Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) İmamoğlu hakkında önce siyaset yasağını getiren mahkeme kararı sadece muhalefette değil, iktidar partisinde de kaşların çatılmasına neden olmuştu...

        Buna dün de İçişleri Bakanlığı müfettişinin İBB’de terör bağlantılı personel çalıştırıldığı iddiası ile hazırladığı raporu savcılığa göndermesi eklendi.

        Böyle bir soruşturmanın gelmekte olduğunu önceki gün bu köşeden duyurmuş, CHP lideri Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nun Salı günü Meclis Grup toplantısı öncesi görüşmelerinde bu konunun gündeme geldiğini belirtmiştim.

        CHP yönetiminin Cumhuriyet Savcısı’nın “rapora” dayalı olarak terör soruşturmasını açması halinde İçişleri Bakanı’nın İmamoğlu’nu görevden alma kaygısı taşıdığını da bildirmiştim.

        MERSİN, İZMİR, ADANA

        AK Parti içinde kaşların çatılmasına neden olsa da, tepki ile karşılansa da görünen o ki Demokles’in kılıcı İmamoğlu’nun tepesinden eksik olmayacak.

        Bu durum sadece İstanbul değil, CHP’nin 11 büyükşehir belediyesi başta olmak üzere, il, ilçe ve beldeleri dahil 1107 belediyesi için geçerli.

        Bunların arasında İstanbul ile birlikte Adana Seyhan ile İzmir ve Mersin Büyükşehir belediyeleri ve bazı il belediyeleri de var.

        Bu veriler ve rakam da bana değil, bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait.

        Bakan Soylu, kısa süre önce yaptığı açıklamada, terör soruşturmaları kapsamında 2019’da 33 belediyede 42 soruşturma yapılırken, 2020 yılında 13 belediyede 14; 2021’de 16 belediyede 18 soruşturmanın yapıldığını söyledi.

        TOPLAMDA 74 BELEDİYE

        Bu yıl ise 12 belediyede 14 soruşturma olmak üzere, 2019’dan bu yana toplam 74 belediyede 88 soruşturmanın yürütüldüğünü belirtti.

        Aralarında AK Parti ve MHP’li başkanların da dahil olduğu, tüm partilere mensup 79’unun soruşturma raporunun tamamlandığını açıkladı.

        Yani Cumhuriyet Başsavcılığının harekete geçmesi halinde bu belediye başkanlarını görevden alıp, yerlerine vekil atama yetkisi “terör soruşturma” olması dolayısıyla büyükşehir ve illerde İçişleri Bakanı, diğerlerinde ise bağlı bulunduğu vilayetin valisinin elinde.

        Yetkiyi veren de Belediyeler Kanunu’nun 45 ve 46’ncı maddeleri…

        Bu yetki de hatırlanırsa, HDP’li belediye başkanlarının görevden alınıp, yerlerine atama yapılması için 2016 yılında Belediyeler

        Kanunu’na konulan madde ile gerçekleşti.

        NEDEN 6 YIL ÖNCE EKLENEN MADDE…

        Kanun’un 45’inci maddesine o dönem şu hüküm eklendi:

        “Ancak, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46'ncı maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir...”

        Atıf yaptığı 46’ncı madde de büyükşehir ve illerde Bakan’ın, diğerlerinde ise valinin belediye başkanının yerine atama yapma yetkisine sahip olduğuna hükmediyor.

        Bakan Soylu da o açıklamasında büyükşehir belediyelerinin isimlerini verdi, Mersin Büyükşehir’de 54 kişiden 30’unun doğrudan, 24’ünün ise birinci ve ikinci derece yakınlarının terör örgütü ile iltisaklı ve irtibatlı olduğunu belirtti.

        Bu kişilerin tutuklandığını anımsattı.

        SOYLU: KAYYUM ATAMAYACAĞIZ

        CHP’li İstanbul, Mersin ve İzmir’in yanında Adana Seyhan ilçe belediyesinde de terör iltisaklı/ilişkili soruşturmanın yapıldığını, çalışanları ile yöneticilerinin tutuklandığını söyledi.

        Bu açıklamalarının sonunda, “Siz bu belediyelere kayyum atamayı düşünüyor musunuz?” diye sorulduğunda da şu cevabı vermişti:

        “Bu tip bir kayyum gündemimizde yok. HDP’li belediyelerde de kayyum atamadığımız belediye var; burada kanunun kendilerine ait oluşturduğu mecburiyet söz konusu. Biz de o ilkelere uymak zorundayız. Terörden uzak dursunlar yeter…”

        Cümlesi oldukça net, bir kayyum atama yönüne gitmeyeceklerini açık şekilde dile getirdi; bunu söylemesinin üzerinden de henüz bir ay geçmedi.

