Soru sorma hakkı…
İLETİŞİM Fakültelerinin ilk sınıfında öğretilir, üniversite bitene kadar da defalarca tekrarlanır.
Babıali veya Rüzgarlı kültüründe yetişmiş alaylı gazetecilerin de ruhuna oya gibi işlenir:
“Gazeteci için soru sormak yalnızca hak değil, öncelikli görevdir…”
Haber alma hakkının temelini oluşturur soru sormak.
Bu görevin layıkıyla yerine getirilmesi ancak doğru sorunun zamanında muhatabına yöneltilmesi ile mümkündür…
Bunları yazma nedenim, işi soru sormak olan bir gazetecinin isyanı...
TBMM’de grup toplantılarını izleyip, kuliste milletvekilleri ile sohbet edip Medya Grubu’na dönünce, Oda TV’de hakkımda bir yazının kaleme alındığını öğrendim.
Açıp okudum, Oda TV’nin konuya yaklaşım tarzı gazeteciliğin geldiği durumu yeniden sorgulamama yol açtı.
Gazetecinin birinci görevi soru sormak, satır aralarını deşmek, bilginin peşinde koşmak ve o kişinin meseleye yaklaşımını detayıyla kamuoyuna sunmaktır.
Diğeri tellallıktır.
Konunun akışı içinde sorulduğu için, bir sorunun o işi yaptığını ileri sürenler tarafından sorun haline getirileceği aklımın ucundan geçmezdi.
Hem de bu konularda canı en çok yanan Oda TV’den gelebileceğini hiç düşünmezdim...
Şaşmadım…
Çünkü Oda TV’den Can Özçelik olduğunu belirten kişi gün boyu bana aynı soruyu yöneltti.
Günün yoğunluğu içinde kendisiyle konuşmam mümkün olmadı.
Akşam yeniden yazdı ve şu soruyu yöneltti…
“Bu soruyu sormak nereden aklına geldi?”
Açıp izlese sorunun nasıl geliştiğini görecek.
Kendisine de yazdığım mesaj ile önerdim.
Röportajın akışı ortada…
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yetkisinin Cumhurbaşkanı’nda olduğunu, TBMM’ye gelmesine gerek olmadığını söylüyor.
Bir akademisyen titizliğinde kendisi açısından hukuki boyutunu ortaya koyuyor.
Uluslararası sözleşmelerden çekilme yetkisinin yeni sistem ile Cumhurbaşkanı’na verildiğine vurgu yapınca bir gazeteci olarak ne sorarsınız?
Veya uluslararası sözleşmelerden söz edince ilk aklınıza hangileri gelir?
“BM İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Montrö…”
Devamını getirmek üzereyken, TBMM Başkanı Şentop, “Hepsi…” dediği için durmuşum.
Şimdi Oda TV’nin sorusuna döneyim:
“Bu soru ve verilen yanıt üzerine başlayan tartışma hala güncelliğini koruyor. Montrö’yü sormak nereden aklınıza geldi?”
TELEKİNEZİ DURUMU MU VAR?
Ortada acaba bir telekinezi durumu var da fark mı etmedim diye açıp yayını bir daha izledim.
Soruyu yönelttiğim bölümü de iki kez izledim.
Yanıma da iki gazeteci arkadaşımı aldım ki gıyaptan birileri yine aklıma müdahale olup da yeni sorularla sorunlar sokmasın…
Yetmedi Oda TV Ankara Temsilcisi sevgili gazeteci arkadaşım Müyesser Yıldız’ı aradım…
Baktım o benden daha tepkili şekilde şu cümleyi kurmasın mı?
“Şimdi bir gazeteci işini yapıp soru sordu diye, diğer gazetecinin sorusuna mı muhatap oluyor? Abi git işine ya, böyle şey mi olur...”
“Temsilcisi olduğun Oda TV’de oldu” deyince inanamadı…
SAHİ NEREDEN AKLINIZA GELDİ?
Aslında ben de inanmakta zorlanıyorum.
Üstelik TBMM Başkanı Mustafa Şentop ertesi gün net bir şekilde “Ben herhangi bir anlaşma, sözleşme ismi zikretmedim. Soruyu soran gazeteci arkadaşımız iyi niyetiyle bazı anlaşmaları zikrederek sordu. Ben de iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim” açıklamasını yapmışken.
Mümkün ile muhtemelin birbirine karıştırılmaması gerektiğine dikkat çekip, “Marmara Denizi'nden ayran yapabilir misiniz? Yeteri derecede yoğurt bulabilirseniz” vurgusunda bulunmuşken.
Ayrıca TBMM Başkanı Şentop o gün dahil, “Montrö iptal edilebilir” yönünde tek kelime etmedi.
Ben de ne bu yönde yazdım, ne de ekranda konuştum.
Neyse olanı aktardım.
SÖYLEMEDİĞİ ÜZERİNDEN
Çünkü Sayın Şentop böyle bir şey söylemedi...
Azıcık aklı ve azıcık idraki olan bir kimse de o röportajdan bu sonucu çıkartamaz zaten…
Durum bu denli açıkken gerisinde bir şey arama çabası nedendir?
İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edilmesinden itibaren bu soru onlarca akademisyen ve yazar siyasetçi tarafından açık kaynaklarda soruluyordu zaten…
Bu konunun en önemli kişisi Meclis Başkanı ve aynı zamanda ülkenin en önemli ve en tecrübeli Anayasa Hukukçularından birisi olan TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’a sormamda garabet arayanlar, kendi kirli zihinlerine odaklansalar daha faydalı bir iş yapmış olurlar…
Şimdi benzer soruyu ben kendisine yönelteyim:
“Böyle bir yazı yazmak nereden aklınıza geldi?”
Bir de önerim olacak...
Önce videoyu izle ve sonra şunu düşün:
O soruyu o röportaj akışında sormayı aklına getirmeyene gazeteci denilemeyeceği için ve ben de gazeteci olduğum için, aklıma gelmiş olabilir mi acaba ?
Veya naçizane 42 yıllını sadece gazetecilikte geçirmiş biri olmam nedeniyle aklıma gelmiş olabilir mi?
Bir de böyle düşün istersen zehir hafiye...
Aslında niye uğraşıyorum ki…
Mümkünün yerini muhtemel; muhtemelin yerini de mümkün almış…