Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan, İnsan Hakları Eylem Planı üzerine konuşmasını yaparken, her bir cümlesi beni yaşanmış birçok olaya götürdü.

        Çevreme baktım, Cumhurbaşkanı’nı dinleyen salondaki birçok kişi de benim gibi pür dikkat elindeki metne odaklamış her bir satırı takip ediyor.

        Sadece bizler değil, kürsünün hemen ön tarafındaki bölümde oturan yabancı misyon şefleri ve temsilcileri kulaklarını takmış, metnin içine gömülmüş.

        Yadırgamamak gerekir.

        Çünkü dinlerken üniversite öğrencisi günlerimden bu yana geçen yarım asrı aşkın zaman gözümün önünden aktı.

        İlkeler bazında o gün söylediklerimiz ile bugün ortaya konulanlar arasında fark yoktu.

        Bırakın o denli uzağa gitmeyi son 20 yıla bakalım…

        Bir zamanlar dindar insanların giyim kuşamı ve söylemi için ağır hüküm doğuran özgürlük kavramı, ondan önce de başkaları için aynı sonucu üretiyordu.

        Ardından Ergenekon, Balyoz, Suriye, Kobani, PKK, FETÖ, Irak derken Türkiye son 14 yıl ağır bir güvenlikçi zeminde kat edildi…

        İnsan Hakları Eylem Planı (İHEP) kapsamında ele alınacak konuları içeren kitapçığını okumak bu açıdan olsa gerek içimi serinletti.

        MÜSAADE EDİLMESİNE DE MÜSAHAMA GÖSTEREMEZ…

        REKLAM

        Daha başlangıcında temel ilkeler sıralanırken İngiliz filozof John Locke’u anımsatacak bir cümle ile başlıyordu:

        “İnsan, doğuştan itibaren doğuştan sahip olduğu haklarıyla yaşar. Devletin temel amaç ve görevi, bu hakları korumak ve geliştirmektir…”

        Locke bir adım daha atarak aynen şöyle demişti asırlar öncesinde:

        “Devlet, bireyin inandığı gibi yaşamasına müdahale edemez; müdahale edilmesine de müsamaha gösteremez…”

        Aslında iyin sırrı da sanırım son cümlesinde yatıyor.

        Çünkü meselenin sadece yasalarla sınırlı kalmadığını son yaşadığımız örneklerde de görüyoruz.

        ENGİNYURT’UN İSYANI

        Enis Berberoğlu veya başkalarından söz etmeyeceğim en iyi örnek DP milletvekili Cemal Enginyurt…

        Anayasa’nın 83’üncü maddesi açık...

        Seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.

        İstisnası ise ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ile Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar…

        Prof. Dr. Ersan Şen, cumartesi günkü Olaylar ve Görüşler yayınımızda, madem 14. madde dokunulmazlık kapsamı dışında, o zaman neden doğrudan işlem yapmak yerine Meclis’e fezleke gönderiliyor sorusunu yöneltmişti.

        Bu sorusuna da “O fezlekeler milletvekili seçildikten sonra Anayasa 14’üncü maddesindeki durumlarla ilgili” yanıtı gelmiş, ben de dün bu sütunda aktarmıştım.

        Enginyurt aradı kendisinin durumunun farklı olmadığını belirtip aynen şunları söyledi:

        “Benim dosyam 18 yıl öncesinde açılmış bir davayı kapsıyor? Kim diyor seçildikten sonrası diye? Zaman aşımından dolayı düşecek dosyam, seçildiğim için donduruldu. Şimdi 18 yıl önceki dosyayı üşenmemiş çıkarmış, iki gün geçse kapanacak dosyayı yollamış… Dokunulmazlığım düşünce iki gün işlem yapmasa ortada dosya kalmayacak…”

        REKLAM

        Enginyurt’un çağrısı Komisyon’un bütün dosyaları toptan ele alıp, hiçbir kişiye ayrım yapmaksızın ele alması…

        İHEP, aslında Enginyurt’un durumunda olanları da kapsama alma sözü veriyor.

