Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİR ara yükselen Suriyeliler meselesi hızlı akan gündem içinde unutuldu.

        Ancak görünen o ki hükümet, hedefine varmakta kararlı…

        Planlanan 100 bin briket evden 60 bini bitirilmiş, geriye kalan 40 bininin yapımı da hızla devam ediyormuş.

        Hedef, Türkiye’den gidecek bir milyon Suriyeliyi bu bölgeye yerleştirmek.

        Bütün bu bilgileri Hacı Bayram Üniversitesi ile Milletlerarası İlişkiler ve Diplomasi Merkezi’nin ortak düzenlediği, ‘Gönüllü Güvenli ve Onurlu Geri Dönüş Çalıştayı’nda aktarılanlardan öğrendim.

        AKAR’IN MESELEYE DOĞRU YAKLAŞIMI

        Aslında bölgeyi bilmeyen, sahayı görmeyen biri, yaşadığı mahalleden bakınca meselenin ne denli çetrefilli, bir o kadar da girift olduğunu anlamaz.

        Eğer Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki güç yapılanması olmasaydı, bugün Nişantaşı veya Çankaya’daki kafede keyif sürmenin ne denli zor olduğu görülürdü…

        Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar da dün AA’nın Editör Masası’nda meseleyi terör açısından ele alırken bu noktaya dikkat çekti.

        Meseleye sadece askeri stratejiyle değil, insanca yaşam hakkı kapsamında da baktığını gösterdi.

        Birçok kesimden gelen eleştirilere, Türkiye ve Suriye’de 9 milyon kişinin güvenliğini sağladığını, böylece "hayatlarını kolaylaştırdıklarını" anımsatıp ekledi:

        REKLAM

        “Onlarla beraber yaşıyoruz. Onlara destek sağlıyoruz ve dolayısıyla bu sağlanan desteğin görülmesi lazım. Bunun kıymetinin bilinmesi lazım. Yaptığımız çalışma sadece kendimiz için değil, aynı zamanda Suriye'nin, Irak'ın, bölgenin güvenliği bakımından; ilaveten, Avrupa'nın, NATO'nun, Avrupa Birliği'nin güvenliği bakımından da çok değerli ve önemli olduğunu herkesin görmesi lazım…"

        Bazı meslektaşlarımın bu cümlelere yönelik değerlendirmelerini şaşırarak okudum...

        Meseleye ne kadar uzak ve yanlış taraftan baktıkları anlaşılıyor...

        Söyler misiniz Bakan Akar'ın bu sözlerinin neresi yanlış?…

        Bataklıktan üreyen sivrisinek gibi sahadan gelen IŞİD dahil birçok teröristin tüketilmesi, hatta yok edilmesi sadece Suriyelilere verilmiş destek mi?

        Yoksa, Türkiye, Avrupa ve hatta Irak’a kadar yayılmasının önlenmesi, insanlığa sunulmuş yaşam güvencesi, kolaylığı mı?

        Sahayı gezip dolaşan bilir, Türk Silahlı Kuvvetleri de bütün bunları Suriyelilerle birlikte onların yaşamını kolaylaştırarak sağlıyor.

        Baskı kurmuyor, zaptiyelik yapmıyor, kol kola girerek, yaşamlarını daha rahat sürdürebilecekleri ortamları sağlayarak gerçekleştiriyor.

        Bunun kadir kıymetini maalesef sokakta bomba patladığında anlıyoruz.

        Sahayı dolaşmış biri olarak söylüyorum bunda Akar ve asker arkadaşlarının yılların birikimi ile edinilmiş askeri zekasının önemli bir rolü var…

        Bu kadar kırılgan bir alanda başarıyla toplumsal dönüşüme katkı verdiler, sadece sahayı değil toplumun yaşamını da kolaylaştırdılar…

        ÜNİVERSİTEDEKİ ÖĞRENCİ SAYISI

        Suriye’nin sürgünde oluşturulmuş hükümetinden ve bölgedeki 20’ye yakın yerel meclisten gelenlerin sözleri de bunun teyidiydi…

        TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Mülteci Hakları Alt Komisyon Başkanı da olan AK Parti Milletvekili Atay Uslu da bazı veriler aktardı.

        Suriye’den göçün ilk günlerinde Göç İdaresi’nde de önemli görevler üslenen, o günlerde sahadaki çalışmalarına bizzat tanıklık ettiğim Uslu önemli bilgiler aktardı.

        REKLAM

        Türkiye’nin etkin olduğu bölgelerin her birine karşılık gelen 4 ilin valiliğinin normalleşme sürecine ilişkin çabalarından örnekler verdi.

