Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın...
EV de oralarda, iş de... Dolayısıyla her gün bir çember çiziyorum Beyoğlu’nda; Taksim Meydanı’nda... Ve hemen hemen her gün birilerini görüyorum; ellerinde pankart ya da bayraklar, büyüklü küçüklü gruplar, slogan atıyor, bir tavır, bir eylem ortaya koyuyorlar.
Eylem artık Taksim’in öyle bir parçası ki kimini algım bile seçmiyor. Hepsi birbirinin aynı gibi geliyor. Tost yiyorum öğretmenler yürüyor, gazete alıyorum işçiler slogan atıyor. İçerik değişse de, ‘Sus-ma sus-tuk-ça sıra sana gele-cek’ sloganının ‘müziğiyle’ (son hecelere ekstra vurgu) söylenen hiçbir şey artık beni etkilemiyor. Kimi zaman, kalabalık edersem belki bir faydam olur diye yürüyeceğim yere kadar eylemcilerle ‘takılıyorum’. Her seferinde de, Türkiye’deki modası geçmiş, çağa ayak uyduramamış, etkisiz eylemcilik ruhuna söylenerek o gruptan ayrılıyorum.
KLİŞE SLOGANA KARŞI ‘ÇARŞI’
Peki ne yapmalı?’ Beşiktaş’ın Çarşı ekibi bir eylemin slogan işini devralsa ‘söz yazıp bestelese’... Bir reklamcı devreye girse. PETA ve Greenpeace’in eylem fikirlerini bulan ekiplerle bağlantıya geçilse, onların taktikleriyle harekete geçilse...
Hitler’in propaganda bakanı Gobbels, bu devirde yaşasa ve iyi niyetli biri olsa; ne gerilla eylem planları yapar, mesajları insanların beyinlerine ne yollarla işler, ne sloganlar bulurdu acaba? Binbir türlü şey geçiyor aklımdan ve sonunda çoğunluk gibi ben de hepsini geride bırakıp kendi davama bakıyorum...
DOKUNAN YANIYOR...
Oysa hayat bize burada her geçen gün Kafka’nın ‘Dava’sını yeniden okutuyor; polisin kapısını çaldığı gazeteciler Ergenekoncu, işbirlikçi, örgütçü, ocu, bucu olmakla itham ediliyor. Ahmet Şık haklı, dokunan yanıyor; “Bize kadar gelmez” dediğimiz sular boyumuzu aşıyor.
Sabah’ta birlikte “Cezaevinde ne okuyorlar?” haberi ve analizi yaptığımız Soner Yalçın’ın ‘içeride’ Che okuduğunu öğrenmek çok şey düşündürdü geçen gün. ‘Bakırköy servisinde’ bir dönem her gün muhabbet ettiğim arkadaşlarım, ailelerini bildiğim Ahmet (Şık) ile Nedim (Şener) hakkında tutuklama kararı çıkma ‘olasılığı’ bile ömrümden ömür çaldı.
Cuma günü yüzlerce kişi, çoğu gazeteci; uzun zamandır birbirlerini görmeyen dostlar, düşmanlar, hayatta bir araya geleceğini düşünmediğiniz insanlar, eskiden birlikte çalışanlar bir araya geldik. Masumiyetlerine, yazdıklarına, akıl, fikir ve yüreklerine inandığımız arkadaşlarımız için, “Yeter artık” demek için yürüdük...
Güya yazar-çizer takımıyız; muhteşem sloganlar mı attık, hayır; alternatif bir şey mi yaptık, hayır; dikkat çektik mi, sanırım; peki bir şey değişir mi, umarım...
Ancak sonuçta bir Yeni Türkü şarkısındaki gibi, ya dışındayız çemberin ya da içinde yer alacağız! Kendin içerideyken kafan dışarıdaysa, her akşam kederlenmek farz oluyor.
Ben içeride olup kafamı dışarıda tutmaya çalışmaktan yoruldum; -Ahmet’in lafıdır“Eylemlerde buluşalım.”
- Hayır kurumunun yardımın 'desenini' sevmeme hakkı var mı?13 yıl önce
- Uyutmayan 'masal'lar da var13 yıl önce
- Ayıkken kafası güzel gibi konuşan adamlar13 yıl önce
- 'Cocooning' trendi bize gelir mi?13 yıl önce
- Bir festival 40 gün sürer mi?13 yıl önce
- Akide şekerli heykeli yalayan sanatsever13 yıl önce
- Devlet sonunda müzelerde hediyelik eşya işini çözmüş!13 yıl önce
- SERGİNİZİ NASIL ALIRSINIZ?13 yıl önce
- Tavsiye mektubu!13 yıl önce
- Kibrit çöpleri13 yıl önce