        AVRUPA BİRLİĞİ, AİHM HEDEFİ

        Dikkat ettim, hem Cumhurbaşkanı’nın konuşma metninde, hem de İHEP’e Avrupa Birliği hedeflerine ulaşmaktan söz eden çok sayıda cümle konulmuş.

        Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sisteminin etkinliğinin arttırılması, AİHM’in öngördüğü doğrultuda adım atılması hedefler arasında sayılıyor.

        İnsan Hakları Tazminat Komisyonu kurulması, Ceza İnfaz Kurumları İnsan Hakları İzleme Komisyonu Kurulması, daha önemlisi davaya konu gerekçelerin sağlam, tutarlı, tartışmaları bitiren mahiyette olması için HSK’nın yanında istinaf mahkemelerine de bozma hakkı getiriyor.

        İfade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının en geniş şekilde teminat altına alınması da yeni düzenleme içinde bulunuyor.

        Özellikle de basın özgürlüğü ve sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen ifade özgürlüğü alanında önemli açılım vaadinde bulunuyor…

        Son dönem büyük sorun olan tutuklamaya konu katalog suçların kapsamının daraltılacağının sözünü veriyor.

        Mesai saati dışında eve baskın, otelde uyurken alıp götürme gibi gözaltı uygulamalarını da kaldırılacağından söz ediyor.

        Bütün bunlar başta da dediğim gibi yarım asırdır Türkiye’nin özlemle beklediği başlıklar.

        DEMOKRASİ RÜZGARI

        Baktım dün bazı yorumcular demokrasi ve insan hakları mottosunu çok sıklıkla vurgu yapan ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın söylemiyle aynı sürece denk geldiği için buna yönelik bir adım olarak yorumluyor.

        REKLAM

        Ancak Yargı Reformu Strateji Belgesi üç yıl önce çıktığında İHEP’ı da kapsıyordu ve Biden’ın adaylığı dahi söz konusu değildi.

        Ancak şurası açık ki Türkiye bir yol haritası koyduysa bunun yerine getirmesi bundan böyle çok daha elzem bir hal aldı.

        Bir yandan insan hakları ve ifade özgürlüğü, hukukun kanunlara uygun olarak uygulanmasından söz edip, diğer taraftan da tam tersi uygulamalarla karşılaşılırsa, yapılan planların anlamı kalmaz.

        Anayasa Mahkemesi ile Bireysel ile bir yerel mahkemenin üç üyesinden ikisi takışır hale gelir, üyelerden biri de kendi mahkemesinin kararının aksine görüş yazarsa orada başka sorunlar oluşur.

        AİHM’DE EN ÇOK DOSYASI BULUNAN 2. ÜLKE OLMAK…

        Türkiye uzun süredir bu sorunların içinden çıkmanın yolunu arıyor.

        Bir zamanlar hukuk, ardından kanun arayışı, bugün adalet noktasında sürüyor.

        Son örneği iki gazeteci hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararlarında görüldü.

        Zorla gözaltına alan polisin, “o günler bitti, göreceksin” diyerek cop salladığı, mahkemede bu ısrarını, “devlet büyüklerimin söylediğini söyledim” diye savunmaya çevirdiği bir dava, Anayasa Mahkemesi’nden dönerken, 15 bin lira da tazminat çıkardı…

        Şimdi bir kişinin hatasını hepimiz vergilerimiz ile karşılamak durumundayız…

        Peki, bu tazminat o hatayı yapana rücu ediliyor mu?

        Hayır…

        Ancak yeni hazırlanan İHEP bundan böyle suçu işleyen bazı kişilere tazminatın rücu edileceğini; yani o yanlışı yapan kamu görevlisine ödettirileceğini belirtiyor.

        Daha ilerisi kademe ve derece ilerlemesinin de önüne geçileceğinden söz ediliyor.

        Umarım İHEP’nın getirdiği yenilikler hayata geçer.

        İşte o zaman Türkiye, AİHM’de en fazla dosyası olan ülke sıfatından çıkar…

        Yoksa dünyadaki bu yeni dalga karşısında çok zor bir sürecin içinde kendini bulur…

        Bunu görmek için de ufka bakmak yeterlidir…

        Diğer Yazılar