Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ŞUNU kabul edelim ki seçim konusunda iki taraf açısından da zor bir süreç yaşanıyor.

        Anayasa değişikliği olmadan hukuki olarak seçimi ertelemek imkânsız olduğu kadar, bugünkü fiili durumda seçim yapmanın önünde de ciddi güçlükler var.

        Bütün engellerin aşılması için formül üretmesi gereken tek yer de üyelerinin hiçbirinin seçim tecrübesi olmayan Yüksek Seçim Kurulu…

        YSK’dan yola çıkarsak, aslında kendi kanunu da dahil, hiçbir kanun veya Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı kendisine seçimi erteleme gibi yetki vermemiş.

        Buna karşın YSK’nın aldığı kararlar var; bu kararlara karşı da herhangi bir itiraz gelmemiş.

        İKİ FARKLI ANAYASA

        Ancak alınan kararların tarihi de içeriği kadar önemli, çünkü 1961 Anayasasının tanıdığı yetkiler ile 1982 Anayasası aynı değil.

        Sonuncusu 2017’de olmak üzere birçok değişiklik de üstüne bindi…

        Bu konuda Covid-19 sürecinde kaleme alınmış, Kamu ve Anayasa Hukuku alanlarında çok iyi akademik makaleleri bulunan Dr. Feyzan Olgunsoy’un harika çalışması var.

        Daha önce bu sütundan da belirttiğim gibi YSK, aşırı kar yağışı nedeniyle ulaşımın kesilmesi, ilçede hakimin ulaşım imkansızlıkları nedeniyle bulunamaması, gibi nedenlerle aldığı kararlar var.

        Burada da üst sınır en çok bir yıl olarak belirlenmiş ki o da savaş haline bağlanmış.

        YSK’nın 1966 yılında aldığı 194 sayılı kararı ise aslında tam da bugüne işaret ediyor:

        “Bir yerde deprem, su baskını gibi tabii afetler, büyük yangınlar veya bunlara benzer olaylar yüzünden seçimlerin yapılmasına maddi imkan kalmayan durumlarda hemen yapılması gereken seçimlerin yapılamamış olması tabiidir. Felaket günlerinden kısa bir süre sonra veya hemen yapılması gereken seçimlerin ne zaman yapılması gerektiğinin tespiti YSK'nın görevidir…”

        GÖREV GASPI OLUR

        Bu kararda dikkat edilmesi gereken iki nokta var…

        En kritik cümle, “kısa bir süre sonra ve hemen yapılması” diye tanım getirmesi, yani ertesi gün seçim yapılacakken karşılaşılan mücbir sebepten söz ediyor; beş ay sonrası demiyor…

        Diğeri ki asıl önemlisi de bu kararın 1961 Anayasasına göre alınmış olması, çünkü o zaman “savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, seçimler kanunla bir yıl geriye bırakılabilir” hükmü vardı.

        Bu hüküm 1982 Anayasasında değiştirildi ve “savaş sebebiyle” diye sınırlandırıldı, karar alma yetkisi de sadece TBMM’ye verildi.

        Kanununda dahi YSK’ya seçimleri erteleme yetkisi verilmedi…

        Dolayısıyla kamu hukukunun da temeli olan “Hiçbir devlet organı, Anayasa ve yasalardan aldığı bir yetkiyi, açık bir izni olmadığı sürece bir başka devlet organına devredemez” hükmü açısından değerlendirildiğinde YSK, TBMM’nin erteleme yetkisini kullanamaz…

        Buna girişmesi fonksiyonel görev gaspı oluşturur ki suçtur...

        MACRON ÖRNEĞİ MODEL OLUR MU?

        Peki, Covid-19’in zirve yaptığı dönemlerde de rastlandığı gibi salgın hastalık, deprem ve sel felaketi gibi mücbir sebeplerle seçimin yapılabilmesinin imkansızlığı halinde ne olacak?

        Almanya, Arnavutluk, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, İspanya, İtalya, Kanada, Yunanistan ve Güney Kore Anayasaları bunu öngörmüş ve doğal afet ve salgın ile olağanüstü hal dönemlerinde yasama organlarının görev sürelerini uzatma hakkı vermiş.

        Fransa’da ise hatırlanacağı gibi Macron, Senato Başkanı ile görüşerek iki turlu yerel seçimi iptal etmek istedi; ancak aradığı desteği bulamadı.

        Hükümetin tek yönlü bir karar alıp alamayacağı tartışması da “darbe girişimi” olarak değerlendirilince geri adım attı ve seçimlerin ilk turu yapıldı.

        Macron da bunun üzerine başka partilerin desteğiyle çoğunluğu sağlayıp ülke genelinde OHAL ilan ederek seçimlerin ikinci turunu ileri tarihe erteleme imkanına kavuştu.

        Aslında tam da bugün tartıştığımıza benzer süreci Fransa yakın geçmişte yaşadı…

        SAVAŞ VE OHAL HALİNDE

        Bu Türkiye için de geçerli olabilir mi?

        Anayasa 78’de tek başına savaş sebebi halinde seçimin iptaline hükmediyor.

