Endişenin gürültüsü
KÜRESEL Barış Endeksi, ülkelerin ve bölgelerin görevli barışçıl konumu ölçen bir girişim.
Avusturya merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü’nün çalışması olan Endeks, 2008 yılından bu yana düzenli olarak her yıl açıklanıyor.
Üç temel temayı kullanarak toplumdaki güvenlik düzeyi ile ulusal ve uluslararası çatışmanın boyutunu, militarizasyon derecesini, ülke içindeki şiddet ve suç seviyeleri ile ülke dışındaki askeri harcamalar ve savaş durumuna bakarak bir endeks çıkarıyor.
Küresel Barış Endeksi, kısa süre önce 2022 verilerini yayınladı.
Verilere göre dünya barışı, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle 14 yılın en alt seviyesinde bulunuyor.
163 ÜLKE ARASINDA 145’İNCİ SIRADA
Türkiye açısından durum ise biraz farklı…
Son üç yılın verileri ele alındığında, 2019’da büyük düşüş yaşayan Türkiye, bu dönem Rusya ile Ukrayna arasındaki arabulucu rolünden dolayı 6 puan kadar yukarı çıktı.
Ancak bulunduğu konum, 163 ülke arasında övgüyle söz edilecek noktada değil, 145.
Çevre ülkeler Azerbaycan’ın 128, Gürcistan’ın 95 ve İran’ın 141’inci sırada bulunması göz önüne alındığında hangi noktada olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu seviyeye gelmesinin asıl nedeni 2088’den itibaren her yıl kademeli olarak yaşadığı düşüş ve 2016 sonrasında bu düşüşün çok yüksek seviyeye inmiş olması…
Endeksin de bize sunduğu gibi 2008’den bu yana toplumun sürekli bir kaygı içinde yaşam sürmesinden kaynaklanıyor.
TOPLUM 2008’DEN BU YANA ENDİŞELİ
Buna özellikle kaygı demeyip, bilinçli olarak endişe kelimesini kullanıyorum.
Çünkü endişe sonucu belli olmayan, ancak olumsuz sonuçlanacağına inanılan gelecek olaylar hakkındaki duyum, ona karşı geliştirilen tutumdur.
Korku somut ise bir tehlikeye karşıdır.
Kaygı ise potansiyel tehlikeli uyarana karşı gösterilen duruştur.
Türk toplumu açısından bakıldığında 2008 yılından bu yana sürekli olarak endişe içinde yaşam sürdü.
Endişenin gürültüsü altında 14 yıl geçirdi…
Buna da ağırlıklı olarak bugün 6’ncı yıl dönümünde bir kez daha hafıza tazeleyeceğimiz 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi yol açtı.
Toplumun geniş kesimine yayılan ve kendi güvenliğini de tehlikeye attığı konusunda her bir bireye endişe yükleyen Ergenekon, ardından Balyoz, İzmir Casusluk davaları bu kesimlerle ilişkisi olsun veya olmasın herkesi aynı endişe kazanının içine savurdu.
İçe büzük, her an başına bir iş gelebilecek endişesi içinde toplum varoluşsal veya evrimsel olarak hayatta kalma içgüdüsüne esir edildi.
Herhangi bir olumsuz durumu olmamasına, o dönem suçlanan güvenlik görevlileri ile bir bağının bulunmamasına rağmen, her önüne gelen telefonunun dinlendiği endişesiyle hareket etti.
Toplumsallaşmanın önündeki en büyük tehlike bu dönemde atılan tohumla başladı.
Aradan geçen yıllarda da büyüyerek devam etti.
O açıdan FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine karşı toplumun 6 yıl önceki yüksek tepkisi bir anlamda da içine girdiği suskunluk sarmalının dışına kendisini atma çabasıydı.
Ancak orada da bir başka dalga ile yüz yüze kaldı.
İADE SÜRECİ İŞLEMEDİ
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın önceki gün açıkladığı FETÖ davalarından beraat eden 87 bin 519 kişi sayısı da gösteriyor ki, karpuz kabuğu misali şuna-buna değdi denilip, geniş kesimlerin tutuklanması, KHK ile ihracı toplumun ağırlıklı bölümünde başka bir kaygıya yol açtı.
Yan komşusunun başına gelenlerin bir gün kendisi açısından da geçerli olabileceği endişesiyle davranışını ve yaşamını kısıtlamak zorunda kaldı.
Çoğu örgüt mensubu 1133 kişi yurt dışına kaçtı, 110 ülkeden sadece Macaristan 2, Cezayir de 3 kişiyi iade etti; 128 ülkeden toplamda gelen 124 kişiyle sınırlı kaldı.
Sevgili Türkiye ile müttefik ülkeler ve AB üyesi ülkelerinin hiçbiri ise iadede bulunmadı.
Birçoğu da 6 yıl içinde cezasını tamamlayıp topluma katıldı.
Ne acıdır ki birçok masum insanı peşine takıp, darbe girişimine sürükleyen isimler dahi bugün görevine iade edilmek isteyebiliyor.
Türkiye’nin toplumsal olarak bu travmadan bir an önce çıkması gerekiyor.
Bunun yolu da geçmişte kendi içinde darbe girişimi, ayaklanma veya çatışma yaşayan gelişmiş ülkelerin gittiği yoldur.
GELİŞMİŞ ÜLKELERİN YAPTIĞI
Benzer olayları dünyanın birçok ülkesi bir şekilde gördü.
Bunun en iyi örneği de en fazla iç çatışmayla karşı karşıya kalan İngiltere, İspanya ve ikinci dünya savaşı sonrası Orta Avrupa ülkeleri…
Türk toplumu geçmişte darbelerden çok çektiği için direnişini kahramanca sergilemekten geri durmadı.
Ancak geçmişin yaralarının kabuğunu sürekli kaldırıp kanatmak yerine, tedavinin yöntemini de beraber geliştirmek gerekir.
Endişenin gürültüsünden arınmış, gönlü huzurlu olduğu toplumların gelişme göstereceği gerçeğini görmelidir.