Türkiye, İran ve Azerbaycan
Türkiye’nin etrafında, doğrudan kendisini ilgilendiren çok hızlı gelişmeler var. Bunların her biri geleceğimize dair yüksek sesle mesajlar veriyor.
“Karar vericiler” düzeyinde bu gelişmelerin ne düzeyde takip edildiği, söz konusu ülkenin gücünü ve kaderini belirler.
Karar vericilerle kastedilen nedir? Birbirine benzer tanımlar olsa da şunu tercih ediyorum. Bir ülkede karar vericiler; siyasetten, entelektüel, ekonomik ve kültürel güç merkezlerine kadar geniş bir alanı ifade eder.
Siyasal iktidarlar, karar vericiler arasında önemli bir ağırlığa sahiptir, ancak asla tek başına belirleyici değildir. Pek çok etken süreci etkiler ve yönlendirir. Siyasi muhalefetin de söylem ve hamleleriyle bu süreçlere etkisi kaçınılmazdır.
Kısacası, muhalefette olmak bir ülkenin kaderinde söz sahibi olmadığınız anlamına gelmez.
İRAN-AZERBAYCAN GERİLİMİ
Şimdi bir örnek olayla söylemek istediğim noktaya doğru ilerlemek istiyorum.
Azerbaycan’ın Tahran’daki büyükelçiliğine yönelik bir saldırı oldu. Sınırdaş ve çok önemli ilişkileri olan iki ülke, çok ciddi bir çatışmanın eşiğinde.
Peşi sıra İran’ın İsfahan kentinde Savunma Bakanlığı’na ait mühimmat üretim tesisinde patlama meydana geldi. Saldırıda Tahran yönetiminin açıklamalarının aksine tesislerin ciddi hasar gördüğü iddia ediliyor.
Bu iki olayı bir an için güncel parantezine alalım ve daha geniş bir alanda bakmaya çalışalım.
Öncelikle bu iki ülkeyle aramızda çok boyutlu ilişkiler var. Nitelik ve tarihsel açıdan farklı elbette.
Türkiye ve Azerbaycan arasında II. Karabağ Zaferi sonrası perçinlenen stratejik bir ortaklık var. Ankara-Bakü hattındaki yakınlığın görünür dinamiği sayılsa da, Ermenistan sorunundan çok daha fazlasını içerdiğini unutmayalım. Asıl belirleyici olan ve uzun süredir şekillenen tarafı, Türkiye’nin yeni dünyadaki yeri ve rolüyle ilgili. Bakü parantezinde İngiltere ve İsrail’in de önemli bir yere sahip olduğunu da ekleyelim.
İran, tarihsel rekabete ve kendisinin uluslararası sistemle yaşadığı çatışmalara rağmen hassas bir çizgide ilişkileri yürütmeye çalıştığımız bir ülke. Bu noktada Türkiye’nin daha özenli ve gayretli davrandığını söylemek abartılı olmaz.
TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ
Ankara-Tahran hattında İki önemli rekabet alanı, karşılıklı ekonomik ilişkilere ve sınır komşuluğuna rağmen sorun üretmeye devam ediyor.
Suriye’de İran’ın Beşar Esad yönetimini ayakta tutma çabası, bu ülkede sağladığı nüfuz alanı en sıcak başlık. Rusya’nın ısrarı ve Türkiye’nin olumlu yaklaşımına rağmen Esad’ın masaya oturmakta direnmesini bu dinamikle okumak gerekiyor.
Irak’ta ise sadece Kürt gruplar üzerinden değil, İran’ın Saddam sonrasında bu ülkede elde ettiği iktidar alanları üzerinden ortaya çıkan sert bir rekabet var.
Bu sıkıntılı tabloya eklenen üçüncü başlık Azerbaycan oldu. Türkiye’nin bu ülkeyle geldiği nokta sadece Kafkaslarda değil, Orta-Asya’da bir yandan Rus, diğer yandan Çin nüfuzuna karşı bir hamle olarak görülüyor. Başka bir deyişle Türkiye’nin bu coğrafyaya yönelik yükselen ilgisi böyle tanımlanıyor.
Rusya, Ukrayna’yla savaşırken, Türkiye’nin bu ilgisini ve özellikle Orta-Asya boyutunu gündemine alacak durumda değil. Azerbaycan konusunda da aynı durumda.
Ancak Ukrayna sonrası, Moskova-Tahran ilişkilerinin kapsamlı bir stratejik işbirliğine dönüşmesi, İran ve Azerbaycan arasında tırmanan gerilime çok daha karmaşık boyutlar kazandırıyor.
YAKICI GÜNDEM VE SESSİZLİK
Çok ayrıntılı, karmaşık ve öngörülmesi zor alanlar içeren sorunlara dair; gerçekten hayli genel bir anlatımda bulundum.
Hepsi fazlasıyla ülkemizi ilgilendiriyor. Birini diğerine kolayca tercih edeceğimiz denklemlerden ibaret de değil. Ciddi risklerin eşiğindeyiz. Avantajları yok mu, elbette.
Ancak devlet aklını oluşturan tüm katmanların, ciddi ilgi göstermesi, alternatifler çalışması ve çözüm üretmesi gereken çok sayıda sorun var.
Kim bilir kaçıncı kez diyorum ki; iktidara talip olduğunu ilan eden muhalefet tarafında, bu sorunları ele alan; hem kendi görüşlerini ortaya koyacak hem de Türkiye’nin seçeneklerini zenginleştirecek bir söylem ya da arayış var mı?
Bu partilerde böylesi başlıklara dair tecrübesi olan isimler var. Böylesine yakıcı bir gündemin içinde sessizlikleri ne anlama geliyor?