Kitab al-Ahdar ihtilali…
GENÇLİK yıllarımızda özellikle muhafazakar kesimden arkadaşlarımızla çok tartıştığımız konular arasında yer alırdı.
Üç kitaptan oluşurdu…
Fuarlar, eğlence mekanları dahil Libya Büyükelçiliği tarafından her bir yerde dağıtılırdı.
Adı da Yeşil Kitap, Arapça adıyla Kitab al-Ahdar idi…
Aslında eşit paylaşmayı, %51’in %49’u tahakkümünü kaldırmayı, din özgürlüğü ve inancını korumayı amaçlar gibi gösterip, yeni parlamento ve Anayasa şemaları önerirdi…
Sonunda bunların hepsinin bir kişi tarafından yapılabilmesini getiren anlaması zor bir sistem önerirdi…
Özetle “demokrasi içinde bir kişinin istediği olur, itiraz olursa demokrasi içinde yok olur” anlayışına sahipti…
Nitekim Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad, Libya’da Kaddafi en iyi temsilcileriydi.
O dönem Sovyetlerin Orta Doğu açılımını Baas anlayışı ile hakim kıldığı için kitaptan da kaynaklanan bir bakış ile “Yeşil Sosyalizm” olarak tanımlanırdı.
Sovyet sisteminin çöküşü, otoriter liderlere yönelik tepki sonucu yükselen Arap Baharı ile önce liderleri sonra ülkeleri alaşağı oldu.
BEŞ YILDIZLI TATİL BAŞLATTI
Bundan Libya, Irak ve Suriye’nin aksine, ilk eylemin başlamasına karşın en az zararla Tunus çıktı; ülkede iç savaş çabuk bastırıldı.
Ancak bir türlü demokrasiye tam sahip olamadı, laik ve dindar tartışmasından da çıkamadı.
Parlamentonun dörtte bir sandalyesine sahip Nahda Hareketi, Müslüman Kardeşler ile ilişkilerini iyi tutan siyaseti güderken, sol ve liberal partilerin 217 kişilik parlamento aritmetiğinde yeteri gücü olmadı.
Bir süre önce iktidardaki Nahda Partisi’nden Başbakan Hişam El-Meşişi’nin beş yıldızlı bir otelde bakanlar ile tatil yapmasıyla başlayan sivil toplumun protesto hareketleri, Cumhurbaşkanı Kays Said’in askerle işbirliği içindeki sivil darbesi ile dün son buldu.
Kays Said, darbesine gerekçe olarak da bazı grupların iç savaş çıkarma çabasını gösterdi; parlamentoyu da lağvetti.
Ülkeye demokrasiyi getirmeyi vaat etmekle kalmadı, Anayasal hakkını kullandığını bildirdi.
Parlamentonun da 30 gün içinde yeniden çalışmaya başlayacağını duyurdu.
İlk aşamada Tunus’ta sivil toplum örgütlenmesi olarak güçlü olan işçi sendikası UGTT’nin de girişimi ile kan dökülmedi.
Ancak Nahda’dan gelen tepkiler meselenin o denli kolay olmayacağını da sergiliyor.
TUNUS’UN 28 ŞUBAT’I
Bölgeyi en iyi bilen iki isme nelerin olduğunu sordum.
AK Parti Milletvekili, eski Bakan Emrullah İşler, “Tunus’un 28 Şubat’ı yaşandı” diye özetledi.
Osmanlı’nın 1876’da yaptığı Anayasayı Tunus’un 15 yıl önce 1861’de kabul ettiğini anımsatan İşler, darbe sürecinde Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan’ın etkisinin az olmadığını belirtti.
Bölgeye yönelik çalışmaları ile bilinen ORSAM’dan Nebahat Tanrıverdi Yaşar ise Tunus’ta uzun süredir yaşanan gerilimin gerisinde ekonomik çıkmazın yattığına işaret etti.
ÜÇLÜ SİSTEM
Kays Said’in uzun süredir, üçlü sistem adı altında, “güçlendirilmiş yerel yönetim, partilerin baskısından kurtulmuş siyaset, parlamentonun feshi ile oluşacak yeni yapı” önerdiğini anımsattı.
Nebahat Tanrıverdi Yaşar, Tunus’ta 2014’tekine benzer şekilde ulusal diyalog ile bir noktaya varılmaması durumda iç kargaşanın yükselme tehlikesine işaret etti.
Erken genel seçimin de çıkar yol olarak gözüktüğünü belirtti...
Tunus’ta durum nasıl gelişir bugünden kestirmek zor; ancak Akdeniz’de batının yeni bir adımı olduğu açık.
Özellikle Libya’da Türkiye’ye verdiği desteği hiçbir gün içselleştirmedi…
Nahda Hareketinin lideri Raşit el-Günnuşi’yi bundan dolayı Meclis Başkanlığından indirmek için girişimde bulundu.
Sonunda bunu asker destekli sivil darbe ile gerçekleştirdi…
Tek adımın getireceği demokrasinin ne olduğunu Libya’da Yeşil Kitabın sahibi gösterdi…
Burada da uzun vadeli olamayacağı görülecektir.
Ancak bölgede yeni bir sürecin ilk adımı olduğu da şüphe götürmez bir gerçek...
Tıpkı diğerleri gibi, bunun ilk adımı da yine Tunus’tan atıldı…