TBMM'de muhalefete 60 dakika konuşma hakkı…
MUHALEFET partilerinin grup başkanvekilleri dün elde ettikleri hak nedeniyle çok mutlulardı.
Çünkü TBMM’de görüşülmekte olan bir kanun veya sözleşme üzerinde muhalefet partilerine bu denli uzun konuşma hakkı tanınmadı.
Hem de ardı sıra gelecek şekilde biri üzerinde her bir muhalefet partisine 60 dakika, diğeri üzerinde ise 50 dakika konuşma hakkı dün TBMM Danışma Kurulu toplantısından çıktı.
Bu duruma bakıp, Siyasi Partiler veya Seçim kanunları veya vergi yasaları üzerinde elde edilmiş bir hak olarak görmeyin.
Hükümetin uzun yıllar çekince koyup, sonunda altına imza koymaya karar verdiği Paris İklim Anlaşması ve eklerinde bulunan protokolleri bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’ye sunmuştu.
Komisyon aşaması tamamlanan Paris İklim Anlaşması bugün Genel Kurul’da ele alınacak.
BÜTÇE KONUŞMASI KADAR
Bu kapsamda da muhalefet partilerinin her birine Anlaşma ile ilgili 60, ekleri ile ilgili olarak da 50 dakika olmak üzere toplam bir saat 50 dakika söz hakkı tanınmış.
Muhalefetin Paris İklim Anlaşması ile ilgili 60 dakikalık konuşmasının ağırlıklı bölümünde sera gazı salınımlarının nasıl düşürüleceği, nükleer atıklar ve dünyanın ısısının 2050’ye kadar 1,5 dereceye kadar hangi yöntemle indirilmesi gerektiği konusu büyük ihtimalle yer almayacak.
Ancak bir gerçek var ki muhalefet de TBMM kürsüsünü ilk kez bu denli uzun kullanma hakkına erişecek.
Hele ki son İç Tüzük düzenlemesiyle milletvekillerinin hatip kürsüsünde bulunma süresi 5 dakikaya kadar indiği, sadece bütçe görüşmesinde partilere tanınan söz süresinin 2 saat olduğu anımsanırsa, sürenin ne denli uzun olduğu da anlaşılır.
MUHALEFETİN LOKOMOTİFLİĞİ
Tatil dönemini bitiren TBMM’nin dün klasik Salı günüydü…
Pandemi tedbirleri devam ettiği için partilerin grup toplantılarında dün de geçmişte görüldüğü gibi stadyum havası yoktu.
Ancak partilerin liderleri tatil öncesi performanslarını dün kaldıkları yerden aynı performansla devam ettirdi.
MUHALEFET LOKOMOTİFİ
Dikkat çeken ise son dönem muhalefetin sergilediği yüksek performans...
Geçmişte iktidar bir gündem belirler ve muhalefet de onun peşine takılır ve etrafında ciddi bir tartışma halesi oluşurdu.
Biri bitmeden diğeri gelirdi.
Ancak son dönem muhalefet bu işlevi yerine getiriyor.
Son iki haftadaki tartışmalara bakıldığında da bunu görmek olası...
Örneğin üniversite öğrencilerinin yurt sorunu ve kiraların yüksekliği…
Tartışması dün de devam etti, liderlerin konuşmalarının ağırlıklı konusuydu.
Benzer durum polislerin de arasında bulunduğu bazı kamu görevlilerine 2018 seçimlerinde vaat edilen 3600 ek gösterge konusu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu geçen hafta emekli polislerle buluşmasında konuyu gündeme taşıdı.
CHP’nin dünkü TBMM Grup toplantısında bir daha ele alındı.
Memur-Sen ise dün Külliye’de 3600 ek gösterge ile ilgili toplantıya katıldı ve bir süredir üzerinde durulmayan konuda harekete geçildi.
Benzer durum gıda fiyatları ve etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarında görülüyor.
FAHİŞ FİYAT
Muhalefetin başlattığı yüksek fiyat tartışması daha önce patates soğan fiyatlarındaki artışlarda olduğu gibi hükümet tarafından “birileri haksız kazanç sağlamak için yapıyor” algısıyla göğüslendi.
Ancak mesele burada da durmadı, Tarım Kredi Kooperatiflerinin marketlerinin sayısının bin adet daha arttırılma kararı çıktı.
Bir anlamda muhalefetin belirlediği gündemin peşinden gidildi…
Cumhur İttifakı kesiminde daha önce çok daha güçlü şekilde verilen birlikte hareket edildiğine ilişkin algı ise MHP’de güçlü bir şekilde sürerken, son dönem AK Parti içinden gelen açıklamalarla sekteye uğruyor izlenimine yol açtı.
BAHÇELİ’NİN UYARISI
Bunun en son belirgin örneği eski TBMM Başkanı, Cumhurbaşkanı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili İsmail Karaman’ın Anayasa’nın ilk 4 maddesi ve laiklik ile ilgili açıklaması.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in daha geçen hafta partinin böyle bir tutumunun olmadığını açık şekilde ilan ettiği bir sırada gelen bu yöndeki açıklamalar sadece ittifak değil, parti içinde de anlayış kırılması var anlamına geliyor.
İttifakta yarattığı durumu anlamak için ise MHP lideri Bahçeli’nin dün bu duruma ilişkin şu sözleri yeterli:
“Artık laiklik tartışmalarını bir kenara bırakalım, inanan-inanmayan tartışmasından vazgeçelim. Anayasa temelinde yıkıcı teklifler ancak düşmanları sevindirecektir…”