Yeni sandık stratejisi: Gitmeyeni getirmek…
HER iki Cumhurbaşkanı adayının ikinci tur stratejisinin siyasetinin seçmen motivasyonu üzerine kurulu olacağını belirtmiştim.
Öyle de oldu...
Her ikisinin de oyun planı kendinde olanı yerinde tutmak, ötekine gitmemiş olmakla birlikte kendine gelmeyeni de safına çekmek üzerine kurulu olacak.
Bunun yapılabildiği propaganda zemini de “alan” yerine, “markaj” siyaseti olacak.
Yani kendi tabanını konsolide edip, cevvaliyet yüklemeye dayalı alanlardaki miting siyaseti yerine, bire bir ikna yönteminin geçerli olduğu yeni propaganda yöntemi markaj politikasına tanıklık edeceğiz…
Bu yeni durumda ikisinin de avantajlı olduğu kadar, dezavantajlı yerleri var…
KORELASYON İÇİNDE ORGANİZE DAĞINIKLIK
İki tarafla da son iki gündür konuşuyorum.
Her ikisinin de öncelikli endişesi “katılımın nasıl olacağı” noktasında duruyor.
Burada özellikle endişe diyorum, çünkü endişe genellikle problem çözmeye odaklıyken, kaygı bir bozukluktur ve problem çözme yerine sürekli yakınmayı, özgüvensizliği, dağınıklığı ve dövünmeyi tetikler…
O nedenle seçimden sonraki 4 gün içinde yaşananlar açısından bakıldığında AK Parti cenahında bir endişe, CHP’de ise kaygı hakimdi.
Hatta CHP’de var olanı, korelasyon içinde, otonom, bir o kadar da organize kaygı ve dağınıklık olarak tanımlayabilirim…
Bunun giderilmesi olası mı derseniz; İYİ Parti lideri Meral Akşener’in bırakın bir bardağı, koca bir varil döktüğü soğuk suyun yaratacağı etki oranında olur.
Sadece CHP’de değil, korelasyon içinde hareket ettiğinden, zayıf bedenlerine mutsuzluk virüsü anında bulaşan ittifakın öteki partileri için de geçerli.
O nedenle CHP’nin içindeki kaygıdan çıkarken, bütün nüvelerine işlemiş tereddütlü yüz normunu da değiştirmesi gerekiyor.
SPİN DOKTORLARI YOK…
Aslında iki tarafın içinde bulunduğu durum ötekinden kategorik farklılık göstermiyor; oy oranları arasındaki fark kadar yansıyor…
Çünkü ikisi de iletişim sosyolojisinin de alanını oluşturan kamuoyu oluşturucuları yerine, marka ve reklam pazarlama üzerinde yoğunlaşan kamuoyu pazarlamacılarıyla çalıştı…
Oysa batının bütün siyasi partilerinde onlarca metin yazarı bir yana, sinema ve reklam alanında çalışan algı bükücülerine kadar geniş yelpazede ekipler yer alır…
Sözünü ettiğim kişiler adlarına “Spin Doctor” veya “Spinmaisters” denilen algı sürücüleri...
Bunlar için, kamuoyu üzerindeki olumsuz etkileri azaltmak için, bir konunun veya siyasal söylemin etkisini “akılda kalıcı” bir başka söylemle yön değiştiren kişiler de diyebiliriz...
Aslında birinci turda Erdoğan’ın ekibi, “cımbızlama” taktiği dediğimiz bir tarafını terör konusunda kullandı…
Rakibinin geçmiş konuşmalarından cımbızlama tekniği ile alıntılar yaparak, seçmeni rakibine karşı güçlü olumsuz ışık altında tuttu…
EKONOMİ, KREDİ KARTI VE HÜDA-PAR ÜZERİNDEN
Ancak ikinci turda bunun sürdürülebilmesi pek olası görülmüyor.
AK Parti açısından içinde barındırdığı zaaf veya dezavantaj da bu noktada karşısına çıkıyor.
Çünkü Merkez Bankası, Perşembe gecesi alıp, ardından vazgeçtiği dar gelirli için geçiminin kurtarıcısı olan kredi kartı ile orta ve küçük işletmelere yönelik ticari kartlarına dönük kararları, var olan endişeyi, toplumsal kaygıya dönüştürdü.
Kararın seçim sonrası işleme konulmayacağına yönelik bir tek açıklama da gelmedi.
Dolayısıyla ekonomi ve Hüda-Par’a yönelik rakipten gelen salvolar aşılması gereken mesele olarak önünde duruyor.
ORTAKLARDAN GELECEK DESTEK
AK Parti açısından diğer dezavantajlar ise seçmeninin hemen kazandık havasına girip rehavete kapılması…
AK Parti’nin seçim sürecinde aktif olan yöneticilerinden biri ile dün sohbet ederken gördüm ki, onlar da katılımın düşmesine bunun etki yapmasından endişe duyuyor.
“Katılım konusunda endişeliyim, ancak Sayın Bahçeli’ye bu konuda çok güveniyorum…” cümlesi de bunu yansıtıyor.
Nitekim MHP lideri Bahçeli de dün Erdoğan ile birlikte dün gittiği deprem bölgesi Adıyaman ve Hatay’da bu yöndeki güçlü mesajını verdi.
Bir diğeri de seçimden %7 oy düşmesiyle %35 ile çıkan AK Parti’nin kabineyi tek başına kuracak olması; hükümetinde ittifak ortaklarından bakan bulunmaması.
Oysa rakibi, ittifakı ortaklarına da bakanlık veriyor; bu durumun ittifak içindeki partilerin sandığa gitme motivasyonunu nasıl etkileyeceğini 28 Mayıs’ta göreceğiz.
YURT DIŞI SEÇMENİ SANDIĞA GÖTÜRMEK
Bu konuda bir diğer nokta da yurt dışı oylara katılımın azalması…
Çünkü yurt dışı oyların %39,68’ini Kılıçdaroğlu, %57,70’ini ise Erdoğan aldı; toplam oya etkisi yüzde bire dahi ulaşmıyor olabilir ancak bu sistemde seçimin alınmasında bir oyun dahi önemi var.
Geçen seçim deprem dönemine denk geldiği için yurt dışından gelip dönenlerin gümrük kapılarındaki oy kullanımı yüksek olmuştu.
Oy vermek için büyükelçilikler önünde 5 saat bekleyenlerin durumu da tepkiye yol açmıştı.
Dolayısıyla seçmeni tekrar sandığa götürmek için yoğun seferberliğe ihtiyaç var.
Bütün bunlara karşın Erdoğan’ın, seçime giderken hem moral hem de seçmen üzerindeki etki avantajları rakibinden çok daha yüksek…
Miting yerine ev ev dolaşarak markaj siyasetinin kurgulandığı, ötekinden çekmek yerine, ötekine gitmemiş gönülsüz oyları kendine getirmek üzerine kurulu bir hafta önümüzde duruyor.
Çok sıcak geçeceği de bugünden belli oluyor…