Yargılanmaları, kanunla engellendi…
DEPREMİN oluşturduğu moloz yığınları kaldırılıp, yıkık binaların önündeki bekleyişler gittikçe azaldıkça, gözler sorumlulara döndü.
Bazıları yetkinin özel sektöre aktarılmasını gerekçe gösterip, bakanlıkların bu konuda sorumlu olduğunu ileri sürerken, bazıları da iskan ruhsatlarından yola çıkarak belediyeleri suçluyor.
Ancak hemen belirteyim ki kanunun içine yedirilen bir madde her ikisini de yasalar karşısında sorumsuz bırakıyor.
Buna neden de ağırlıklı olarak bürokrasinin kendisini kurtarması için teknokratlar aracılığıyla İmar Kanunu değişiklikleri içine yedirilen geçici maddelerden kaynaklı…
Özellikle Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’da afet riskine hazırlık kapsamında yıkılan binaların ağırlıklı bölümünün yapı kayıt belgesi kapsamında olduğu da dikkate alındığında bakanlık veya belediyeler hakkında bir tek dava açılması olanaksız görülüyor.
O BİNAYI YIKMASINA DA ENGEL GETİRİLDİ
Neden de 2018 yılında çıkarılan ve bugün de eleştirilerin odağında bulunan imar affı ile ilgili İmar Kanunu değişikliğinin 16’ncı maddesine eklenen Geçici 16’ncı Madde…
Geçici olmakla birlikte oldukça uzun olan maddeye bakmak isteyenlerin işini kolaylaştırayım, alttan üçüncü paragrafın son cümlesinin hükmü çok açık:
“Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır…”
Dolayısıyla dönüp kimseyi suçlayamazsınız ve sorumluluk yükleyemezsiniz; haklarında da dava açamazsınız…
Burada kalsa iyi…
Belediyelere de dönüp bu binanın sağlam olmadığını bilerek neden insanların oturmasına izin verdiniz de diyemezsiniz.
Çünkü aynı madde belediyelerin elinden bu yetkiyi de almış bulunuyor:
“Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir…”
KASABANIN SIRRI GİBİ
TMMOB II. Başkanı Selçuk Uluata ile dün sohbet ederken önemli bir noktaya dikkat çekti.
Özellikle İstanbul ve İzmir’den yola çıkarak, bir deprem meydana gelmesi halinde hangi binaların çok kötü durumda olduğuna ilişkin önemli verinin belediyelerin elinde olduğunu söyledi.
Yani Kasabanın Sırrı filmindeki gibi, herkes biliyor, ama bilmezlikten geliyor…
Ardından şu vurucu soruyu yöneltti:
“Bu binaların sorunlu olduğuna ilişkin verileri kim biliyor? Tapu kaydına yazılamadığı için hiç kimse. Dolayısıyla o binayı satın alacak veya kiralayacak olanların bilme hakları da elinden alınıyor. Oysa tapu kaydına binanın durumu konulsa sorun çözülecek…”
Bunun kayda geçirilmesindeki sorunun nereden kaynakladığını sorduğumda ise yasalarla verilmiş olan “mülkiyet hakkına” işaret etti.
POLİTİK KAYGILAR
Politik kaygılar gereği hiçbir belediye veya kurumun yaptığı denetimin sonucunu herkese açık hale getiremediğini belirtti.
Uluata, bu aşamada şehir içinde riskli alanların da parsel yerine, ada bazında belirtilmesi gerektiğini söyledi.
Binaların yapı denetimlerinde yaşanan sıkıntı ise bir başka sorun; çünkü kimse Bakanlığın yetkili kıldığı şirketlere denetim yaptırmak istemiyor…
Yaptırması ve binasının sorunlu çıkması halinde evini terk edip gideceği yerde kira ödemesinin güçlüğünü biliyor.
O nedenle herhangi bir şekilde yaptırımı olmayan belediyeler eliyle denetimini yaptırıp bilgi sahibi olmakla kalıyor; ileride yaptırmanın yolunu arıyor.
Ancak orada da yetkin olmayan mühendis ve mimarlara teslim olma durumunda kalıyor.
TMMOB II. Başkanı Uluata da bu noktaya dikkat çekti ve üniversitelerde mühendislik eğitimi alan kişilerin kanuna göre mezun olduğu andan itibaren hizmet verme hakkını elde ettiğini anımsattı.
Herhangi bir deneyime sahip olmaksızın, sınırsız mesleki yetki ile donatılması, hizmetin niteliği ve güvenirliği bakımından zaman zaman sakıncalar yarattığına dikkat çekti.
YETKİN MÜHENDİS…
Bunu aşmanın yolunun da birçok ülkede de uygulanan “Yetkin Mühendis” sistemine geçiş olduğunu belirtti.
Bu belgenin de mimar ve mühendislerin deneyimlerine ve gireceği sınavlardaki başarılarına göre TMMOB tarafından verilmesi durumunda birçok sıkıntının çözüleceğine dikkat çekti.
Aslında un, şeker, yağ var, ancak helva yapabilmek için öncelikle politik kaygıların aşılması ve yaşanan gerçeğin farkına varılması gerekiyor.
Yoksa yıllardır görüldüğü gibi, bir deprem daha olur, aynısı tekrar konuşulur…