına çıkardı.
Yetmedi, parlamentonun dörtte birinin temsilini de ordunun eline verdi.
Yeni Anayasa’da orduya istediği zaman yönetime el koyma yetkisini de edindi.
ARAKANLI MÜSLÜMAN KATLİ
Aung Suu Çii bir zamanlar uğruna verdiği mücadelenin katledicisi rolüne bürünmüş, cunta işbirlikçisi, hatta lideri pozisyona gelmekten hoşnut kişiliğe dönüşmüştü.
Yeni sisteme 2015’te geçildiğinde, ordu insan hakları ihlali ve yasa dışı her türlü güvenceye sahipti...
Arakanlı Müslümanların katliamlarının ilk adımı da bu tarihten sonra atıldı.
Budizm ülkenin en baskın yönetim biçimine dönerken, ordu da gerisine saklandı.
İddialarına göre amaçları Güneydoğu Asya’dan terörün kökünü kazımaktı...
Müslümanlar aynı dine sahip oldukları komşu ülke Bangladeş’e yöneldiler, ara bölgede sıkışıp kalanların katliamına tanıklık ettiler...
Türkiye de Güney Asya’da olup bitenden bu sırada Arakanlı ve Rohingylı Müslümanlara yardım çağrıları ile haberdar oldu.
SOYKIRIMIN AVUKATI
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin görevlendirdiği heyet raporunda Mynmar rejiminin Arakan’da “soykırım’ yaptığını ilan etti.
Katliamı yapan Genelkurmay Başkanı ve diğer üst düzey komutanların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) yargılanmasını istedi.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Gambia’nın başvurusunu UCM kabul etti ve yargılama başladı.
İşte Aung Suu Çii’nin büyük dönüşümünün nişanı da bu tarihte geldi.
Çii, Lahey’de UCM karşısında cuntayı savundu; bir zamanlar aldığı Nobel ödülüne gerekçe olan her bir duruşu ortadan kaldırdı.
Bu tavrı ülke içinde Çii’yi ulusal kahraman yapmaya yetti ama, Dünya’daki itibarını yerle yeksan etti.
Dünyanın gözünde, cunta ile iş tutan, popülist, karizmatik, otoriter kimliğe dönüştü...
TELSİZ BULUNMUŞ
Mynmar halkı demokrasinin öyle disiplin altına alınamayacağını da geç öğrendi.
Tabii ki Aung Suu Çii de...
Çünkü yeni Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing, Çii’nin yeni gerçekleşen seçimden yüksek oy alması sonrası tavrından şüphelendi...
Kendisini alaşağı edeceğinden çekinmiş olacak ki 1991’deki komutanlarının yaptığı gibi Çii eliyle kendisine sağlanan Anayasal hakkı kullanıp seçimi geçersiz saydı.
Geriden yönetmek yerine doğrudan yönetmenin daha rahat olacağını düşünmüş olacak ki yönetime el koydu...
Aung Suu Çii’yi de 30 yıl önce olduğu gibi komik bir gerekçeyle, “evinde izinsiz telsiz cihazı bulundu” diye tutuklattı.
GERİDE BIRAKMADIKLARI
Şimdi dünya şaşkın...
Vicdanlarının bir yanında seçimle işbaşına gelen iktidara karşı yapılan darbeye karşı durulması gerektiğini söyleyen duruş var.
Diğer yanında ise Aung Suu Çii ismi...
Hani bizde de çok tekrar edilen, mazlumken zalime dönüşen demokrasi katliamına yol veren kişi...
BM bütün bunlara karşın darbeyi kınamak için adım attı; bu kez aynı desteği bulacağını sanmıyorum.
Nedeni de çok açık; U2 Grubu, “All That You Can’t Leave Behind (Geride Bırakamayacağın Her Şey)” albümündeki, Walk On (Yürü) parçasını Aung Suu Çii’ye adamıştı...
Şimdi Aung Suu Çii geride bırakamadığı her şeyle birlikte yürüyor...