31 Mart'tan sonra İstanbul'un kalbinde ne değişecek?
Ergün Turan AK Parti’de kuruluş aşamasından beri bulunmuş bir isim. Onu son dönemde TOKİ Başkanı olarak biliyoruz ancak öncesinde hem Güngören hem İstanbul belediyesinde uzun yıllar çalışmalarda bulundu. İBB Meclis üyeliği, İBB İmar Komisyonu üyeliği ve başkanlığı gibi görevler aldı. Kısacası belediyeciliği içeriden bilen bir isim. Aynı zamanda mühendis. İTÜ’de inşaat mühendisliği okumuş. Baba mesleği inşaatçılığı kısa bir süre yapmış.
Doğma, büyüme İstanbullu olan Turan, 31 Mart seçimlerinde İstanbul’un kalbi Fatih’in AK Parti Belediye Başkan adayı oldu. Bir süredir de sahada. Dün beni Zeyrekhane’de kahvaltıya davet etti. Hem projelerini anlattı hem de sonrasında dünya çapında bir eser olan ve restorasyonu geçen yıl biten, Molla Zeyrek Camii (Pantakrator Kilisesi) ve Zeyrek mahallesini birlikte dolaştık.
Ergün Turan ve basın danışmanı Osman Bekar ile.Uzun sohbetten özet olarak şu 4 mesajı aldım:
- İstanbul’un çok kültürlü, çok dinli, kozmopolit yapısını bir zenginlik olarak gören bir isim Turan. “İstanbul’u İstanbul yapan, bütün dünyanın göz bebeği haline getiren bu yapı, İstanbul’un kalbi de Fatih. Burada Fatih'teyeniden çok kültürlülüğü, farklılıklarımızla büyümeyi hedeflemeliyiz” diyor.
- Gençleri çok önemsiyor. Sokak sokak gezip, gençler için ne gibi olanaklar olduğunu araştırıyormuş. Sonuçtan memnun değil, bana hakikaten yalnızca gençleri değil, bütün İstanbul’u heyecanlandıracak Haliç ile ilgili bir projeden bahsetti. Şayet hayata geçerse yurt dışında görüp özendiğimiz müthiş bir olanağa kavuşacak İstanbul. Denizin ortasında çok kreatif bir havuz, diyeyim, şimdilik daha fazla detay vermeyeyim…Şimdiden gençlere spor alanları, gençlik kulüplerine yeni olanakla ile ilgili planlar geliştirmiş. Üniversitelerin etrafına ve merkezi konumda alanlara gençler için hem kütüphane hem de buluşma alanları oluşturma planları var. “Bir yeri canlandırmak için içeri taze ve temiz kan pompalamanız gerek” diye konuşuyor.
- Metruk binaları elden geçirmek ve ayağa kalkamayacak olanları orijinaline uygun yeniden yapmak istiyor. Bu öyle basite alınacak bir konu değil. Fatih’te böyle 11 000 bina varmış ve bir kısmı harabe halinde olduğu için uyuşturucu müptelaları ve bilumumsuça bulaşanların meskeni halinde imiş. “Buraları yıkmak için gerekirse yasa değişikliği dahi düşünülebilir” dedi.
- Fatih’in yeniden cazip bir konut alanı olarak konumlanmasını istiyor. İlçeninalgısını yükseltmeyi, sosyokültürel olarak daha üst sınıfların yeniden buraya gelmesinin önünü açmayı hedefliyor.
Ergün Turan ile ilk kez karşılaştık. Gözlemim eylem odaklı, mühendis refleksine sahip ve tez canlı biri olduğu yönünde. Konuşmaktan ziyade yapmaktan yana. Henüz seçilmedi ama TOKİ Başkanlığından gelen refleksle bir kaç talebi hayata geçirmek için mevcut yönetime yardımcı olmuş.
Fatih Ak Parti’nin çok güçlü olduğu bir ilçe. 2014 seçimlerinde ikinci parti çıkan CHP ile aralarında 17 puan fark vardı. Bu kez Cumhur İttifakı’nı da düşündüğümüzde sonuç şimdiden gayet net ortada.
Yeni dönemde Fatih’te tarihi dokuyu koruyan ama aynı zamanda zaman içinde oluşan çirkin yapıları da dönüştürmeyi hedefleyen, spor alanları ve sosyalleşme mekanlarına öncelik veren, Eminönü’nü bir müze yarımada değil, yaşayan bir semt olarak tutma gayreti içinde olacak bir anlayış yönetimde olacak. Gördüğüm kadarıyla önceki yönetimin yaptıklarını reddeden değil, başarı kabul edip, onların üzerine devam etmeyi isteyen, devrim değil, evrim vaat eden bir anlayışa sahip Turan.