        Ancak, yine Anayasa’nın 15. maddesi, “savaş veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir” hükmünü taşıyor.

        Dolayısıyla AK Parti’de bazı hukukçular aynen savaş halinde olduğu gibi ağır yaşanan deprem nedeniyle de seçimi öteleme hakkının tanındığını ileri sürüyor.

        Bundan olsa gerek YSK’nın “ülkenin 10 ilinde seçimin yapılamaz hale geldiğini” ileri sürerek TBMM’den seçimlerin yapılmasını ileri tarihe ötelemesi talebinde bulunmasını çözüm modeli olarak sunuyor.

        Tartışma da tam bu noktada başlıyor; şu soruya yanıt aranıyor:

        OHAL ilanı, savaş hali dışında ülkenin tamamında seçimin yapılamaz hale geldiği anlamı mı taşır?

        YÜZDE 5 GEREKÇESİ

        Bu görüşü savunanlar yine Anayasa’nın Ara Seçimler ile ilgili maddesine göndermede bulunuyor:

        “Anayasa, ‘boşalan üyeliklerin sayısı üye tam sayısının %5’ini bulduğu hallerde ara seçimler üç ay içinde yapılmasına karar verilir’ diyor. Deprem gören illerin 3’ünde hariç seçim hemen yapılabilir. Ayrıca 10 ilin tamamındaki milletvekili sayısı %5’i bulmuyor…”

        Onlara göre Anayasa, sadece savaş sebebiyle erteleneceğine hükmediyor.

        AYM’nin 2012’de aldığı mücbir sebep kararı ise dün bu sütunda da belirtiğim gibi, mülga maddeyi kapsıyor.

        Dolayısıyla AK Parti’nin içindeki birçok hukukçu Anayasa değişikliği olmadan seçim ertelemesini olası görmüyor; çıkış yolu arıyor…

        FİİLİ ZORLUKLAR

        Bunlar işin hukuki yönleri…

        Bir de fiili durumu var…

        Seçimlerin ancak savaş nedeniyle iptal edilebileceğine yönelik görüşleri savunan, deprem bölgesine de bizzat gidip gelmiş olanlara da aynı soruyu yönelttim:

        “Bu şartlarda seçim yapmak 4 ay sonra da fiili olarak mümkün olacak mı?”

        İçlerinden bazıları YSK’nın gerekli önlemleri ve kararları alması halinde olabileceğini ileri sürdü.

        Ancak unutulmasın ki onlar için de yasal düzenleme gerektiriyor.

        Her ne kadar Anayasa 79’a göre seçimlerin genel yönetim ve denetimi YSK’nın gözetimi altında yapılır ve başlangıcından bitimine kadar düzen içinde yapma ve yaptırma görevi de kendisine ait.

        BIRAKIN BİNAYI, ADRES KALMADI

        Ancak seçimlerin yapılabilmesinin de bazı kanuni kuralları söz konusu YSK onları yok sayamaz.

        Bunların başında da adrese dayalı kayıt sistemine göre seçmenlerin belirlenmesi gerekiyor.

        Oysa, örneğin 11 milletvekili bulunan Hatay’da bırakın binaları, adres kalmamış…

        Şu an kalan nüfus ise bırakın 11 milletvekilini, onda birini çıkaracak sayıda değil; ağırlıklı bölümü farklı illere göç etti.

        Çadırların adres kayıt sistemi olarak düzenlenmesi de yasal olarak mümkün değil.

        Her ne kadar YSK’ya sandık taşıma hakkı verilmiş olsa da o da ancak bulunduğu seçim çevresi içinde geçerli…

        Hatay’dan farklı illere giden seçmenler yine var sayalım ki kütüklerini değiştirdi ve gittikleri yerde oy kullanmalarına karar verildi; bu durumda Hatay’ın milletvekili sayısının inmesi lazım.

        Eğer onların Hatay için oy kullanması isteniyorsa da yasal düzenleme gerekiyor…

        Bu kez de seçim yasalarında yapılan değişikliklerin bir yıl içinde uygulanamayacağı hükmüne saplanılıp kalınıyor.

        Onun için de geçici bir Anayasa değişikliğine ihtiyaç duyuluyor.

        Özetle hem hukuki, hem de fiili açmaza saplanılmış bulunuyor…

        Bir orta yol üretilmesi de şu aşamada olanaklı görünmüyor…

        ÜÇ FARKLI GÖRÜŞ

        Her iki tarafta da üç farklı görüş çatışıyor…

        Birinci grup, her şeye rağmenciler; onlar 18 Haziran’da yapılmasını istiyor.

        İkinci grup ertelemeciler; YSK eliyle çözüm üretip, seçim kararı için dahi 360 gerekirken, TBMM’de genel kurulunda katılanların salt çoğunluğuyla meseleyi halletme yolunu arıyor.

