ARADAN geçen 11 yılın ardından bakan düzeyinde aynı masada oturup sorunu konuşuyor olmak önemli bir aşama…
Ancak devamının nasıl geleceği de bir o denli önemli ve karmaşık…
Bundan olsa gerek son iki gündür Suriye üzerinde çalışan birçok kişi benzer soruyu yöneltti:
“Seçim dönemine girildiği bir süreçte sağlanan bu görüşme, ne denli sağlam olur. Seçim sonrasında da devam edip edemeyeceği belli değilken, bugünden kurulan işbirliğinin ardı gelebilir mi?”
Onlara da söyledim…
Çok daha sağlam zeminde devam eder, kim seçilirse seçilsin ardı da çok daha sağlam bir şekilde gelir.
Çünkü bugün iktidara talip bütün partileri birleştiren en önemli konu Suriyeliler sorunu ve onların tekrar yuvalarına dönüşü.
Sadece o da değil, Türkiye’ye yönelik tehdidin önlenmesinin de en önemli aracı Şam ile sağlanacak uzlaşı ve anlaşmaya bağlı.
Bunlar olmadan o bölgede ne kadar güvenlik gücü tutarsanız tutun, ne kadar duvar örerseniz örün, İstiklal Caddesi’nde son örneğinde de gördüğümüz gibi çıkar gelir ve masum insanların da ölümüne neden olan hain bombalı saldırısını gerçekleştirir.
Ayrıca sayıları her yıl artan Suriyeli sığınmacılara da bir 10 yıl daha bakılmak zorunda kalınır…
Bu gerçeği bugün hangi tarafta veya ittifakta yer alırsa alsın bütün kesimler görüyor.
Daha önemlisi muhalefet partileri de uzun yıllardır bugün gelinen noktaya ulaşılması gerektiğinin altını çiziyor.
Nitekim CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da dün arkadaşlarımla toplantısında buna dikkat çekmiş ve düşüncelerinin 10 yıl önceden beri değişmediğini belirtip, o tarihte yazdığı mektuba atıf yapmış.
Bugünkü noktaya gelinmesinde çok gecikildiğini ve daha da zor bir süreçten geçilmek zorunda kalındığına vurgu yapmış.
Bu bakış sadece CHP liderinde yok; İYİ Parti de benzer söyleme sahip.
İYİ Parti lideri Akşener de kısa süre önce Şam ile görüşülmesi gerektiğine vurgu yapmıştı.
Benzer şekilde DEVA, SP, DP, hatta Suriye sürecinin başlangıcında Başbakan olarak bulunan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu da Şam ile görüşülmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Bütün bunlardan dolayı başlayan süreç karşı taraftan yanlış bir adım gelmediği sürece kesilmez, aksine çok daha sağlıklı bir zeminde ilerler.
Bunun en önemli garantilerinden biri de Türkiye, Rusya ve Suriye tarafında görüşmenin başlamasını sağlayanların da sahayı iyi bilen, ayrıca sorun çözücü özelliğiyle tanınan kişiler olması.
Dolayısıyla taraflar cephesinden mekanizmayı bozacak herhangi bir etken olmayacağı gibi, çalışmasını kolaylaştırıcı çok fazla neden var.
TEL RİFAT’TA DENENECEK
Açıklamalara bakıldığında 11 yıl sonra bakanlar düzeyinde gerçekleşen üç ayaklı mekanizma, Dışişleri Bakanlarının teması ile devam edecek…
Anlaşılan o ki, iki ülkenin İstihbarat Başkanları ile başlayıp, Savunma Bakanları ile devam eden görüşmenin bir sonraki aşamaya geçilebilmesi için de oluşturulan mekanizmanın çalışıp çalışmadığının test edilmesi gerekiyor.
Bölge üzerine çalışmaları ile bilenen ve yakın zamanda da Suriye’den dönen Altınbaş Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serhat Erkmen Şam güçlerinin son dönem konuşlanmalarına bakıldığında, sonraki sürecin nasıl işleyeceğinin de görüldüğünü belirtti.
