Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yılbaşından sonra sosyal medyada, belirli bir kesimin alt-orta sınıf şenliği haline getirdiği ‘Suriyeli linç etme’ etkinliklerinden biri daha yapıldı.

        Bir baktım kıyamet kopuyor.

        Önce bu ‘Suriyeliler’ birilerine bıçak çekti zannettim. Ya da ‘herhalde’ dedim, ‘kadınları taciz ettiler’ falan.

        Bir de ne göreyim.

        Halay çekmişler.

        Bayrak açmışlar, açtıkları bayrak Baas Suriyesi'nin bayrağı değil. Özgür Suriye Ordusu'nun bayrağı imiş. Bak sen. Ne kadar ayıp.

        Biz Suriyelilere onca iyilik yapıp bedel öderken bu Suriyeliler nasıl olur da Taksim'e çıkıp eğlenirmiş. Bak sen. Ne kadar büyük kabahat!

        Suriyelilerin makus talihi şudur ki, ülkelerinde kalıp başına varil bombaları atan Esad’a karşı savaşa girişenleri ‘terörist’ damgası yedi.

        Başına inen varil bombaları karşısında dehşete düşüp normal insan refleksi gösterip kaçanları ‘korkak’ damgası yedi.

        Türkiye’ye gelip adetini töresini devam ettirenlere ‘Ay işte oryantasyon sorunları var, sonuçta bir Ortadoğulu’ denildi.

        Yılbaşında eğlenenlere edilen küfürlere bakılırsa, bazı Batılı adetlere entegre olanları da makbul olmuyor, onlara da ‘ne işin var senin Taksim'de hössst densiz’ deniliyor.

        Bu insanlar ne yapsın?

        “Bir Suriyeli ne yaparsa ya da ne yapmazsa kendisini bizim ‘bazı’ alt-orta sınıf ekabirimize beğendirebilir?” sorusunun cevabı yok. İmkanı da yok.

        Onlar, dün Kürtlerin minibüste yüksek sesle Kürtçe konuşmasından rahatsız olup Kürt düşmanı oluyordu.

        Bugün Suriyelilerin acemiliklerine, kültür farklılıklarına bakıp Suriyeli düşmanı oluyorlar.

        Çünkü bu zevat kendisini ancak; kolay aşağılayabileceği bir kesim bularak ‘ayrıcalıklı’ hissedebiliyor. Dün ‘kıro’ dedikleri bir grubu şeytanlaştırarak tatmin oluyorlardı. Bugün aynısını Suriyelilere yapıyorlar.

        İşin psikolojisini bir yana, bu olayda ayrıca bir de bityeniği var.

        Zira tartışmaya ve linç furyasına ivme kazandıranların asıl derdinin ne olduğunu ortaya koyan unsur, “Özgür Suriye Ordusu bayrağı” açılmasından duydukları rahatsızlık.

        ÖZGÜR SURİYE ORDUSU DÜŞMANIMIZ MIYDI?

        Kendilerini ‘vatansever’ olarak tanımlasalar da Suriye’de yaşayan her sünni muhalife ‘cihatçı’ damgası vurmaya teşne olan bazı söz, kalem, kanaat sahiplerinin vatan sevgisi Suriye meselesi başladığından beri, mezhebi aidiyetleri tarafından sınanmakta.

        Henüz iyi bir puan aldıkları da söylenemez. Çünkü PKK’ya karşı vatan savunmasında yurtsever duruş sergilemekle övünüyorlar ama sıra ‘sünni düşmanlığı’ yapmaya geldiğinde hiçbir fırsatı kaçırmıyor, bu nedenle de sık sık ‘yerli şebbiha’ pozisyonuna düşüyorlar. İşin garip tarafı, bazen çeşitli vesilerle AK Partilileri de peşlerine takabilmeleri.

        Oysa soru basit. Bu yurtseverlere sormak lazım: "Özgür Suriye Ordusu düşmanımız mı yoksa Fırat Kalkanı’nı, Zeytindalı’nı yapan TSK’nın müttefiki mi?"

        Cevap: ‘İkincisi’.

        Bayrağı açıldı diye ortalığı velveleye verdiğiniz grup, TSK ile ortak hareket eden, Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak ve PYD’nin terör koridorunu engellemek amacıyla yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekâtlarında Türkiye güçlerine yardımcı olan grup.

        Açtıkları bayrak da bir yerlerinden uydurdukları bir bayrak değil. Suriye’nin Baas Rejimi'nden önce kullandığı bayrak.

        NİMETİNİ ALIYORSAN KÜLFETİNE KATLANACAKSIN

        Haa bu arada... Altını çizelim: Bir grup savaşabilen Suriyeli'den oluşan Özgür Suriye Ordusu’nun katkısıyla Suriye topraklarında yaptığımız operasyonları Suriyeliler için değil, kendimiz için yapıyoruz.

        Türkiye topraklarını korumak için. Bu harekâtların Türkiye’ye olan faydası, Suriyeli muhaliflere olan faydasından daha çok.

        Peki neden yardım ediyorlar bize? Neden bizden üç kişi ölürken onlardan 150 kişinin öldüğü bir işe bizimle beraber giriyorlar?

        Bunun da cevabı basit: Eşlerine, annelerine, babalarına akrabalarına kucak açtığımız için. Vaktiyle insani görevimizi yapıp, Suriyeli sığınmacıları kabul ettiğimiz, baktığımız için.

        SORUNLAR YOK DEĞİL, ÖNLEMLER YETERSİZ

        Elbette sorunlar var.

        Türkiye’nin bir göçmen politikası var mı?

        Türkiye’ye sığınan Suriye’lilere doğru bir entegrasyon planı uygulandı mı?

        Türkiyeliler ve Türkiye’ye sığınan Suriyeliler birbirleri hakkında tamamen müsterih mi?

        Bu soruların hepsinin cevabı ‘hayır’…

        Ciddi bir plansızlık, öngörüsüzlük var. Bir kere hâlâ ciddi mülteci politikaları üreten ‘Entegrasyon bakanlığı’ ‘Göç bakanlığı’ gibi bir birimimiz yok. ‘Göç İdaresi’ var, ama aslına bürokratik bir yapılanmadan ibaret ve yetmiyor.

        ‘Gitsinler’ diye tempo tutmayı, ırkçı pislikler gibi görünmeyi ya da ‘dönecekler bir gün’ diye hayaller kurmayı bırakıp bu soruların cevaplarındaki yetersizliklere odaklanmalıyız.

        Değilse birkaç yıl sonra geç olur.

        Tüm yetersizliklere rağmen bugün mültecilerin suç işleme oranı sadece % 1.30 civarında. Bunun çoğunu da kendi aralarındaki birbirlerine karşı işledikleri suçlar oluşturuyor.

        Ancak bazı önlemler alınmazsa bu tablo beş yıla kalmaz değişir.

        Çünkü misal, okul çağındaki 1 milyon 100 bin Suriyeli sığınmacı çocuktan sadece 600 bini okula gidebiliyor. Bilmem anlatabildim mi?

        Yarın buradan devam edeceğim.

        Diğer Yazılar