Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİRLEŞMİŞ Milletler her yıl Mart ayı sonunda Dünya Mutluluk Raporu’nu çıkarır.

        Yenisinin farkında değildim; önceki gün Prof. Dr. Nebi Sümer söyleyince açıp okudum.

        Rapor her yıl bir konuya odaklanır; geçen yılın konusu metropollerdi; İstanbul, Ankara ve İzmir de bu araştırmanın içinde yer bulmuştu.

        Bu yıl doğal olarak pandemi ele alınmış…

        Ülkelerin pandemi ortamında ne denli mutlu kaldıklarını incelemiş ve birbirleri ile karşılaştırıp sıralarını belirlemiş…

        Baştan belirteyim çok mutsuz bir toplum haline gelmişiz…

        Buna karşın, geçmiş yıllara göre belki de pandeminin getirdiği ortak mücadeleye odaklanma sorumluluğundan olsa gerek kutuplaşmada gerilemişiz.

        SAVAŞAN ÜLKELER SEVİYESİNDE

        Ancak psikolojik esenlik diye de isimlendirilen mutluluk endeksimiz sıralamanın en altında.

        Prof. Dr. Nebi Sümer’in şu yaklaşımı sanırım durumu daha iyi özetler:

        “Bu veriler birey için bakılırsa kesinlikte psikolojik açıdan klinik tedaviye alınması gereken oranları gösteriyor. Bu veriler savaşan ülkeler için, Bağdat, Şam açısından geçerli olması gereken rakamlar. Ben de şaşkınım…”

        TÜİK İLE AYNI PARALELDE

        Araştırmada bir sorun olup olmayacağını sordum.

        Dünyanın en etkin ve saygın kurumlarından Gallup’un, BM adına gerçekleştirdiğini söyledi.

        REKLAM

        Raporun sağlamasının TÜİK verilerine göre de test edildiğinde bulguların tutarlılık gösterdiği ve sonucun değişmediğine vurgu yaptı.

        TÜİK’in Yaşam Memnuniyet Anketinde de son yıllarda belirgin bir düşme görülmüş.

        Burada dikkatimi çeken, kişinin günlük yaşamında ne düzeyde neşe, ilgi, merak ve coşku gibi “olumlu duygu” barındırdığı veya üzüntü çöküntü, kızgınlık, öfke, endişe, yılgınlık gibi “olumsuz duyguları” deneyimlediğine ilişkin veriler…

        Prof. Dr. Sümer’in aktardığına göre olumlu duyguların düşük, olumsuz duyguların yüksek düzeyde olması, başta depresyon ve kaygı bozuklukları olmak üzere çok sayıda psikolojik sağlık ve kalp, damar hastalıkları, uyku bozuklukları gibi fiziksel sağlık sorunlarına neden oluyor.

        “YALNIZLIK DUYGUM ARTTI”

        BM’nin 2021 raporunda, 2017-2019 yılları arasındaki değişik dikkate alındığında Türkiye olumlu duygunun en düşük, olumsuz duygunun ise en yüksek olduğu bir döneme tanıklık etmiş.

        Dünyadaki 183 metropol arasında olumsuz duygu temelinde İzmir 125, Ankara 135, İstanbul ise 157. sırada yer almış.

        Olumlu duygu sıralamasında ise raporu yazanları da hayrete düşürecek seviyede İstanbul 181, Ankara 183 ve İzmir 183. sıra ile dünyada neşesi, keyfi en düşük üç kent olarak kayda geçmiş.

        Pandemi sürecinde buna bir de “yalnızlık duygum arttı” yakınması eklenmiş…

        TOPLUM KLİNİĞE YATACAK DÜZEYDE

        Fırından yeni çıkmış Konda Mayıs 2021 Barometresi ise mutluluk endeksinde yere çakıldığımızı ortaya koymuş…

        Buna göre en mutsuz kesim yine işsizler; Prof. Dr. Sümer’e göre kliniğe yatırılması ve ilaca başlanmasını gerektirecek düzeyde depresifler.

        REKLAM

        Bunu işçi, esnaf ve çiftçiler takip ediyor.

