Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SON bir hafta içinde İYİ Parti içinden üç kez CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhebi üzerinden adaylığına karşı çıkıldı.

        Bu parti politikasının bir yansıması mı?

        Yoksa parti içindeki bir grubun iç politik tutumunun bir yansıması mı?

        İYİ Parti’nin en üstünden, ilçe başkanına kadar kime sorduysam hepsinin yanıtı aynı oldu.

        Bunun bir parti içi politikanın yansıması olmadığı, tam tersine İYİ Parti lideri Akşener’in dün akşam Ankara Milletvekili Halil Oral’ın Kılıçdaroğlu hakkındaki sözlerinden haberdar olunca çok sinirlendiği aktarıldı.

        Hatta o denli öfkelenmiş ki Oral’ı telefonla bizzat arayıp sözleri nedeniyle sert tepki göstermiş.

        Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu’ndan kendisini disipline sevk etmesini istemiş…

        Nitekim İYİ Parti Grup yönetimi de dün toplanıp oy birliği ile disiplin kararını aldı.

        Akşener bununla da kalmamış Oral’dan özrünü kamuoyu önünde dile getirmesini, Kılıçdaroğlu’nu da arayıp durumunu aktarmasını ve özrünü bizzat iletmesi gerektiğini de söylemiş.

        Oral da dün CHP liderinden randevu talebinde bulunmuş; Ordu’da bulunan Kılıçdaroğlu Ankara dönüşünde kendisini kabul etme sözü vermiş.

        “BİZİM CENAHI KAŞIYOR”

        Akşener burada kalmadı, Sakarya gezisi sırasında milletvekili adına miting alanında Kılıçdaroğlu’undan özür diledi.

        Akşener’in bu denli konunun üzerinde durmasının nedeni ise CHP liderinin mezhebi üzerinden partisinin içinden gelen açıklamalara bir ket vurma çabasından öte değil.

        Nitekim yakın çevresine bunu da dile getirmiş.

        Milletvekillerinin veya adını açıklamak istemeyen bazı parti yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarının gerisinde bir art niyet görmüyor.

        “Bizim cenahı birileri kaşıyor, bu yönde açıklamaya zorluyor” bakışını taşıyor.

        Dolayısıyla Oral hakkındaki disiplin sürecini çalıştırmasının gerisinde de bu neden yatıyor.

        Peki, parti içinden bu açıklamaların geliyor olmasının nedeni Kılıçdaroğlu’nun önünün kesilip, bir başka isim, özellikle de Akşener’in aday olmasını sağlamak mı?

        Çünkü Akşener’in aday çıkması, eğer seçilebilirse de Cumhurbaşkanı olması parti ile ilişkisinin kesilmesi ve parti içinde birilerinin de liderliğinin önünün açılması anlamına da gelecek…

        “O ŞIK ÖLDÜ…”

        Akşener kendi adaylığı ile beklentilerin önüne geçmekte kararlı olduğunu her aşamada dile getirmiş.

        İyi niyetle dile getirilmiş dahi olsa bunun yaratacağı sıkıntıları detaylarıyla anlatmış.

        Kurmaylarının aktardığına göre, yakın geçmişte yaptığı bir toplantıda da hedefinin başbakanlık olduğunun altını bir daha çizmiş.

        “Yemin billah ediyorum…” deyip eklemiş:

        “Benim Cumhurbaşkanlığına adaylığım gibi bir şık yok; öldü o şık. Bir daha söylüyorum, yetmedi yemin billah ediyorum; ben bu seçimde Cumhurbaşkanlığına kesinlikle aday olmayacağım. Böyle bir şey olmayacak, hayatta olması da mümkün değil…”

        KİMSEYE SÖZÜMÜZ YOK

        Bu söz Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak baktığı anlamına gelir mi?

        Verilen yanıt açık:

        “Erdoğan’ın karşısında kim önde çıkıyorsa onun sonuna kadar arkasında oluruz; kim olduğuna bakmayız… Bizim de şu olsun diye bir şartımız, verilmiş sözümüz, kişilere yönelik bir tercihimiz yok…”

        Anlaşılan o ki bütün anketlerde oyu en çok yükselen parti iken, kendi üzerlerinden tartışma alanı yaratılmasının önüne geçme konusunda kararlı.

        ERDOĞAN’IN ÇAĞRISI

        Nitekim dün Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıçdaroğlu’na kendisine rakip olması çağrısında bulunurken buradan yürüdü…

        Daha önemlisi Kılıçdaroğlu’nun mezhep durumunu dile getirerek aslında İYİ Parti’ye karşı savunduğu algısını verdi.

        İttifak ortağından mezhebiyle ilgili sözler gelirken, aday olması konusunda kendilerinin cesaretlendirdiğini söyledi.

        Bir anlamda Erdoğan da mezhep konusunu gündeme getirdi.

        Türkiye’de mezhep üzerinden yürüyen tartışma seçmen tercihini etkiler mi?

        Hiç sanmıyorum…

        Vestfalya Anlaşması ile oluşan ulus devletler, içindeki milliyetlerden hangisinin devlete hakim olacağı sorununu ikinci dünya savaşı ile çözdü.