        Yerel meclislerin, yargı, polis ve idari yapıların oluşturulması, Cinderes, Çobanbeyli, Al Bab’da organize sanayi bölgelerinin kuruluşunu bunların arasında saydı…

        Aktardığına göre Azez’deki Hür Halep Üniversitesi’nin öğrenci sayısı bu dönem 10 bini geçmiş; Özgür Şam Üniversitesi’nde de durum bundan farklı değilmiş.

        Saydıkları yaşamı kolaylaştıran uygulamaların örnekleriydi…

        Bunları anlattıktan sonra önemli bir tespitte bulundu:

        “Krizi yönetme süreci bitti, şimdi göçü yönetme aşamasına geçmeliyiz…”

        Peki, krizi yönetmek üzerine kurulu bir yapıyla, göçü yönetmek mümkün mü?

        SURİYELİ BAŞKANIN SÖZLERİ

        Afrin Yerel Meclis Başkanı ve sürgündeki hükümetin Yerel Yönetim Bakanı Said Süleyman, “Mümkün değil” diye söze girdi.

        Bunun göç başladığından bu yana planlı yürütülmediğine de önemli iki örnek verdi:

        “Suriye’den 2011-2015 arası gelenler, parası olan ve entelektüel seviyeleri çok yüksek kesimlerdi. Ancak Türkiye bunları burada tutmayı başaramadı, Almanya ve Mısır’a gitmelerini durduramadı.”

        Afrin Yerel Meclis Başkanı ve sürgündeki hükümetin Yerel Yönetim Bakanı Said Süleyman, bölgedeki gelişmeleri Muharrem Sarıkaya'ya değerlendirdi...
        Afrin Yerel Meclis Başkanı ve sürgündeki hükümetin Yerel Yönetim Bakanı Said Süleyman, bölgedeki gelişmeleri Muharrem Sarıkaya'ya değerlendirdi...

        Benzer sorunların bugün de yaşandığına dikkat çekti.

        Krize odaklı yapılanmada 4 sınır ilinin karşısında bulunan alanların valiliklere teslim edildiğini anımsatıp ekledi:

        “ABD’deki eyalet sistemi gibi, her bir bölgede uygulanan kurallar farklı. Birinde yasak olan, diğerinde serbest. Buna bir son verilip bölgenin bütününde merkezi bir sisteme geçilmesi, her bölgede kuralların aynı olması gerekir.”

        REKLAM

        Bir de örnek verdi…

        Kilis bölgesinden rahat girip Türkiye’ye gelmeleri mümkün iken, bir arkadaşlarının Hatay’dan giremediğini, “Git Kilis’ten gir” denildiğini aktardı.

        Geri dönüş planlanırken, kimin gidebileceğinin de iyi planlanması gerektiğinin altını çizdi.

        Özetle hayalci olunmaması gerektiğine işaret etti; çok da haklı…

        DÖNMELERİ İSTENİYOR MU?

        Şu soruya verilecek her yanıt da haklılığının ispatı…

        Türkiye Suriyelilerin gitmesini istiyor mu?

        Soruyu yöneltmemin nedeni ardı sıra yapılan açıklamalar ve hayatın gerçek akışı…

        Cumhurbaşkanı “İstemeyeni göndermeyeceğiz” derken, Suriyelilerden vatandaşlığa geçenlerin sayısı artıyor.

        Belediye başkanları küçük ve orta sanayi merkezlerinde çalışan Suriyeliler giderse ekonominin ciddi sorunla karşılaşılacağına vurgu yapıyor.

        Suriyeliler de büyükşehirlerde çalışıp, orta alt gelir grubundaki bir Türk vatandaşı gibi apartman dairesinde kentsel yaşamın imkanlarını kullanıyor.

        Çocuğu eğitim alıyor, kendisi belediye hizmetlerinin yanında verilen tüm yardımlardan yararlanıyor.

        Doğan çocuğu da vatandaş olarak kaydediliyor.

        Bütün bunlar ortada iken toplam alanı 70 metrekarenin altında, önünde küçük bir bahçesi bulunan toplamı 90 metrekareye ulaşmayan, asayiş açısından sıkıntı çekeceği briket eve gider mi?

        Sorunun yanıtı, gerçeğimizin göstergesidir…

        KRİZ YÖNETİMİNDEN ÇIKILMALI

        Bu nedenle göç ile ilgili kriz yönetiminden çıkıp, süreç yönetimini üstlenecek, her bir valiliğin kendi uygulaması yerine, her bölgede aynı kuralların geçerli olacağı yeni yapıya ihtiyaç var.

        Baştan beri söylüyorum, 3,6’sı Suriyeli olmak üzere, nüfusunun neredeyse %10’una yakın sayıda mülteci barındıran bir ülkede göç bakanlığı olmalı.

