Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        GEÇMİŞ depremler “Deprem değil, bina öldürür” öğretisini hafızalarımıza kazıdı.

        Kahramanmaraş merkezli dün ardı sıra gelen depremler ise bir başka şeyi daha gösterdi:

        “Sadece bina değil, zemini de öldürüyor…”

        Bunu söylememin nedeni deprem sonrası gelen görüntüler ve binaların yıkılışını yansıtan görüntüler.

        Bir de uçuşa kapatılmasına yol açan Hatay Havaalanı pistinin durumu…

        Binalar sapasağlam duruyor.

        Ancak zemini bir anda çöktüğü için binayı da yerle yeksan ediyor.

        Buna çürük temel yaklaşımı gösterenler oldu ancak dün konuştuğum inşaat mühendislerinin ağırlıklı bölümü binanın yapı kalitesi ve temelinin sağlamlığının ötesinde bir durum olduğunu, alttan geçen fay hattındaki kırılmanın yıkıma yol açtığını gösteriyordu.

        SAĞLAM BİNALARI DA GÖTÜRDÜ

        Özetle, yıllardır verilen öğreti unutulmuş, denetim kurumları görevini yapmamış; fay hattının tam üstüne hem de kırılmanın olacağı noktaya vatandaş bina diktiği gibi, devlet de havaalanı gibi stratejik yapı kondurmaktan geri durmamış...

        Marmara depreminden çok daha büyük sarsıntı da doğal olarak yıkıp geçti.

        Peki, bu deprem dün bazı deprem bilimcilerinin iddia ettiği gibi bilinmiyor muydu?

        REKLAM

        Bu iddiaları gündeme getirenlere söyleyeceğim tek bir cümle var; her ne kadar isimlerinin önüne akademik sıfat almışlar ama makale okumuyorlar…

        Deprem olduğu andan itibaren o bölgedeki çalışmalara baktım.

        MAKALELERDE KALAN DEPREM

        O kadar çok makale yazılmış ki…

        Bunların içinde en dikkat çeken ise bu boyutta bir depremin olma ihtimaline dikkat çeken bir önceki yıl yayınlanmış aralarında Türkiye’nin önde gelen bilim insanları Tuncay Taymaz, Seda Yolsal-Çevikbilen, Tuna Eken, Ceyhun Erman, Derya Keleş, Taylan Öcalan ile çok sayıda saygın yabancı deprem uzmanı akademisyenin de yer aldığı makale…

        Tam da yerini işaret ediyor, hatta şiddetini de 7,8 ile 8,4 arasında bir yerde gösteriyor…

        Türkiye- Arap hattı diye de tanımladığı bu fayın yılda 2-7 mm sıkıştığı ve 510 yıldır enerji biriktirdiğine dikkat çekiyor.

        Kırılması ihtimaline vurgu yapıyor…

        Yani yeri öngörülmüş, büyüklüğü de tahmin edilmiş…

        Tek farkı, herkesin odaklandığı İstanbul’un popülaritesine sahip bölge olmaması ve olma ihtimali üzerinde söz söylenmiş olsa da hiç kimsenin aldırmaması…

        Hem de öyle bir haritalanmış ki bugün yıkıp geçtiği 10 ilde en büyük etkilerini nerelerde göstereceğine, Suriye topraklarından İdlib’e kadar uzanan boyutunun da ciddi sorun üreteceğine vurgu yapılmış.

        300 KİLOMETREDEN BÜYÜK

        Kapsadığı alanın bu denli büyük olmasının nedenine ilişkin de makalede veriler de sıralanmış.

        Akademik makalede yer alan isimlerden Prof. Dr. Tuncay Taymaz’a dün ulaşıp makalelerinde dile getirdikleri üzerinde sohbet ettim.

        Prof. Dr. Taymaz, 1503 yılından bu yana farklı noktalarında kırılmaların olduğunu, dünkü depremin yaşandığı bölgede en son 1513’te depreme rastlandığını belirtti.

        Makalesindeki haritasına da yansıttığı şekliyle 7.6 büyüklüğündeki ikinci depremin olduğu bölgede de 2 Mart 1893'te deprem olmuş.

        Aktardığına göre fayın farklı yerlerinde yakın geçmişe kadar kırılmalar görülmüş.

        Ancak uzunluğu 300 kilometreyi bulan dünkü depremdeki gibi uzun bir kırılma olmamış; bu uzun yıllar sonra ilk kez karşılaşılan bir durum.