        ANAP’IN 1995 ŞOKU

        Mezheplere dönük meselelerini en geri kalmış toplumlar dahi 1970’li yıllarda tamamladı.

        Türkiye de bunun acısını o yıllarda en çok yaşayan ülkelerden biriydi…

        Toplum kesitlerinin içinde hala bunu içinde taşıyanlar olabilir; kitleler psikolojisi içinde kendilerini çok yüksek sayıda da görebilir.

        Ancak mezhepçi yaklaşımların o partilerin her seçim oylarının yüzde birden yukarı çıkmadığının da görülmesi gerekir.

        Her dönem bu denli az oya sahip iken, kendilerini ses yükselterek sanki %99 oranına sahip gibi gösterme başarısına erişmiş kesimin, bu seçimde alacağı oy da fazla değildir.

        Bırakın kendilerini, içinde yer aldıkları siyasi yapılara da zarar verdiklerine, ANAP’ın 1995 seçiminde tanıklık edildi.

        TERS BRADLEY ETKİSİ

        Siyasal İletişim bilimi bu gibi durumlara, California seçiminde Afro-Amerikan Tom Bradley’in seçimi sandık kabininde kaybetmesinden kaynaklı olarak “Bradley Etkisi” adını verir.

        Ancak unutulmalı ki ABD’de Obama’nın seçiminde de yaşandığı gibi bu bazen de ters etkiye yol açar, oy vermeyen olanların da oylarını götürüp vermesini beraberinde getirir.

        Benzer bir süreç de Kılıçdaroğlu’nun çok daha fazla işine yarar…

        Hayatında Kılıçdaroğlu’na oy vermemiş, vermesi de olanaksız olan bir liberal ismin dün telefonda “Aday olsun inadına gidip Kılıçdaroğlu’na vereceğim” demesinde olduğu gibi…

        Oylar çantada keklik olmaktan çıktı…

        Oylar çantada keklik olmaktan çıktı…
        0:00 / 0:00

        “SEÇİMİN kaderi eğitim vaatlerine mi bağlı?...”

        Türk Eğitim Derneği bünyesindeki TEDMEM’in dün yayınlanan eğitim çalışmasının başlığı böyle başlıyor, siyasetin ezberlenmiş denklemini eğitim politikalarının değiştireceğinin altını çizerek devam ediyordu.

        TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ile dün yayınlanan çalışmaları üzerinden sohbet ederken bir noktaya dikkatimi çekti.

        Yapılan kamuoyu anketlerinin hemen hepsinde 18-24 yaş grubundaki gençlerin ağırlıklı bölümü, siyasetin ağırlık vermesi gereken konu başlığında ekonomiyi birinci sıraya koyarken, eğitime ikinci sırada yer vermiş.

        Eğitim ile ilgili ikna edici proje açıklayana oy verme kararlılığını da anketlere verdiği yanıtlarda göstermiş.

        Eğitim ile ilgili bir anket çalışması olduğu için önemsedim.

        Çünkü siyasi partiler için yapılmadığından, aslında seçmen durumunda olan gençlerin ve büyüklerinin samimi düşüncelerini göstermelerini de sağlıyordu.

        VAADE GÖRE TERCİH DEĞİŞİR

        Dikkatimi çeken de oy verme tercihini değiştirmeye dönük oranlardı.

        Anket sonuçlarına göre her 10 öğrenciden 7’si vaatlere göre oy tercihinin değişebileceğini söylemiş.

        Meslek gruplarına göre de beyaz yakalıların %48’i, işçi, esnaf ve çiftçinin %40’ı, emeklilerin %35’i ve ev kadınlarının %41’i seçim vaatlerine göre oyunun değişebileceğini söylemiş.

        Bir diğer dikkat çeken sonuç ise toplumun %34, gençlerin de %45’inin üniversiteye gidip orada masraf olmak yerine, bu paranın iş kurmak için harcanması gerektiğine inanmaları…

        Belki de bundan kaynaklı olarak Pehlivanoğlu uzun süredir dile getirdiği önerisini dün bir daha yineledi.

        ÖNCEDEN LİSE DİPLOMASI

        Eğitimde başarı derecesi düşük olanları üniversiteye gitmesi için zorlamak yerine, 11’inci sınıftan lise diplomalarını almalarını sağlayıp, iş hayatına atılmalarına aracılık edilmesi gerektiğini söyledi.

        Matematik not oranı 80 üzerinde olan gençlerin de üniversiteye devamının sağlanmasının yararlı olacağına vurgu yaptı.

        Haksız değil…

        Çünkü bu çocuklar kazanma ihtimali olmadığını bildiği halde ailenin en küçük birikimine kadar hazırlık kurslarında harcamasını sağlıyor.

        Üniversiteye girmiş olsa dahi yarı yolda bırakıp, iş hayatına atılıyor.

        Bu denli masraf ve yük yerine baştan buna olanak tanınması gençler açısından da önem arz ediyor…

        Şunu belirteyim ki geleceğe ışık tutan iyi bir araştırma çıkmış…

        Partilere de, “seçmenimi konsolide edersem seçimi alırım” kolaycılığının bu seçimde zor olduğunu da önceden göstermiş.

        Diğer Yazılar