Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SON dönem siyaseti, strateji yerine, taktiğe dayalı propagandanın örnekleriyle dolu.

        İlginçtir, rakibi kayba uğratmak için çıkılan yolda, taktik propagandanın siyasi zarara uğratılmak istenene kazandırdığı gelişmelere tanıklık ediyoruz.

        Bunun birçok nedeni sayılabilir.

        Sanırım ilk başında da siyasi propagandanın sosyal medya temelli hale dönüşmesi, saman alevi gibi parlatılıp, iki gün sonra başka bir konuya odaklı hale dönüşmesi geliyor…

        ANAP’ın propaganda çalışmasını yürüten merhum Erkal Zenger, AK Parti’de 5 genel, 3 yerel, 2 halk oylaması ve bir cumhurbaşkanlığı olmak üzere kazanılan 11 seçim çalışmasını yürüten Erol Olçok da bu uğraşlara benzer bakardı.

        “Bunlar propaganda değil, reklam çalışması…” yaklaşımı sergilerdi.

        İkisinin arasındaki fark nedir derseniz, birinin siyasal getirisi vardır; diğerinin ise yüklü masrafı…

        SEGUELLA ÖRNEĞİ

        ANAP’ın 1991 seçim stratejisini belirlemek için anlaştığı ünlü Fransız reklamcı Jacques Seguela örneğinde en mükemmeli görülür...

        İlk kez siyasal iletişim kampanyası gerçekleştiren, siyasete ürün gibi yaklaşan Seguela’nın RSCG şirketi, iktidarda seçime giden ANAP’ın ağır kaybında rol üstlendi.

        On yıllar öncesinde de görüldüğü gibi siyasi partileri reklama uygun ürün haline çevirmenin yükü ağırdır…

        Getirisi olmadığı gibi, ağır masrafının üstlenilmesiyle kalınır…

        Ayrıca kendiniz yerine, rakibe havadan müşteri, siyasette de oy kaptırırsınız.

        ANAP’ın 1991’de en büyük rakibi DYP’ye kaptırdığı gibi...

        ZAFER PARTİSİ ADAY GÖSTEREBİLİR Mİ?

        Son dönem Millet İttifakı’nın adayları üzerinden yürütülen taktik propaganda örneklerinde de benzer duruma tanıklık ediliyor.

        Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ Cumhurbaşkanı adayının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş olduğunu açıkladı.

        Millet İttifakı adaylar konusunu seçim takvimi açıklandığında ele alacağını belirtmesine karşın Özdağ burada da durmadı…

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre önceki gün itibarıyla dört bin üç (4003) üyesi bulunan Zafer Partisi’nin, aday gösterebilmesi için gereken 100 bin oya ulaşması için 96 bin imzaya daha ihtiyacı var demektir.

        İşin ilginç tarafı Özdağ bu açıklaması sonrası partiyi birlikte kurduğu, yol arkadaşı İsmail Koncuk’un ve bazı teşkilat üyelerinin istifasıyla karşılaştı, evdeki bulgurdan oldu.

        Yavaş da dün Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki üçüncü yılına girişi için yapacağı lansman çalışması için davette bulunmak üzere gittiği İYİ Parti ve CHP liderleriyle görüşmesi sonrası adaylık tartışmasının kendisi dışında geliştiğini belirtti.

        Topa girmedi, belediye hizmetlerine odaklandığını söyledi…

        Devlet adamı algısını güçlendirdi.

        ADAY BULAMIYOR ALGISINI YIKTI

        Cumhur İttifakı bileşenleri ve destekçilerinden gelen açıklamalara bakıldığında da benzer sürece tanıklık ediliyor.

        Cumhur İttifakı bugüne kadar güçlendirilmiş parlamenter sistem etrafında bütünleşen “6 parti liderinin Erdoğan karşısına çıkaracak aday bulmakta zorlandığını” ileri sürüyordu.

        İşbirliği içindeki 6 lider seçim takvimi başlamadan aday ismi telaffuz etmeyeceğini söylese de bu, seçmen nezdinde, “aday bulamıyorlar” algısına yol açıyordu.

        Ancak son dönem Millet İttifakı için aday önerileri negatif etki yarattı.

        Nasıl ki birine kuru fasulyeden söz ettiğinizde, baklagiller değil de yemeğin yanındaki pilavı, cacığı, turşuyu hatırlarsa, burada da benzer algıya neden oldu.