Prof. Dr. Erkmen, Şam’ın 25’inci Tümen olarak bilinen güçlerinin Mümbiç, Al Bab ve Tel Rifat’ın alt kesimine konuşlanmaya başladığını belirtti.
Yakın geçmişte Milli Savunma Bakanı Akar’ın Suriye hava sahasının Türk jetlerinin uçuşuna açılması talebinin olduğunu da anımsatıp devam etti:
“Görüldüğü kadarıyla Türkiye Kuzey’den hava harekatı ile önceden kararlaştırılan ve terör üreten yerleri bombalar; boşalan alanlara güneyden Şam güçleri gelip yerleşir. Burada bir daha istenmeyen güçler kalmaz. Rusya da bu sürecin gözlemcisi olur.”
Prof. Dr. Erkmen, Türkiye’nin rahatsızlığını sürekli dile getirdiği Tel Rifat’ta mekanizmanın çalışıp çalışmadığının böylece deneneceğini, sonrasında da diğer aşamalara geçileceğini belirtti.
Ulaşılması istenen hedefin Şam yönetiminin muhaliflerle de anlaşarak kendi ülke sınırlarının güvenliğini bizzat sağlama gücüne erişmesi olduğuna da vurgu yaptı.
Bunun tamamen bitirilmesi ne kadar zamanda olur kestirmek zor.
Ancak dün Şam Savunma Bakanlığı’ndan gelen açıklamaya bakıldığında orada da ciddi niyetin olduğu görülüyor.
HÜSSAM LUKA DA DEVREDE
Ayrıca Şam yönetiminin, DAEŞ ile mücadelenin en önemli aktörlerinden olan Halep doğumlu Çerkez kökenli Genel İstihbarat Servisi’nin başında bulunan Hüssam Luka’nın YPG/PKK kontrolünde bulunan Suriye’nin doğusunu “fethetmek için görevlendirildiği” bilgisini de sürekli yineliyor.
Hums, Halep, Deyrizor ve Rakka’da önemli işlere imza atan General Luka, ABD’nin Eylül 2020’de yayınladığı Suriye ile ilgili yaptırımlar listesinde de yer almıştı.
Bölgedeki YPG yapılanması ve yöneticilerinin de kendisine olumlu bakmadığı öteden beri biliniyor.
Luka’nın bölgedeki görüşmelerinin ardından Tel Rifat bölgesinden YPG’nin güçlerini çektiği, ancak Asayiş adını verdiği yerel polis teşkilatının görevine devam etmesi konusunda ısrarcı olduğu belirtiliyor.
Asayiş ile Şam güçleri arasında 2016’da Kamışlı’da çatışmış ve iki taraf da çok sayıda kayıp vermişti; sonrasında ateşkes sağlanmıştı.
NE ZAMAN DÖNERLER?
Moskova görüşmesinin üç ayağından biri olan ve en önemli unsuru olarak görülen terörle mücadele açısından şu aşamada bir sorun görülmüyor.
Diplomatik ilişki ise ikinci ayağını oluşturuyor ki bu da terörle mücadele mekanizmasının hangi süratte çalışacağına bağlı.
Son aşaması ise göçün engellenmesi ve geri dönüşün sağlanması.
Bütün bunların olabilmesi için de bölgenin çatışmadan arınması, Şam’ın sınırlara ve ülke güvenliğine egemen olabilmesine bağlı.
Tabii işin bir de diğer ayağı var; ABD ve batılı ülkeler…
Türkiye Şam ile görüşmelerini devam ettirirken, ABD’nin bölgedeki gücü CENTCOM Komutanı bölgeye gelip YPG’nin en üst yönetimi ile fotoğraf vermişti.
Anlamı açık, “YPG ABD’nin koruması altındadır” mesajını net veriyor.
Asıl o tarafın da aşılması gerekiyor ki bunun yolu da Moskova’dan değil Brüksel’den geçtiğini herkes biliyor…