        Öğrenci ve emekliler ise birbirlerine çok uzak gruplar olmasına karşın belki de 18 yaş altı ve 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağının da getirdiği etkiden olsa gerek üçüncü sıradaki mutsuz grup…

        Ancak hem Dünya Mutluluk Raporu hem de Konda Barometresi pandemi konusunda aynı sonucu vermiş.

        Öğrencilerin mutsuzluğuna pandeminin etkisi, diğer faktörlerin yanında cüzi kalmış.

        Onların mutsuzluğunun öncelikli nedenini mezuniyet sonrası işsizlik korkusu oluştururken, emeklilerde ise ekonomik sıkıntılar nedeniyle psikolojik esenliğin görece bozulduğu ortaya çıkmış.

        Her ne kadar beyaz yakalılar diğer kesimlere göre daha iyi görünse de bütün gruplar WHO5 diye bilinen endekse göre yapılan değerlendirmede 50 puanın altında kalmış.

        SOKAK GÖSTERİYOR

        Verilerin ne denli gerçekçi olduğunu anlamak için çevremizi gözlemlememiz yeterli.

        Bir araç öne geçmek için arkanızda var gücüyle kornaya basanlar, kırmızı ışıkta saniye sektirmeden hareket edenler, geçitteki yayaya saygı göstermeyenler, pandemi ortamında her türlü sağlıksız davranışı sergileyenler ve kendisi de aynı soruna neden olmasına karşın ötekine suçu atma gayreti içinde olanlar bunun en iyi göstergesi.

        Şu sözü siz de çevrenizde duyuyorsunuzdur…

        “Kardeşim bu salgın döneminde herkes sokakta…”

        Bu cümleyi söyleyene kendisinin de aynı şekilde sokakta olduğunu belirttiğinizde alacağınız yanıt durumun özetidir…

        "Anayasa dükkânı talan edilmesin"

        "Anayasa dükkânı talan edilmesin"
        0:00 / 0:00

        PARTİLERİN hemen hepsi Anayasa çalışması içinde.

        Bunlardan üçü; Gelecek Partisi, İYİ Parti ve MHP çalışmalarını tamamladığını açıkladı; genel çerçevesini çizdi.

        AK Parti bitirmek üzere.

        CHP ise çalışmasını tamamlamakla birlikte Parti Meclisi’ne sunmadığı için henüz açıklamada bulunmadı.

        Bu denli yoğun Anayasa gündemi olunca dün AK Parti Milletvekili Tuğrul Türkeş’ten ilginç bir e-posta aldım…

        Anayasa çalışmalarına değindiği mesajında şunları yazmış:

        “Yalnızca önümüzdeki 100 yıl için bir metin değil, millet olarak derimize nakşedilecek ve geçerliliği ancak kıyamet gününde biz millet olarak öldüğümüzde son bulma iddiasını taşıyacak gerçek anlamda kuşatıcı, genel ve sade bir anayasa metni olmalıdır.”

        Türkeş, 1876 Osmanlı anayasası,1921, 1924, 1961 ve nihayet 1982 tarihli anayasalarından elde edilen kazanımların kaybedilmemesi gerektiğine de işaret etmiş.

        Bunları belirttikten sonra da şu cümleyi eklemiş:

        Buna dikkat edilmez ise işte o zaman başlıkta değindiğimiz Anayasa dükkânı talan ediliyor duygusu yaygın olarak hissedilecektir.”

        Öneresi Orhun Anıtları’ndan bu yana gelen kültürel mirasın sürdürülmesini sağlayacak bir Anayasa metninin çıkarılması…

        Asırlar boyu kalıcı hale dönüşmesi için de önerilerini sıraladı:

        Gereksiz yere ağaç kesenin veya suyu kirletenin üzerine gitmeyi öngören, bilene danışmayı öğütleyen, haksız iş tutanlardan hesap sorulacağını müjdeleyen ve mazluma merhamet edileceğini bildiren bir anayasa değiştirilir mi hiç?

        Keza bir çobanı sürüsünden, bir eri ailesinden ve bir yöneticiyi toplumdan sorumlu tutan, aman dileyene silah doğrultmayı yasaklayan ve komşusunu gözetmeyi teşvik eden bir anayasa partizanlığa kurban verilir mi hiç?”

        Diğer Yazılar