        Son grup ise orta yolcular; onlar da makul bir süre ötelenmesini, en geç Ekim’de yerel ve milletvekili genel seçimlerinin bir arada yapılmasını istiyor…

        ALMAZA YATANLAR

        Bir başka grup var ki, şu an için sayıları çok olmamakla birlikte “almaza yatanlar…”

        İktidar tarafında olanlar, “bu kadar ağır yükü bırakalım muhalefetin sırtına, iki yılda yine bize gelir” derken, muhalefet cephesindekiler de aynı gerekçeyle “bırakalım sırtlarına işi daha da batırsınlar” bakışını sergileyip yükü omuzlamaktan uzak durma yolunu arıyor.

        Şu an için kulislerde fısıltıyla tartışılıyor olsa da sonuçta hukuki ve fiili duruma siyaset çözüm üretmeden çıkış yolu zor görüyor...

        Deniz Bey…

        Deniz Bey…
        0:00 / 0:00

        SOSYAL DEMOKRAT ile sağ partiler arasında, kişilere hitapta ciddi bir fark vardır…

        Sağ siyasetçiler daha çok “baba”, “abi”, “abla”, reis” gibi feodal bağlarla liderleri veya siyasi kimlikleri tanımlarken, sol siyasette bu daha çok tekil bir hal alır.

        Her ne kadar, “hocam” da zaman zaman kullanılsa da ağırlıklı olarak “Bey…” takısı tercih edilir…

        Son yolculuğuna dün uğurladığımız Deniz Baykal da aynen halefi Kemal Kılıçdaroğlu veya selefi Bülent Ecevit gibi hep “Bey” takısı alarak tanımlandı.

        “Deniz Bey…” denildiğinde siyasiler kadar, biz gazeteci milleti için de sözü edilen kişinin Deniz Baykal olduğunu bilirdik…

        Sohbetlerimizde kendisine hitap ederken de “Deniz Bey…” diye başlardık; “Sayın Genel Başkan…” tanımını kullandığımızı hatırlamıyorum…

        Belki de bunu söylediğimizde yüz ifadesiyle samimi bulmadığını hissettirirdi; o nedenle kaçınırdık.

        Veya bu söylem aramızdaki ilişkiyi düzenler, daha samimi hale getirirdi...

        Hepimizde cep ve ev telefonu mevcut olduğu kadar, kendisinde de hepimizin telefonları mevcuttu.

        Doğrudan kendisi arardı.

        Sabahları yürüyüşünü veya memleketi Antalya’da yaz kış demeden gerçekleştirdiği yüzmesini tamamladıktan sonra sıkı bir kahvaltı ile gazeteleri en ince ayrıntısına kadar okur.

        ÖFKELENDİĞİNİ GÖRMEDİM

        Hatta bazen yazıyı tamamlamadan telefona sarılıp, “Şimdi yazını okuyorum da, bunun arkasında ne var arkadaş sen onu bir söyle bakalım…” diye esprili tonda söze girerdi.

        Bazen sesinin tonundan, bazen sizi görmezden gelmesinden, bazen de o meşhur başı ile ayaklarının sekerek gelmesinden anlardınız ki kızdırmışsınız.

        Gülümseyen bir yüz haliyle gelir, söyleyeceğini tüm açıklığıyla söyler, hatta biraz da sitem dolu bir ses tonuyla hayıflanır, ardından da yoluna devam ederdi.

        Eğer hoşuna gittiyse de onore eden ancak yine içinde espri barındıran ses tonuyla takdirini dile getirirdi.

        Dün cenaze törenindeki konuşmalara da yansıdığı gibi ben bugüne kadar Deniz Baykal’ın öfkelendiğine, kızdığına tanıklık etmedim.

        CHP’NİN GEÇMİŞİ…

        Deniz Bey, 10 kez gidip geldiği Genel Başkanlık süresi ve siyasete ara verip döndüğü CHP tarihinin en simge isimlerinden biriydi.

        Atatürk hariç, 100 yıllık CHP’nin bütün Genel Başkanları ile çalışmakla kalmadı, en uzun süreli ikinci lideri de oldu.

        Akademik hayatı dahi partisiyle ilgiliydi; doçentlik tezini de CHP’nin 1965 seçimlerini kaybetmesi üzerine yazdı.

        Çok genç yaşta, 1973’te adım attığı TBMM’nin de tam 50 yıl, yani yarım asırlık en uzun süreli görev yapan üyesi oldu.

        CHP tarihinin bir dönemine de “Baykal dönemi” diye bilinen doktriniyle damgasını vurdu.

        FIRTINALI DENİZ

        Adı gibiydi; yaşamı fırtınalarla dolu bir Deniz idi…

        Daha bir ay kadar önce telefonda samimi bir sohbet yapmış, siyaset dışı konulara dalmıştık.

        Her konu açıldığında keyifle sohbet etmenin tadına vardığımız ender siyasetçiler arasındaydı…

        Çoğu zaman da hayrette bırakır, masadan kalktığınızda size gerek kalmayan yoğun sözleri kulaklarınızda çınlardı.

        Belki de bundan olsa gerek, dün olduğu gibi, “Deniz Bey Hak yoluna yürüdü deseler” yine inanmazdım…

        Hak yolu açık, ruhu revan, devri daim olsun…

        Diğer Yazılar