        EPÖZDEMİR: İŞE BAŞKAN MI ALDI?

        Ayrıca bu tür soruşturmaların bir sonuç doğurması için de Belediye Kanunu’nun emrettiği gibi bazı koşulların da yerine gelmiş olması gerekiyor.

        Nitekim akademisyen avukat Dr. Rezan Epözdemir ile dün sohbet ederken şu önemli soruyu yöneltti:

        “Bu personelin alımında Belediye Başkanı’nın bir dahli olmuş mu?”

        Epözdemir belediyeye alınan personelin bir terör örgütü ile ilişkili olup olmadığını Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bilmesinin olanaksızlığına işaret ederek, “Bu kişiler hakkında güvenlik soruşturmasına ilişkin temiz belgesini savcılıklar veriyor” anımsatmasında bulundu.

        Belediyelere alımda bu kişiler hakkında başkanın doğrudan bir tasarrufunun söz konusu olması durumunda görevden alınabileceklerinin de altını çizdi.

        Kanun’un hükmü böyle…

        Ancak son dönem ardı sıra gelen kararlar çerçevesinde bakıldığında CHP yönetiminin endişelenmekte hakkı var.

        İzleyip göreceğiz…

        Kıdem ile işsizlik arasına sıkışınca…

        Kıdem ile işsizlik arasına sıkışınca…
        0:00 / 0:00

        ENFLASYON ve hayat pahalılığının bu denli yüksek olduğu bir zeminde 8 bin 506 liralık asgari ücretin bir anlamı yok.

        Böyle bir süreçte Türk toplumunun ortalaması olan 5 kişilik bir ailenin mutfak masrafına dahi yetmeyecek miktar.

        Ancak işin bir de diğer tarafı, işveren var ki, orta sınıf bir restoran sahibinin asgari ücret konusu açıldığında söylediği şu cümle işin özeti:

        “Dışarıdan malzeme alıp geleninden, temizlikçisine, mutfakta çalışan aşçısından bulaşıkçısına kadar iki vardiyada toplam 50 kişi çalıştırıyorum. Eğer asgari ücret 8 binin üzerine çıkarsa dükkanı kapatmaktan başka çarem yok.”

        Nedenini de gider ile gelir dengesizliği arasındaki uçuruma bağladı.

        Sadece işçisine bayram ödemeleri ve SGK ile birlikte ödemesi gereken miktarın aylık ortalama 12 bin lira civarına geleceğini anımsattı.

        Sadece çalışan 50 kişinin bir aylık maaş toplamının bu durumda 600 bin liraya ulaşacağını, doğalgaz, elektrik ve diğer masraflar eklendiğinde bu kadar parayı bir ay içinde kazanmasının olanaksızlığına vurgu yapıp noktayı koydu:

        “O nedenle diyorum ki kapatmaktan başka çarem yok…”

        Bu cümleyi son dönem nereye gitsem küçük ve orta boy işletme sahibi çok kişiden duymaya başladım…

        Hepsi de bir yandan asgari ücretin az olduğunu kabul ederken, hatta “Nasıl geçinilir bu parayla” diye hayıflanırken, kendi durumuna baktığında da maaşları nasıl ödeyeceğinin hesabını yapar buldum…

        MAAŞINDAN DAHA ÇOK EMEKLİ MAAŞI ALACAK

        Meseleleri bununla da sınırlı değildi.

        Bu ay çıkması hedeflenen, ancak gelecek aya sarktığı kesinleşen Emeklilikte Yaşa Takılanlar ile ilgili düzenleme de bir başka endişeleri.

        Özellikle de EYT’de yaş sınırının gelmesi halinde ne yapacakları?

        Mutfağı işaret edip, biraz da endişeli ve ürkek ses tonuyla, “EYT’de yaş sınırı olmasın, o mutfakta 50 kişiden ancak 14-15’i kalır gerisi emekli olur” deyip gerekçesini şöyle sıraladı:

        “Emekliliğini istediği anda yanımda 30 yıl çalıştığı için nereden bakarsanız en az 500-600 bin lira kıdem tazminatı hakkı kazanır. Emekli maaşı burada kendisine verdiğimiz maaştan daha fazlaya geliyor. Ayda en az 12 ile 15 bin lira arasında değişen emekli maaşı alıyor. Emekli olup hem kıdem, hem de daha fazla maaş almak varken niye burada çalışsın?”

        Zor sorular…

        Diğer Yazılar