Reform siyasetçiye çalışmıyor
CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu üzerinden yürüyen tartışmanın yakın gelecekte bitmeyeceği kesin.
Çünkü bir kesim bırakın il başkanlığını, parti üyeliğinin dahi söz konusu olamayacağını söylüyor.
Karşı argümanda bulunanlar ise, il başkanlığının siyasi parti tüzel kişiliği olmadığı savını dile getiriyor.
Ana teması kaçırılıyor.
Oysa sorunun temelinde yasaların parça bölük değiştirilmesi, birinde yapılan reformun ötekine teşmil edilememesi var.
Yani 2004’te Türk Ceza Kanunu’ndaki köklü değişiklik paralelinde Siyasi Partiler Yasası’nda reformun gerçekleştirilememesi…
Ayrıca konu veya mağduriyet sadece Kaftancıoğlu ile de sınırlı değil; yakın geçmişte bazı partilerin yöneticileri ve il başkanları da benzer süreçlere tanıklık etti.
YARGITAY DA ONADI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, onların parti üyeliklerini iptal etti, İdare Mahkemeleri de aldıkları kararlarla bunu destekledi; Yargıtay da onadı.
Hepsinin dayandığı temel de bir türlü reforma uğrayamayan Siyasi Partiler Yasası oldu…
Yani, SPY’nın meşhur 11’inci maddesinde yerini bulan şu hüküm:
“Türk Ceza Kanunu'nun 2. Kitabının Birinci Babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanların siyasi parti üyeliği devam edemez…”
Meclis’te 2004’te değişikliğe uğrayan eski TCK’nın bu bölümünde “Devlete karşı işlenen suçlar” yer alıyordu.
Yeni düzenlemede ise bu bölümden devlete karşı suçlar çıkarıldı…
Soykırım, insanlığa karşı suçlar, zorla ırza geçme, kasten adam öldürme gibi suçlar kaldı…
Ancak TCK değişikliğine eklenen yürürlük maddesine konulan bir hüküm, eski kanunda olup da yenisinde de mevcut olan tüm maddeleri geçerli kıldı.
“Kaldırılan Türk Ceza Kanunu'na yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır” denildi.
Böylece devlete karşılık suçların hangi bölümde yer aldığına değil, hangi maddede yer aldığına bakılması gerektiğine hükmedildi.
Böylece eski yasada 159’uncu maddede yer alan düzenleme, yeni kanunda 301’inci madde olarak devam etti…
Siyasi Partiler Yasası’nda buna ilişkin düzenleme yapılmadığı, TCK’da da aynı hüküm bir başka madde başlığı ile devam ettiğinden yaşamını sürdürmeye devam etti.
YASANIN MİMARI: REFORMA AYKIRI
TCK’nın 2004 mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer ile dün buluşmamız sırasında uzun uzadıya bu durumu konuştuk.
Yaptıkları reformda siyaset yasağını bir ömür boyu devam etmemesini hedeflediklerini, bu amaçla TCK İkinci Kitap Birinci Bab’da yer alan bölümden hükmü çıkardıklarını anımsattı.
Ancak Siyasi Partiler Yasası’nda eşdeğer düzenleme yapılmadığına dikkat çekip ekledi:
“SPY’de bir türlü reform yapılamadığı için, ceza almalarının önüne geçilemiyor. Oysa bir insan cezasını çektikten sonra hakkının doğrudan elde etmesi ilkesiyle TCK düzenlemesi yapıldı. Hükümet kendi reformunu SPY’de hayata geçiremediği için bu uygulama sürüyor...”
SANIK LEHİNE HÜKMÜ
Bu aşamada, hukukta, yasalardaki düzenlemelerin sanık lehine olanın uygulanacağı ilkesinin olduğunu anımsattım.
Amaç siyaset yasağının ömür boyu sürmesinin önüne geçilmekse, lehte olan TCK düzenlemesinin neden uygulanmadığını sordum.
Prof. Dr. Sözüer, kanunlarda eş zamanlı reform yapılmamasının buna neden olduğunu belirtti.
Peki, TCK’nın 5’inci maddesinde yerini bulan, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmünden yola çıkılarak yorum yoluyla SPY hükmünün uygulaması kaldırılamaz mı?
Prof. Dr. Sözüer, tartışmalı olduğunu belirtmekle yetindi; ancak bunun da bir düzenleme ile hayat bulması gerektiğinin altını çizdi.
Bunun ötesine de geçmedi.
ÜYELİĞİ SONLANDIRIR
Anladığım kadarıyla TCK’nın “genel hükümleri” ilk 75 maddesi için geçerli, oysa yasağın yer aldığı İkinci Kitap 76’ıncı maddeden başlıyor.
Bu da lehteki durumun uygulanmasını güçleştiriyor.
Özetle her şey Cumhuriyet Başsavcısı’nın Kaftancıoğlu’nun CHP üyeliğini sona erdirmesine bağlı.
Üyeliğin sona ermesi demek, il başkanlığının da yapılamayacağı anlamına gelir; yeniden kazanılması için de cezanın infazının ardından geçen üçüncü yılın sonunda mahkemeye başvurarak memnu hakkın iadesinin talebi gerekir.
Yoksa kanunun başka maddelerinden yola çıkarak il başkanlığının tüzel kişilik olup olmadığını tartışmanın sonuç getiren yanı yok…
Ayrıca emsal karar da Yargıtay’da mevcut.
Çıkış yolu ise Anayasa Mahkemesi’ne konunun taşınması veya SPY’de reform yönünde düzenleme yapılması.
Ötesinde bir arayışın çare üretme potansiyeli yok…