Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SEÇMENLER tarafından aday gösterilenlerden ilki olan Muharrem İnce dün 100 bin eşiğini aştı ve aday olma hakkını elde etti...

        Bir diğer yakın isim ise ATA İttifakı adayı Sinan Oğan, onun da bugün ve yarın geri kalan üçte bir oranındaki imza eksiğini tamamlaması durumunda aday olması kaçınılmaz görünüyor.

        Diğerlerinin aradaki farkı kapatması ise bugüne kadar gösterdikleri performanslarına bakıldığında pek olası gözükmüyor; atak yapabilmeleri mucize gibi görünüyor.

        Bu durumda ikili başlayıp, 12’ye çıkan, Fatih Erbakan’ın çekilmesiyle 11’e inen adaylık yarışında öyle görünüyor ki Oğan’ın da çıkması halinde 4 adaylı bir yarış olacak.

        Soru da tam bu aşamada geliyor…

        Çıkan adaylar geri çekilir mi, yoksa diğer adaylar ile müzakere yaparak geri çekilir mi?

        Veya diğer ittifaklar geri çekilmeleri konusunda kendileriyle müzakere etme yolunu arar mı?

        Bunu bugünden öngörmek mümkün değil…

        Ancak bu sürecin gösterdiği bir gerçek var ki sosyal medyada olan gerçek ile hayatın gerçeği birbirinin aynı değil.

        Toprağı bol olsun, ünlü sosyolog Jean Boudrillard’ın, “TV ekranı gerçeğin ta kendisidir... gerçek bundan böyle simülatif alanda üretilir” tezini yıkarken, aradığı şu sorunun yanıtını da bulmasını sağladı:

        “Kitleleri büyüleyen şey iletişim araçları mıdır, yoksa kitleler mi iletişim araçlarını bir gösteri aracı olmaya zorlamaktadır…”

        Bu da gösteriyor ki kitleler sosyal medyayı gösteri aracı olmaya zorluyor…

        Yoksa sosyal medyada var olan gerçeklik ile imza sürecinde yaşananlar örtüşmüyor; kitleler üzerinde bir anlam talebini üretmiyor...

        Bunlar bir yana, gelelim iki büyük ittifakın adayları dışında yarışa katılacak diğer iki adayın durumuna…

        CHP’DEN İLK TEPKİ

        İnce’nin 100 bin imzaya ulaştığı haberinin ekranlara düştüğü dakikalarda CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun ile telefonda konuşuyordum.

        Haberi verdiğimde sakin karşıladı, “Adaylığı hayırlı olsun…” dedi.

        İnce’nin yakın geçmişte yaptığı açıklamalarda geri çekilip çekilmeyeceğine ilişkin sorulara, başka bir siyasi partinin adayı olduğunu 100 bin imzayı toplayıp yoluna devam edeceğini söylediğini anımsattım.

        Bu süreçte CHP’den kendisine bir çağrının gelip gelmeyeceğini sordum.

        Torun’un yanıtı kısa ve netti:

        “Biz Halil İbrahim sofrasını genişleteceğiz dedik. Bu kapsamda kendisinin kararıdır. Aday olduğuna göre, sözlerinden da anlaşılıyor ki devam etme kararını sergileyecek… Ama bize katılırsa soframız her zaman açık…”

        Torun’un yanı sıra partinin etkin başka isimleriyle konuştuğumda da yaklaşımı farklı olmadı.

        Buradan çıkardığım şu ki, İnce’ye adaylıktan vazgeçmesi konusunda CHP yönetiminin baskın bir talebi olmayacak.

        Tamamen sorumluluğu sakin bir tonda İnce’ye bırakacak, bunu yaparken de çatışma içinde görünmekten uzak duracak.

        Bütün bunlar İnce’nin ikinci tur şansını denemek yerine, ilk turda bir şekilde çekilmesi sürecine götürür mü?

        Açıklamalarına bakıldığında bunun çok olası olmadığı açık.

        Kamuoyu araştırmalarının gerçeği ne denli yansıttığı bir yana, Oğan’ın da yarışa katılması halinde görünen o ki seçimin ikinci tura kalma ihtimali yüksek…

        Ancak seçimin ikinci tura kalması kimin işine yarar?

        Sıralamak gerekirse…

        1- İLK TURDA NE OLUR: İkinci tura kalmış bir seçim İnce’nin elini güçlendirir mi, yoksa daha zayıf bir hale mi getirir. İnce bu duruma bakarak hareket eder… Burada da önünde iki seçenek var…

        a) Elini Zayıflatır: Çünkü ikinci tura girildiğinde iki aday kalacağı için elenen adayın pazarlık gücü olmaz. Kılıçdaroğlu kazanırsa, zaten oyların ağırlıklı bölümü kendisine geleceği için müzakere etme gereği duymaz. İnce de bir bölen diye anılacağından dolayı müzakere masasına oturması söz konusu olmaz. Kaybederse de zaten müzakere olmaz…

        b) Kazandırır: İkinci tura girerken, oylarının etkili bir çoğunlukta olması, elini güçlendirir. Müzakere gücünü arttırır, oylarının bir yöne kanalize etmesi veya sessiz kalması eğer Kılıçdaroğlu’nun kazanmasında etkili olacaksa bu müzakere gücünü de elinde tutmasına neden olur...