***
İstanbul’un göbeğinde ihmal edilmiş hazine: Molla Zeyrek Cami
Ayasofya’yı dünya çapında bir eser kabul ediyor ve yakından biliyorsunuz. Peki ya 3 kilisenin birleştirilmesi ile ortaya çıkan, tarihi Milattan sonra 12. Yüzyıla dayanan Pantokrator Kilisesi’ni yeterince tanıyor musunuz? Gidip gördünüz mü? Restorasyon aşamalarından haberdar mısınız?
İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilen ve Molla Zeyrek adını alan bu zamanın Hıristiyanlık Külliyesi olarak da tanımlayabileceğimiz yapı uzun yıllar boyunca metruk haldeydi. Restorasyona Koç Holding başladı. Daha sonra Kültür A.Ş. bu işi devraldı ve 2017’de tamamladı. Ama bütünüyle çalışmaların bitmesi 2018’I buldu.
Bugün dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen turistlerin de ziyaret ettiği, çok önemli bir tarihi eser olarak başta İstanbullular olmak üzere herkesi bekliyor bu eser.
***
11 yıl aradan sonra AKM
Pazar günü Başkan Erdoğan Atatürk Kültür Merkezi’nin temel atma törenini gerçekleştirdi. Bu salt bir kültür merkezi temel atma töreni değil. AKM’nin yeniden açılması, biz, hayata gözlerini İstanbul’da açmış, öğrencilik yılları boyunca buluşma yeri olarak “AKM’nin önü”nü kullanmış, para biriktirip bale ve opera bileti almış kuşak için üzerine kül atılmış gibi hissettiren bir ateşin yeniden canlandırılması, gençliğin hatırlattığı coşkunun ve aşinalığın geri gelmesi demek…
2008’de tadilat için kapatılan AKM daha sonra bir çok tartışmanın öznesi oldu. İşbinanın işlevinden çıktı, adeta bir sembol haline geldi. Ve maalesefbir kesim tarafından Erdoğan’a karşı kalkan olarak kullanılmaya çalışıldı. 11 yıl kaybedildi. Ancak şimdi eskisinden çok daha görkemli, işlevsel ve İstanbul’a yakışan bir eser yapılacak. İçindedev bir opera salonu ve oldukça büyük bir tiyatro salonu bulunacak.
İnsan bu sonuca bakınca kaybedilen onca zamana öyle üzülüyor ki…
***
Kitap ve vergi
Son günlerdeki en güzel haberlerden biri Başkan Erdoğan’ın AKM’nin temel atma töreninde ilan ettiği kitap ve dergiye verginin kalkması. Gazeteyi saymıyorum, zira gazete satışları ve fiyatları ortada. Ancak kitaba yönelik bu karar eminim bir canlanma ve şevk yaratacak, insanları okumaya teşvik edecektir.
Keşke vergi muafiyeti DVD ve CD’leri de içine alacak şekilde genişlese…
***
Özgecan ve değişmeyenler
11 şubatta Özgecan Aslan’ın 4. Ölüm yıldönümünü geride bıraktık. Bu korkunç cinayetten sonra kendimize “bu toplum şiddet ve kadına bakış konularında aradan geçen sürede aynaya baktı mı?” diye sorduk mu? Erkekler kadına bakışlarını sorguladılar mı? Kullandıkları dil, benimsedikleri yaklaşım üzerine düşündüler mi?
Maalesef Özgecan bir minibüste iğrenç bir şekilde katledildikten sonra da binin üzerinde kadın şiddete kurban gitti. Bu şiddet illa ki kriminal haberlere konu olunca varlığını hissettiğimiz bir şiddet değil. Esasen çok daha yaygın. Özgecan’dan sonra Türkiye’de utanç verici tartışmalar yaşandı. Tacize uğradığını söyleme cesareti gösterenler karalanmaya çalışıldı, kocası tarafından şiddet gördüğünü söyleyen kadın susturulup kocaya koruma kalkanı sağlandı. Tacizci olmakla itham edilenler medyada pohpohlandı ve hatta mağdur ilan edildi.
BU ÜLKENİN BİR ERKEK SORUNU VAR
Bu ülkede kadına karşı şiddet sorununu çözmek istiyorsak önce sorunun adını doğru koyacağız. Türkiye’de bir kadın sorunu yok. Türkiye’de bir erkek sorunu var. Erkeklerin yaptıklarının yanına kar kaldığı, birbirlerini destekledikleri ve maalesefyanlarına bazı kadınları da destekçi aldıkları bu döngü değişmeden hiçbir şey değişmeyecek. Bu döngüyü, yalnızca biz kadınlar tek başımıza değiştirebiliriz.