Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhur İttifakı'nı oluşturan partiler yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söylüyor. Doğrudur, 1982 anayasası bir darbe anayasasıdır ve askeri vesayetin siyasete dilediği zaman dilediği şekilde müdahale edebilmesini sağlama almak için yazılmıştır. Yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız olduğuna inanan biri olarak, yeni bir anayasa yazımının gereğine de inanıyorum.

        Ancak bu durum mevcut meclis aritmetiğinin ve hüviyetinin, yani hem nicelik hem de nitelik itibariyle yeni demokratik bir anayasa yapımına izin verdiğini göstermez.

        Yeni bir anayasa için gereken üçte iki çoğunluk şartını istediğiniz kadar evirip çevirin bir sonuca varamazsınız. AK Parti'nin yapıyor göründüğü ama sınırlarını MHP’nin çizdiği bir anayasa taslağına CHP’den de onay gelebileceğini sanıyorsanız o başka. Tersi de geçerli. AK Parti sahiden ülkeyi rahatlatmak ve altın yıllarına geri dönüş imkanı yaratmak için demokratik bir anayasa yapmak istedi ve hatta bir değişiklik yaparak ana muhalefet partisi CHP’den istediği üyelerle bir komisyon kurdu ve taslağı hazırladı diyelim. İttifakın diğer üyesi izin vermez.

        Fıkra aslında burada bitiyor.

        Gönül isterdi ki bitmesin.

        Ben isterim, hukukun üstünlüğünü vurgulayan, insan haklarına saygılı değil dikkat, insan haklarına ‘dayanan’, eşitlikçi ve aynı zamanda çoğulcu, kimliklerin kendilerini ifade etmesini güvence altına alan ama hiçbir kimliğin diğerine üstünlüğüne dair bir atıf içermeyen, ‘hâkim devlet’, ‘Kâdir-i Mutlak devlet’ değil ‘hâdim’ ve ‘hakem’ devlet anlayışını benimseyen, devleti tahakkümle özdeşleştirmeyen ve bireyi aşağı itmeyen; bunun yerine devletin ve toplumun karşılıklı görev ve sorumluluklarını düzenleyen, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü evrensel normlardan koparacak Ortadoğu keyfiliklerine karşı önlem alan, kimsenin çok büyük bir şevkle sahiplenmeyeceği ama kimsenin de çok mutsuz ve dışlanmış hissetmeyeceği -çünkü bir kimlik aidiyetine sahip olanları çok mutlu eden bir anayasa emin olunuz ki başka bir ya da birkaç kimliği bastırıyordur- bir sözleşme ruhuyla ve elbette milli dinamiklerle yeni bir anayasa ortaya çıksın ve en az bir yüz yıl ‘idare edecek kadar’ sağlam temeller üzerine inşa edilmiş olsun.

        Ancak ayinesi iştir kişinin/hükümetin ve dahî, yapılmış ve yapılmakta olanlar, yapılacak olanlara karine teşkil eder maalesef.

        BASİT VE ETKİLİ BİR SINAMA: CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU

        Siz bu ülkede bir yeni anayasa iklimi görüyor musunuz? Cevap konusunda kafanız karışık ise basit bir ipucu vereyim.

        Malum 12 Eylül anayasası cumhurbaşkanını lâ yü’sel bir pozisyona yerleştirmiş, ona bağlı olarak TCK da cumhurbaşkanına hakaret suçunu çok geniş tanımlamış ve son derece ağır ceza karşılığı düzenlemiştir.

        Kamu görevlisine hakaret suçu TCK 125’te düzenlenmesine rağmen TCK 299’da ‘cumhurbaşkanına hakaret suçu’nun düzenlenmesi 12 Eylül darbesini gerçekleştiren ve sonra kendisini cumhurbaşkanı yapan Kenan Evren’i koruma maksatlıydı.

        Söz konusu koruma zırhının nasıl bir şey olduğunu anlatmak için ailemde yaşanan bir trajediyi örnek vereceğim.

        Yengem Seher Yusuf darbesini yapmış silahını duvara asmış ve cumhurbaşkanı kimliğinin keyif sürmekte olan Kenan Evren’e sadece mektup yazdığı için hapis yattı.

        Yazdığı metinde hakaret yoktu. Üniversiteye alınmayan başörtülü kız kardeşinin durumuyla ilgili olarak ettiği sitem tutuklanmasına ve sekiz ay cezaevinde kalmasına yetmişti. Sürecin getirdiği stresle cezaevinde kansere yakalandı. Çünkü kendisi içerde, daha bebek olan ikinci evladı dışardaydı, evladı için çok endişelenmişti. Ayrıca tipik bir sağ kesim insanı olarak sevgili devletinin kendisinden ‘suçlu’ icat etmesine katlanamamıştı.

