Bir kurtarma ekibinin günlüğü
HER afet sonrası aynı görüşe döndüm; devlet yönetici, yurttaş uygulayıcı olmadığı sürece sorunların içinden çıkılması olanaksızlaşıyor.
Devlete uygulama görevini de verdiğinizde sistem çöküyor, alınacak kararlardan beklenen fayda da dibe batıyor.
Devletin yönetici olması da yetmiyor; yönetimin içinde yönlendirici gücünü de sergileyecek liyakat sahibi, ülkenin gerçeklerini, en azından karayollarını bilenlerin bulunması gerekiyor.
En iyi örneklerinin Kahramanmaraş ve Adıyaman’da yaşandığı gibi yerelde bu çok daha elzem hal alıyor…
HARİTA BİLMEYİNCE
Bütün bunları yazmamın nedeni bir belediye kurtarma ekibinin depremin ilk günü yaşadıkları…
Merhum Deniz Baykal’ın cenazesi sırasında TBMM kulisinde karşılaştığımız, Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’un ilk gün yola çıkardığı ekibin başından geçen de bunun en iyi örneklerinden biri…
Deprem haberini alır almaz Belediye’ye bağlı arama kurtarma ekibini yola çıkarmış.
Ekip doğrudan AFAD ile temasa geçip, kendilerinin yönlendirilmesini istemiş.
Önce karayolu ile Adana’ya geçmeleri istenmiş…
Kısa bir süre sonra ekip başını arayan AFAD görevlisi, Etimesgut Havaalanında bir askeri uçağın hazırlandığını, kendilerinin doğrudan buraya yönlenmeleri gerektiğini bildirmiş.
Ankara Etimesgut Havaalanına vardıklarında uçağın hazır olmadığı belirtilmiş…
Bunun üzerine Malatya’ya gitmeleri istenmiş.
Sivas’a vardıklarında bu kez yeniden aranmışlar, süratle Hatay’a geçmeleri istenmiş…
Bu kez yol boyunca acil ihtiyaç duyulan Elbistan, Nurhak, Göksun, Kahramanmaraş, Pazarcık, Türkoğlu gibi depremin ağır hasar verdiği yerler geçilip Hatay’a tam 12 saat sonra ulaşılmış…
Oysa baştan Hatay’a gitmeleri söylenmiş olsaydı bu kadar yol kat edilmeyecekti.
Ankara’dan Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Kahramanmaraş üzerinden Hatay’a ulaşmak yerine, Konya-Adana yolunu takip ederek en geç 6 saat içinde Antakya’ya girmiş ve anında müdahaleye başlamış olacaktı.
Gittiklerinde karşılaştıkları güçlükleri ve kurtarma sürecinde birilerinin son dakika neredeyse ütülenmiş elbiseleriyle enkaz üzerine gelip neler yaptıklarını ise burada yazmak istemiyorum…
MARMARA DEPREMİNDE YAŞANANLAR
Bütün bunlar da gösteriyor ki devletin sadece yönetici değil, en azından Türkiye haritasından da haberdar olana ihtiyacı var.
Kentlerin nerede olduğunu, nasıl gidilmesi gerektiğini bilmeyenlerin elinde en tecrübeli ekibin de başı döner; yapacağı işi de yapamaz hale getirir…
Geçmiş depremlerde de benzer olaylar yaşandı mı derseniz o günleri bizzat yaşayanlardan dinlediklerim bu denli olmadığını gösteriyor.
Bunlardan birini İYİ Parti lideri Meral Akşener hafta sonu anlattı.
Marmara’yı sarsan 1999 depreminde İzmit’te yakalanmış; o dönem milletvekili adayı imiş…
Deprem yardımlarının koordinasyonu ile ilgili olarak dönemin hükümeti Devlet Bakanı Hasan Gemici’yi koordinatör bakan olarak atamış.
Akşener, “Allah Hasan Bakandan razı olsun, hiç ayrım yapmadı, hepimizi dinledi; ne istediysek, ne önerdiysek de yapılması için anında talimat verdi” diye söze girdi.
Gemici’nin başkanlığında siyasi partilerin temsilcileri ve yardıma gelen sivil toplum örgütlerinin yetkililerinin katılımıyla her sabah toplantı yapıldığını, kararların harfiyen uygulanması sonucu yaraların süratle sarıldığını belirtti.
Hasan Gemici’yi arayıp, deprem sonrası yaşadıklarını sorduğumda altını çizdiği şu nokta çok önemliydi:
“Sivil toplum örgütleri sayesinde, onların yardımı ve desteğiyle işin içinden çıkabildik… Sivil toplum merkezlerini oluşturarak yardımların sağlıklı dağıtımını gerçekleştirdik. En büyük gücümüz sivil inisiyatiflerdi…”
SİVİL TOPLUM OLMADAN
Bugün olanları televizyon kanallarından izlediğini, sivil toplumun işin içine katılmadığı için organizasyon bozukluğu ile yüz yüze kalındığını gördüğünü söyledi.
Gelen yardımların sivil toplum tarafından organize edilmiş olmasının yanında, arazi kullanımından, çadır ve prefabrik evlerin dağıtımına kadar bütün işleri de onların sayesinde çözdüklerini de kayda geçirdi.
Bunları söyleyenler depremi ve sonrasını bizzat yaşamış iki önemli isim…
Sivil toplum vicdanının ne denli yüksek olduğunu depremin hemen ardından gösterdi.
Onlarla kol kola girmeden bundan sonrasının çözülmesi de olası değil.
Yoksa Pazarcık’ta da tanıklık ettiğim gibi gelen yardımların tepedeki deponun bahçesinde sağa sola atıldığı, küflendiği ve ziyan edildiği çok görüntüyle karşılaşırız.
Bu işin altından da bu haliyle çıkamayız…