Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu üzerinden yürüyen tartışmanın yakın gelecekte bitmeyeceği kesin.

        Çünkü bir kesim bırakın il başkanlığını, parti üyeliğinin dahi söz konusu olamayacağını söylüyor.

        Karşı argümanda bulunanlar ise, il başkanlığının siyasi parti tüzel kişiliği olmadığı savını dile getiriyor.

        Ana teması kaçırılıyor.

        Oysa sorunun temelinde yasaların parça bölük değiştirilmesi, birinde yapılan reformun ötekine teşmil edilememesi var.

        Yani 2004’te Türk Ceza Kanunu’ndaki köklü değişiklik paralelinde Siyasi Partiler Yasası’nda reformun gerçekleştirilememesi…

        Ayrıca konu veya mağduriyet sadece Kaftancıoğlu ile de sınırlı değil; yakın geçmişte bazı partilerin yöneticileri ve il başkanları da benzer süreçlere tanıklık etti.

        YARGITAY DA ONADI

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, onların parti üyeliklerini iptal etti, İdare Mahkemeleri de aldıkları kararlarla bunu destekledi; Yargıtay da onadı.

        Hepsinin dayandığı temel de bir türlü reforma uğrayamayan Siyasi Partiler Yasası oldu…

        Yani, SPY’nın meşhur 11’inci maddesinde yerini bulan şu hüküm:

        “Türk Ceza Kanunu'nun 2. Kitabının Birinci Babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanların siyasi parti üyeliği devam edemez…”

        Meclis’te 2004’te değişikliğe uğrayan eski TCK’nın bu bölümünde “Devlete karşı işlenen suçlar” yer alıyordu.

        Yeni düzenlemede ise bu bölümden devlete karşı suçlar çıkarıldı…

        Soykırım, insanlığa karşı suçlar, zorla ırza geçme, kasten adam öldürme gibi suçlar kaldı…

        Ancak TCK değişikliğine eklenen yürürlük maddesine konulan bir hüküm, eski kanunda olup da yenisinde de mevcut olan tüm maddeleri geçerli kıldı.

        Kaldırılan Türk Ceza Kanunu'na yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır” denildi.

        Böylece devlete karşılık suçların hangi bölümde yer aldığına değil, hangi maddede yer aldığına bakılması gerektiğine hükmedildi.

        Böylece eski yasada 159’uncu maddede yer alan düzenleme, yeni kanunda 301’inci madde olarak devam etti…

        Siyasi Partiler Yasası’nda buna ilişkin düzenleme yapılmadığı, TCK’da da aynı hüküm bir başka madde başlığı ile devam ettiğinden yaşamını sürdürmeye devam etti.

        YASANIN MİMARI: REFORMA AYKIRI

        TCK’nın 2004 mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer ile dün buluşmamız sırasında uzun uzadıya bu durumu konuştuk.

        Yaptıkları reformda siyaset yasağını bir ömür boyu devam etmemesini hedeflediklerini, bu amaçla TCK İkinci Kitap Birinci Bab’da yer alan bölümden hükmü çıkardıklarını anımsattı.

        Ancak Siyasi Partiler Yasası’nda eşdeğer düzenleme yapılmadığına dikkat çekip ekledi:

        “SPY’de bir türlü reform yapılamadığı için, ceza almalarının önüne geçilemiyor. Oysa bir insan cezasını çektikten sonra hakkının doğrudan elde etmesi ilkesiyle TCK düzenlemesi yapıldı. Hükümet kendi reformunu SPY’de hayata geçiremediği için bu uygulama sürüyor...”

        SANIK LEHİNE HÜKMÜ

        Bu aşamada, hukukta, yasalardaki düzenlemelerin sanık lehine olanın uygulanacağı ilkesinin olduğunu anımsattım.

        Amaç siyaset yasağının ömür boyu sürmesinin önüne geçilmekse, lehte olan TCK düzenlemesinin neden uygulanmadığını sordum.

        Prof. Dr. Sözüer, kanunlarda eş zamanlı reform yapılmamasının buna neden olduğunu belirtti.

        Peki, TCK’nın 5’inci maddesinde yerini bulan, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmünden yola çıkılarak yorum yoluyla SPY hükmünün uygulaması kaldırılamaz mı?

        Prof. Dr. Sözüer, tartışmalı olduğunu belirtmekle yetindi; ancak bunun da bir düzenleme ile hayat bulması gerektiğinin altını çizdi.

        Bunun ötesine de geçmedi.

        ÜYELİĞİ SONLANDIRIR

        Anladığım kadarıyla TCK’nın “genel hükümleri” ilk 75 maddesi için geçerli, oysa yasağın yer aldığı İkinci Kitap 76’ıncı maddeden başlıyor.

        Bu da lehteki durumun uygulanmasını güçleştiriyor.

        Özetle her şey Cumhuriyet Başsavcısı’nın Kaftancıoğlu’nun CHP üyeliğini sona erdirmesine bağlı.

        Üyeliğin sona ermesi demek, il başkanlığının da yapılamayacağı anlamına gelir; yeniden kazanılması için de cezanın infazının ardından geçen üçüncü yılın sonunda mahkemeye başvurarak memnu hakkın iadesinin talebi gerekir.

        Yoksa kanunun başka maddelerinden yola çıkarak il başkanlığının tüzel kişilik olup olmadığını tartışmanın sonuç getiren yanı yok…

        Ayrıca emsal karar da Yargıtay’da mevcut.