        Buradan çıkan sonuçlar: 1) Maalesef bu ülkede dindarlığı militanlık zanneden bazı kimselerin ‘kıytırık’ ve zorlama ötekileştirilme hikayelerine yaslanarak riyakarca kin ve ‘dava’ imal etmesi, gerçek hikayeleri de onlara kulak verecek samimi insanları da bloke etti. O kadar çok mahkum o kadar çok tutuklu o kadar çok cezaevi dram var ki artık, yengemin ve benzerlerinin hikayesinin yeni acılara yer açmak üzere sırasını savdığını biliyor ve içim yanarak kabul ediyorum. 2) Ama şu hatırlatmayı yapmak zorundayım: Başörtülü öğrencilere eğitim yasağı 28 Şubat’la başlamadı. “12 Eylül darbesi İslamcıların ya da ‘yeşil kuşak' projesinin önünü açmakla ilgiliydi” diye bıdı bıdı eden ulusalcılar bunu gelip bir de küçük yaşta annelerini kaybeden yengemin çocuklarının yüzüne söylesinler. 3) Darbe anayasası işte böyle bir anayasadır, devletin başındaki kişiyi dokunulmaz hale getirirken ‘yurttaş’ diz çökmeye icbar edilir.

        O günlerde, cumhurbaşkanlığı koltuğunda halkın seçtiği bir sivil oturacak deseler hayallere garkolur, konfetili rüyalara dalardık kuşkusuz.

        O günler gerçekleşti gerçekleşmesine, ama bu kez de başka sorun var. Bugün cumhurbaşkanının siyaset yaptığı, yani cumhurbaşkanı şapkasının yanısıra bir de parti genel başkanı kimliğinin olduğu bir yerdeyiz ve bu durum da hayli karmaşık ve adil olmayan sonuçlara neden olabiliyor. Cumhurbaşkanının partili olduğu, hakem konumunu tamamen yitirdiği, politik olarak taraf olduğu, taraf olduğu için ‘milletim’ derken aslında ‘Cumhur İttifakı bileşeni olan parti tabanlarını’ kastettiğinin ayan beyan açık olduğu bir sistem söz konusu. Cumhurbaşkanının partili yani, taraf olduğu bir ortamda kendisine muhalif taraftan eleştiri ya da karşılık gelmesi normal, hatta demokrasinin gereği. Ancak pratik böyle değil. Cumhurbaşkanının konuşması, siyaset yapması, halk tarafından seçilmiş biri olduğu için ‘demokrasinin gereği’ denilerek onaylanıyor hatta kutsanıyor ama sıra muhaliflerin kendisine cevap vermesine gelince ‘Bir dakika, orada duuuur, karşındaki cumhurbaşkanı, sen kimsin hadsiz” mealinde argümanlar ortaya saçılıyor, hatta davalar açılıyor.

        Yeni ve daha iyi bir anayasa konusunda gerçekten samimi olunsaydı öncelikler bu karmaşaya son verme iradesi ya da niyeti görürdük.

        Oysa görmüyoruz.

        Bırakın yeni anayasayı yapmayı, gündemin ortasına paraşütle indirilmiş yeni anayasa fikrinin anlamlı tartışmalarla hiç değilse ufkumuzu zenginleştireceğine bile ihtimal vermiyorum.

        SON İYİ VE YENİ ANAYASA TASLAĞI 2007’DE KALDI

        Yeni anayasa tartışmalarının sahiden anlamlı olduğu günler geride kaldı. Hatırlarsınız Ergun Özbudun’un 2007’deki yazım çabasını. Ne olmuştu o günlerde? O günlerde Adalet Bakanı olan, hem yeni anayasa çalışmasıyla ilgilenen hem de konuya ilişkin baskılara tanık olan Sadullah Ergin’in geçen yıl yaptığı deşifre önemliydi. Şunu söylemişti: AK Parti 2007’de, yeni anayasa çalışmasından rahatsız olanlarca tehdit edildi, parti kapatma sopası gösterildi.

        Bu sözlerinin üzerinden bir yıl geçti ve kimse yalanlamadı.

        O günlerde AK Parti’yi sırf daha demokratik bir anayasa yapmaya çalışıyor diye tehdit eden ‘derin’ yapılar bugün gayet yüzeydeler ve çeşitli kanallar üzerinden iktidara ortaklar. İktidar adına tetikçilik yapmayı şeref sayanlarla daha 2008’de az daha emellerine ulaşıp o yıllarda ülkede iki kişiden birinin oy verdiği AK Parti’yi kapatma amacını güdenleri hemen her kritik gündemde el ele vermiş görebilirsiniz.

        Yeni anayasa bu yüzden yapılamaz yapılsa bile yeni ya da iyi bir anayasa olmaz.

        Diğer Yazılar