        2- KAMPANYADA NE OLUR? Seçim ikinci tura kalabilir, ancak İnce de beklenen oyu alamazsa ve çok az bir oyla seçimin ikinci tura kalmasına neden olursa sıkıntılı hale gelir...

        Bu iddiada bulunanların dikkat çektiği nokta, iki ana güç birliğini oluşturmuş Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyasında İnce’nin varlığını göstermesinin güçlüğü…

        İddiaları böyle olsa da İnce, ağırlıklı olarak ilk kez oy kullanacak ve muhtemelen tercihini Kılıçdaroğlu’dan yana kullanacak kesimden oy alacak seçmeni etkileyeceği için Cumhur İttifakı bileşenleri tarafından diri tutulur.

        Ancak unutulmamalı ki hem İnce, hem de Oğan, Cumhur İttifakı bileşenlerinden de oy alır; oranı ne olur kestirmek zor ama son kertede ilk turda kazanma ihtimali varsa Erdoğan’ın ikinci tura kalmasına da neden olur.

        Partilerin oylarına, yani milletvekili seçimine etkisinin ne olacağı ise ayrı bir durum…

        Henüz daha ilk adım olduğu için bugünden bir kanaatte bulunmak için erken.

        Ancak bu seçim öngörülmesi oldukça zor, bir o kadar da karmaşık bir aritmetiği önümüze koydu.

        Nasıl bir yöne gideceğini de milletvekili listeleri açıklandıktan bir hafta sonra görürüz…

        Depremzede belediyeler, bir de bütçezede oldu…

        Depremzede belediyeler, bir de bütçezede oldu…
        0:00 / 0:00

        DEPREMDEN etkilenen 11 belediye için de aynı durum söz konusu.

        Hatta daha ilerisi, deprem bölgelerine katkı veren büyükşehir belediyelerinin durumu da farklı değil…

        Hemen hepsi ciddi bir bütçe sorunu yaşıyor; özellikle de depremde ağır hasar almış Hatay ve Kahramanmaraş belediyeleri…

        Çünkü deprem onlara sadece kayıp, yıkım ve temizlenmesi gereken moloz bırakmadı, ellerindeki gelir kaynaklarını da alıp götürdü.

        REKLAM VE ÇEVRE VERGİSİ BİTTİ

        Bunun başında da esnaftan gelen reklam geliri ile çevre ve temizlik geliri geliyor.

        Bunun en iyi örneği de Hatay Büyükşehir Belediyesi…

        Kentin alışveriş ve ticaretinin kalbi olan Asi Nehri’nin iki yanında kalan bütün işyerleri yıkıldı.

        İş yerlerinin ağırlıklı bölümü yıkıldığı gibi, onların iş yükü de belediyelerin üzerine kaldı.

        Daha ilerisi geliri kıt kanaat kendine yeten belediyelerin üzerine bir de altyapının yeniden ayağa kaldırılması, temizlik hizmetlerinin ayakta kalan semtlerde devamı, diğerlerinde de molozların kaldırılması için daha fazla yakıt ve iş makinası ihtiyacı doğdu.

        Yıkılan binaların yerine süratle yenilerinin dikilebilmesi için firmalarla yapılan anlaşmaların getirdiği ek yük de üstüne bindi.

        Yani, hem gelir kapısı kapandı, hem de geçmişten daha ağır yük üstüne bindi…

        BAŞKAN SAVAŞ’IN ÇAĞRISI

        Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile dün sohbet ederken, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile İller İdaresi’nin depremde büyük zarar gören illerin durumunu yeniden ele alması ve ek bütçe çıkarması gerektiğini söyledi.

        Önerisi, zarar görmeye ve depremden etkilenen nüfusa göre bütçe zarar payı oranı belirlenmesi…

        Depremden zarar gören illere bu oran üzerinden ek bütçe çıkarılması…

        Yani, geçmişte bu iller diğer gelirlerden ne kadar elde ediyorsa onun ortaya çıkarılıp alacakları ek bütçeye eklenmesinin yanı sıra, kentin yeniden ayağa kaldırılması için kişi başına düşecek oran nispetinde de ek destek verilmesi.

        İLLER BANKASI PAYI GİBİ

        Aslında önerdiği İller Bankasının bugün il ve ilçelere verdiği katkı payı için uyguladığı yöntemin ek bütçe ile sadece depremden zarar gören iller için uygulanır kılınması.

        Haksız da değil…

        Eğer belediyeler bu işin içine dahil edilmez ve güçsüz bırakılırsa, birçok sorunun çözümüne çare üretilmez.

        Yerel gücü devreye almayan, onunla birlikte kol kola yürümeyen tüm kamusal yapılar da bürokratik yıkıma uğrar…

        Çünkü yerelin dilinden ve yaşamından ancak yerel yönetim anlar, onlarla birlikte ancak yerel yönetimler yol alır.

        Devlet kurumları ise denetleyici ve gözeten rol üstlenir, bu da onların gücünü ve elini rahatlatır…

        Yoksa elemanının yarısını depremde kaybetmiş bir belediyenin geriye kalanın maaşını da ödeyemeyecek duruma düşmesi depremzedeye ikinci bir deprem olur…

        Diğer Yazılar