        GÖLCÜĞÜN 33x33 KATI

        Bu aşamada şu cümlesi işin boyutunun anlaşılması açısından da önemliydi:

        “Gölcük depreminin fayı 20 km kadardı, bu ise 300 km’den fazla; 33 çarpı 33 katı büyüklükte. Eğer bu deprem Marmara’da yaşanmış olsaydı bir milyondan çok kişinin hayatına mal olurdu. Depremin merkezi dağlar ve bayırlarda, yerleşimin az olduğu yerler olduğu için bu denli büyük bir kayba neden olmadı. 26 Aralık 1939 Erzincan depremi kadar güçlü…”

        Coğrafi olarak bu denli genişliğe sahip depremin bıraktığı hasarı ortadan kaldırmak da tabii ki kolay değil…

        Ancak devlet uzun yıllardır illerde, ilçelerde hatta köylerde acil duruma karşı örgütlendi; her ilde ekiplerin hangi durumda nasıl davranacağına yönelik önemli çalışmalar yapıldı.

        Dün bir daha gösterdi ki ne kadar görev yüklerseniz yükleyin, sonuçta insanoğlu kendi canının yandığı yere koşuyor; ailesinin durumuyla ilgileniyor.

        Bu da Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş bölgesinde ciddi aksamalara yol açtı, zamanında müdahalede kırılmalara neden oldu.

        Üstüne bir de Ankara’dan bizleri de yerimizden fırlatan 7.6 büyüklüğünde ikinci deprem geldi…

        İKİNCİ DEPREM ALDI

        Birincinin yarası sarılmadan ikincinin yarası çok daha ağır oldu.

        REKLAM

        İYİ Parti'nin eski Malatya İl Başkanı, eski ANAP milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın dün acı içinde anlattığı da bunun bir örneğiydi.

        Ağabeyinin eşi, çocukları, gelinleri ve torunları ilk depremden kurtulup dışarı çıkmış.

        Sonrasında köye taşınmaya karar verip evden eşyalarını toplamak için binaya girdiklerinde ağabeyinin bütün ailesinin içinde olduğu 13 canı alıp götürmüş.

        Sarıbaş dün acı içinde “Niye girdiniz tekrar o binaya?” diye aynı cümleyi tekrar edip duruyordu…

        Bu coğrafyaya tohum gibi saçılan acının sıcaklığı ile dün çok hissedilmedi; ancak diğer depremlerde olduğu gibi ardından büyük gelir.

        Ancak yarın gün ışıdığında daha net görülür hale gelir…

        Seçim dahil, yaşamın birçok beklentisini öteler; zamanına götürür…

        Akşener, Erdoğan'a ne önerdi?

        Akşener, Erdoğan'a ne önerdi?
        0:00 / 0:00

        SİYASETİN özüdür; toplumda var olan çatışmaları, nezaketle çözme sanatını sergilemek…

        Depremin acısının tüm ülkeyi kavurduğu dün siyaset de bu kurala uygun adımlar attı.

        Sabah saatlerinde AK Parti Adıyaman Milletvekili Yakup Taş’ın eşi ile birlikte göçük altında kaldığı haberi gelince CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AK Parti Grup Başkanvekili Elitaş’ı arayıp bilgi almış, bir an önce kurtulması yönündeki dileklerini iletmiş.

        Kılıçdaroğlu dün akşam saatlerinde düzenlediği basın toplantısında bunu açıklarken, AFAD’dan da randevu talebinde bulunduğunu, bunu ellerindeki belediyelerin desteğini göstermek için yaptığını söyledi.

        Kendilerine geri dönüş olmamasını da önemsemedi; sorun yapar gözükmedi.

        Akşam saatlerine doğru da İYİ Parti lideri Akşener’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp parti teşkilatlarından gelen bilgiler kapsamında vatandaşın beklentilerini aktardığı bilgisi ulaştı.

        Aktarıldığına göre Akşener depremle birlikte saat 04.30’da ayağa kalkmış ve gün boyu depremin yaşandığı bölgedeki teşkilat yöneticileri ile görüşüp bilgi almış.

        ACININ BİRLİĞİ

        Sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayıp görüşme talebinde bulunmuş.

        Erdoğan kısa süre sonra telefonda döndüğünde başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini iletmiş.

        Bölgedeki parti teşkilatının dün geceye dikkat çektiğini belirterek, “Sıvılaştırılmış doğalgaz veya petrol gazı ile çalışan ısıtıcılar (katalitik soba) eğer bu gece bölgeye dağıtılırsa ve sabahtan tüpleri hazır hale getirilirse bu geceyi soğukta dışarıda kalanlar rahat geçirir. Yarın (bugün) çadırlar kurulana kadar eğer bunlar dağıtılırsa çok iyi olacağını bana ilettiler…”

        Erdoğan öneri için teşekkür etmiş ve yetkililere talimat vereceğini bildirmiş…

        Aktarıldığına göre görüşme deprem bölgesindeki durum ve acil ihtiyaçlar kapsamında kalmış…

        Şurası açık ki bunlar güzel hareketler…

        Özlenen yapıcı tutumuyla siyasetin özüne dönüşü gerçekleşti; acının birliğine tanıklık edildi…

        Diğer Yazılar