Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlkokul ve ortaokul yıllarımda gözlerimi kapatıp 2000 senesini hayal etmeye çalışırdım. Uzay filmlerini düşünmek gibi gelirdi bu hayal.

        2000.

        Bambaşka bir çağ.

        23 yaşımda olacağım derdim kendi kendime… 23!

        Sonra 2000 geldi ama uzay çağını getirmedi. Sihirli bir değnekle uçan arabaya filan binmedim. Hayat 90’larda nasılsa öyle akıp gitmeye devam etti. Boğaziçi’nin çimlerinde kendi dünyamızda yaşadığımız, dünyayı keşfetmeye çalıştığımız günlerdi...

        Ve 2000’ler… İlk 10 yılı güzeldi. En azından benim için.

        Ama 2000’i nasıl heyecanla beklediysem 2010’u öyle bir kederle kapattım.

        Bir hastane odasının kapısında.

        Ben babamı 2010’un son gecesinde kaybettim.

        O 31 Aralık’ta hastaneye 2011 ajandası yetiştirmek için nasıl koştuğumu, babama o ajandayı sanki hayata tutunmasına yetecekmiş umuduyla nasıl telaşla verdiğimi unutamam.

        Yetmedi tabii…

        O gece entübe ettiler. Fiziken 6 gün daha yaşadı ve gitti…

        O gün bugündür her yılbaşı uyusam da bitse bu akşam derim.

        İşte bugün bir yılın daha son günü. Hem de epey zor bir yılın.

        Kasvetli, kavgalı, oksijensiz bir yılın…

        Ama yıllar sonra ilk kez yorganın altına saklanmak gelmiyor içimden.

        Bu yıl bizim bıdıkların kendi kendilerine de kalmayı denemelerini istedik. Yasemin baba, babaanne ve dedeyle seyahate çıktı, Ela anneannesi ve benimle. İlk kez bu kadar uzun zaman farklı yerlerdeler.

        Özlem, kavga ettikleri zamanlara dair pişmanlık, tek başına olmayı keşfetme, diğer yarının yokluğunun hissettirdiği üşüme…

        Hepsi bir arada…

        Bir gülüyor, bir ağlıyoruz…

        Sanki her şeye rağmen 2023 iyi gelecek. İçimde öyle bir his var. Hepimizi güldürecek, ısıtacak bu yıl…

        En azından umutlanmak da güzel…

        Diğer Yazılar