        Erzurum'dan Roboski'ye...

        Erzurum'dan Roboski'ye...
        0:00 / 0:00

        YAYINLADIĞI açık mektup ile toplumun yarası olan kesimleriyle “helalleşeceklerini” geçen Kasım’da açıkladığında nasıl gerçekleşeceği tartışılmıştı.

        CHP lideri Kılıçdaroğlu, o tarihte helalleşmede bulunacakları kesimleri de sıraladı.

        Bunun başına da 28 Şubat sürecinde, “ikna odalarına sokulan başı kapalı kızları” koydu.

        Bu kapsamda kısa süre önce 28 Şubat sürecinde mesleğinden uzaklaştırılmış öğretmen Sultan Kara’yı geçen ay eşi ile birlikte evinde ziyaret etti.

        “Birbirini anlayan kucaklayan topluma dönüşmek istiyoruz” dedi.

        Bunun öncesinde Çubuk’ta bir şehit cenazesinde karşılaştığı linç girişimi sonrası sığındığı evi ziyaret etti.

        Daha önce de Diyarbakır’a yaptığı ziyarette çocukları kaçırılan aileler ile bir otelde buluştu.

        Bütün bunları da “amacım milleti barıştırmaktır” dedi ve toplumun kutuplaşması sonucu önünü göremediğini belirtti.

        Son olarak da önceki gün gittiği Erzurum’da helalleşmeden söz etti ve “Hatalı biziz size gelip kendimizi anlatmadık” dedi.

        SÖZ VERMİŞTİ

        Kılıçdaroğlu, helalleşmede bulunacağı kesimleri sıralarken, Aralık 2011’de uçaktan atılan bombalar sonucu Uludere’ye bağlı Roboski (Ortasu) köyünde hayatını kaybeden 34 kişinin ailelerini de saymış, “Roboski ile de helalleşeceğiz” demişti.

        Ölenlerin aileleri ile bir süre önce telefonla konuşmuş, ziyarette bulunma sözü verip, eklemişti:

        “Helalleşme, bu ülkede yaşayanlarla yüzleşmek, barışabilmek, yolumuza devam edebilmek demektir; ahdim var bu ülkeyi barıştıracağım. Roboski’deki bütün annelerin ellerinden öpüyorum, evlat acısını biliyorum ama onlarla da helalleşmeliyiz.”

        Kılıçdaroğlu bu kapsamda eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte bugün Uludere’nin Roboski köyüne gidecek.

        Devletin hatasını kabul edip tazminat ödemek isteğini geri çeviren 34 kişinin aileleriyle buluşacak.

        CHP YÖNETİMİNDEKİ TARTIŞMA

        Aktarıldığına göre milliyetçi damarın yüksek olduğu Erzurum’un hemen ardından Uludere’ye gitmenin ne derece doğru olduğu parti yönetim toplantısında da sorgulanmış.

        Bazı kurmaylar Erzurum’un hemen ardından yapılmasının doğru bir politika olmayabileceğine dönük görüş beyanında bulunmuş.

        Ancak Kılıçdaroğlu meseleye daha farklı yaklaşmış, Erzurum’daki helalleşme yaklaşımını sürdürdüklerini göstermek açısından önemli olacağını belirtmiş.

        Kurmaylarından birinin şu cümlesi bu açıdan dikkat çekiciydi:

        “Nasıl ki Erzurum’da, ‘biz hatalıyız size gelmekte geciktik, bundan sonra beraber olacağız’ dediyse, aynı yaklaşımı kesintisiz olarak Roboski’de de sürdürmekteki kararlılığını ortaya koyuyor. Toplumsal barışın sağlanması, kesimlerin birbiri ile yan yana gelebilmesinin çabasını sergiliyor…”

        Bunun bir yerde kazanılan olumlu siyasi getirinin bir diğer alanda harcanması şeklinde yorumlanmaması gerektiğinin de altını çizdi.

        ZOR DENGE POLİTİKASI

        Bu açıdan bakıldığında Kılıçdaroğlu helalleşme konusunda politik bir tutum sergilediğini, içten bir yaklaşımla hareket ettiğini samimi olarak sergiliyor.

        Bu bakış gitmesini doğru bulanlar açısından önemli bir dayanak.

        Bununla birlikte diğer kesim de Türkiye’de uzun süredir devam eden milliyetçi dalgayı göz önüne alıyor; burada yakalanılan rüzgarın boşa harcanmaması gerektiğine işaret ediyor…

        Bütün bunlar da gösteriyor ki bu seçim diğerlerinden çok daha fazla denge politikasına ihtiyaç duyuyor…

        Özellikle de Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusuysa…

        Diğer Yazılar