        Mansur Yavaş’tan, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç’a, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’ndan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’a kadar geniş yelpazede Millet İttifakı’nın aslında aday bolluğu içinde bulunduğu düşüncesini körükledi.

        Bumerang etkisine yol açtı, “Demek ki çok sayıda saygın adayları varmış” yaklaşımına fırsat tanıdı.

        KILIÇDAROĞLU’NA GETİRİSİ

        Burada da kalmamış…

        CHP liderinin aday gösterileceğine yönelik söylemler de dün kamuoyu şirketi Optimar Genel Müdürü Hilmi Daşdemir’in de vurguladığı gibi Kılıçdaroğlu’na yaramış.

        Daha önce araştırmalarda görülmeyen, lider olarak kendi belediye başkanlarının çok gerisinde çıkan CHP lideri Kılıçdaroğlu, adaylık durumu gündeme getirildiği günden bu yana sürekli yükselip, bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın ardından ikinci sıraya yerleşmiş.

        Unutulmasın ki bu veriler AK Parti siyasetine yakınlığı ile bilenen, birlikte çalışmaları bulunan Daşdemir’e ait…

        Aslında Kılıçdaroğlu ve ekibi de bunu istiyordu; adayım demeden, imada bulunarak siyasi şimşeklere paratoner olup üzerine çekti…

        Belediye başkanları arasında görülmese de ekiplerinde oluşabilecek çekişmeyi ortadan kaldırdı.

        Kendisini de kamuoyu araştırmalarında lider olarak yukarı çıkardı.

        Bütün bunlar da seçim süreci başlamadan gerçekleşti.

        Hep söylüyorum, sahayı, siyasal kültürü bilen, seçmen ile temas eden, ona göre strateji geliştiren Erol Olçok farklı biriydi…

        Basının şeref madalyası…

        Basının şeref madalyası…
        0:00 / 0:00

        BAZI haberler vardır ki uzun süre gerçekliğini sorgularsınız.

        Genelde de ölüm haberlerinde karşınıza çıkar.

        Yakıştıramaz, üzerine konduramazsınız…

        Sevgili arkadaşım, gazeteci Nurettin Kurt’un dün yaşama veda haberi de benim için böyleydi.

        Ankara’nın en cevval, en tecrübeli polis-adliye muhabirlerinden biriydi; bir o kadar da insandı…

        Cevvaldi, dürüsttü, haberden gözünü esirgemezdi…

        Nurettin ile yıllarca birlikte aynı büroda çalıştık…

        Arkadaşlar ile dün konuşurken anımsadım.

        Hürriyet Ankara Temsilci Yardımcısı olduğum yıllardı; yüzünden eksik etmediği gülümsemesi, o gün yerini sıkıntılı ifadeye bırakmıştı.

        “Abi senden bir ricam olacak, şu haberin girmesi için yazı işleri nezdinde elinden geleni yap gözünü seveyim; benim için çok önemli, hayat memat meselesi…” dedi.

        Haber sansasyon yaratacak bir olayı veya kişileri de kapsamıyordu...

        Adli vakadan öteye giden tarafı da yoktu...

        Böyle bir haber için niçin ısrarlı olduğunu, canını neden sıktığını sorduğumda verdiği yanıt Nurettin Kurt’u anlatmak için yeterliydi:

        “Habere konu tutuklanan bu kişinin babası, haberi yayınlamamam karşılığı bana çok fazla miktarda para teklif etti… Haber gazetede yer alsın ki, başkasına böyle teklifte bir daha bulunmaya cesaret edemezsin…”

        Mesleğe olan saygısı ve tutkusunu gösteren tek başına bu olay da değildi…

        Kaçırılan THY uçağının kokpitinde korsanın fotoğrafını çekerken de yaşamının önüne mesleğini gözünü kırpmadan koyduğunu hepimize sergiledi.

        Meslek yaşamına çok sayıda başarı ödülü sığdırdı.

        Bir mesajında, “Sadece gazetecilik yaptığım için üç kez, ‘gizliliği ihlal sucundan toplam 3 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldım’ bunlar benim şeref madalyamdır…” diye yazmış.

        Hapis cezaları değil, gazeteciliği şeref madalyasıydı.

        Genç yaşta bizleri terk etti…

        Hak yolu açık, ruhu revan devri devran olsun; iyi gazeteciydi, her şeyden ötesi insandı…

        Babaydı, arkadaştı, dosttu…

        Davranışıyla mesleğin şeref madalyalarından biriydi…

        Diğer Yazılar