        Çıkış yolu ise Anayasa Mahkemesi’ne konunun taşınması veya SPY’de reform yönünde düzenleme yapılması.

        Ötesinde bir arayışın çare üretme potansiyeli yok…

        Siyasette ötekini çatlatma oyunu

        Siyasette ötekini çatlatma oyunu
        0:00 / 0:00

        BUGÜNE kadar hiç karşılaşmadığımız, üzerinde düşünülmemiş birçok yeniliği, çok sayıda propaganda taktiğini önümüze koyacağı açık.

        Temel nedeni de propaganda süreçlerinin seçmen kapmaktan çok, ötekinden kaçırma oyunu üzerine kurulu olması.

        Çünkü siyasi partilerin oy potansiyeli, üç aşağı beş yukarı bir doygunluk seviyesine gelip tıkandı.

        Son beş aydır yapılan kamuoyu yoklamalarına bakıyorum, son tahlilde hepsinin ortalaması alındığında aynı çıkabildikleri tavan oyları sonucu veriyor.

        Biz Ankara’da mukim siyaset gazetecileri partilerin nereye kadar düştüğüne değil, hangi orana kadar yükselebildiğine bakarız.

        Son veriler gösteriyor ki, partilerin tavan oyları üç aşağı beş yukarı son 6 aydır değişmiyor.

        KOPARMAK YERİNE KAÇIRMAK

        Siyaset de bunu gördüğü için, seçmen kazanmak yerine, ötekindeki seçmenin duygusal kopuşuna neden olabilecek gelişmelerin önünü açmayı amaçlıyor.

        Aslında bugün anlamlandıramadığımız birçok gelişmenin gerisinde de bu taktik var.

        KAFTANCIOĞLU DAVASI

        Örneğin CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu davası…

        AK Parti’nin bazı etkin yönetici durumundaki isimleri ile bu cepheye destek veren isim, “Kaftancıoğlu’nun orada bulunması bizim açımızdan sorun yaratmıyor ki, tam tersine bizim tabanın gitmesini engelliyor” diye yaklaştı.

        REKLAM

        Oysa mesele Kaftancıoğlu’nu değil, ittifak halinde hareket ettiği kişilerin bu duruma göstereceği tepkiyi hedef alıyor.

        Örneğin adı muhtemel cumhurbaşkanı adayları arasında geçen, milliyetçi kökenden gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın göstereceği tepki hedef...

        Veya İYİ Parti lideri Meral Akşener’in ne diyeceği...

        Çünkü Kaftancıoğlu geçmişte attığı tweetleri ve söylemleri ile milliyetçi taban tarafından tepki ile karşılandı.

        Dolayısıyla sessiz kalmaları CHP tabanında, tepki göstermeleri de milliyetçi kesimde duygusal kopuşa neden oluyor.

        Bunun yansımasını da son birkaç gündür görmek olası.

        Hedef burada onların neden tepki göstermediğinden daha çok, ittifak çatlatma, müstakbel aday yıpratma, seçmen kopartma…

        ÖTEKİNE YÖNELTMEK

        Hedef de kopacak seçmeni kendine çekmek değil, ittifak içinde olmayan, üçüncü tarafta kalmışlara yönlenmesini sağlamak.

        İster bir süre önce Erbakan üzerinden yürütülen tartışmalara, dilerseniz Gezi Parkı davası üzerinden yürütülen sürece bakın…

        Veya son olarak Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında yapılan düzenlemeye…

        Hepsinin hedefinde de ittifak halindeki partilerin arasına mayın döşeme var.

        Onların sosyolojik tabanından kopardığının kendisine gelmeyeceğini bildiği için ittifaklar dışında kalan ötekine yöneltmeyi amaçlıyor.

        Nitekim SP lideri Temel Karamollaoğlu da siyasi partileri ziyaretinde bu duruma özellikle dikkat çekmiş ve aday belli olmadan ülkenin temel meseleleri üzerinde ortak bir dil ve ilkeler bütünü belirlenmesi gerektiğine atıf yapmış.

        Bu sadece Millet İttifakı'na yönelik de değil...

        REKLAM

        Cumhur İttifakı’na dönük de uygulanıyor.

        Hepsine birden Suriyeliler denilen mülteciler üzerinden devam eden tartışmanın gerisinde de benzer şekilde milliyetçi-muhafazakar kesim var.

        DEVLETİN TEPESİNİN SEÇİMİ

        Örnekler çoğaltılabilir…

        Her iki taraf açısından da önemli olan ülkenin temel meselelerinde ne dediği belli olanlardan çok, ne düşündüğü belli olmayanların yıpratma sebebi olarak öne çıkıyor...

        Görünen o ki yakın gelecekte muhtemel veya müstakbel adaylar üzerinden benzer süreçlere sıklıkla tanıklık edeceğiz…

        Hatta daha ileri gidip, “Haydi söylesene… Niye susuyorsun?” benzeri tahriklerle de karşılaşacağız.

        Unutulmamalı ki ülkenin en tepesinde, kararnameleri kanun yerine geçen makama gelecek ismin seçimi için propaganda sürecine tanıklık ediyoruz.

        Sadece bir ilde seçilecek milletvekili veya parlamento çoğunluğu için değil…

        Geçen seçimden farkı ise oy oranlarının birbirine yaklaşması…

        Bu da sandık sürecini daha çekişmeli ve propaganda taktiklerini çok daha ince elenip sık dokunur hale getiriyor…

        Demokrasi içinde kaldığı sürece akıl oyunları gibi eğlenceli kılıyor.

        Diğer Yazılar